13 Kasım 2006 Pazartesi

Hayat Bir Oyun - 9. Bölüm

Bölüm 9: Aklımı Okur musun?

“Her şeyi biliyorum Sarp.”
“Yasemin...”
“Şşş! Dedim ya, her şeyi biliyorum. Bence bunu bilmek çok güzel. Senden bu kadarını beklemezdim ama ne yalan söyleyeyim, beni çok etkiledin. Sanırım bunu hak ettin.”

İyi ama Yasemin’in bildiği neydi? Sarp, Yasemin’in neyi bildiğini bilmiyordu. Durup dururken Yasemin’i nasıl etkilemişti? Sonra Sarp’ın hazırlıksız yakalandığı bir şey oldu. İlk aşkı dudaklarını Sarp’a sundu. Sarp bunu o kadar çok arzulamıştı ki kaç defa hayalini kurduğunu bile hatırlamıyordu. Hayatı bir film şeridi gibi gözünün önünden geçiyordu. Lakin yaşadığı an ölümden öncesine benzememeliydi, değil mi? Hayalinde defalarca tecrübe ettiği bu anı tüm benliğinde mutluluk olarak hissetmeliydi, değil mi?

Mantığı, anın tadını çıkarması gerektiğini söylüyordu ama kalbi haykırıyordu. Yoksa odada başka biri mi vardı? Sarp bir sesin çığlık çığlığa “hayır” diye haykırdığına yemin edebilirdi. Daha fazla duyduğu çığlığa katlanamadı ve ilk aşkının dudaklarından kendi dudaklarını ayırdı. Boğuk bir “Ekin” sözü ağzından döküldü. Yasemin gözlerini açtı ve Sarp’ın yüzüne şaşkın bir şekilde baktı.
“Ekin mi?!? Ekin de kim?”
Sahi, Ekin de kimdi? Yardım etmeye karar verdiği kişinin şu an ne yeri vardı yaşadığı bu... bu... bu azapta?
“Üzgünüm Yasemin. Niye buraya geldiğini ve niye beni öptüğünü anlamadım ama bence gitsen iyi olur.”
“Ama Sarp...”
“Bir yanlış anlama olduğu aşikar ama şu an ne tür bir yanlış anlama olduğunu bile anlamak istemiyorum. Lütfen git!” Yasemin bir şeyler söyleyecek oldu ama Sarp acı çeker gibi bir ses tonuyla gitmesini söyledi. Yasemin daha fazla kendini küçük düşüremeyeceğini düşünüp Sarp’ın ofisinden bara, diğer arkadaşlarının yanına gitti. Giderken de yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirmeyi unutmadı.

Sarp koltuğuna oturup dirseklerini önündeki masaya dayadı ve başını ellerinin arasına aldı. Başına bir ağrının girdiğini hissediyordu. Ekin’le sebebini bile hatırlamadığı bir sebepten tartışmıştı ve şimdi ise kötü bir şaka gibi ilk aşkı karşısına çıkmış ve bir şeyleri bildiğini ve çok etkilendiğini söyleyip O’nunla öpüşmüştü. Sarp öpüşmenin ne kadar gerçek olduğundan da emin değildi aslında. Öpüşme olması için iki kişinin bu işi beraber yapması gerekmiyor muydu? Sarp ne kadar katkı sağladığından emin değildi. Sanki kendini ölüyor gibi hissetmişti. Hayatı bile gözünün önünden film şeridi gibi geçmişti. Başı ağrıyordu Sarp’ın ve aklında Ekin vardı. Niye Ekin’e ihanet etmiş gibi hissediyordu kendini? Elleriyle saçlarını kavradı ve sıkıntı dolu derin bir nefes alıp arkasına yaslandı. Yaslanırken de aklından tamamen çıkmış olan kendisine özel kuryeyle gelen ve masasının üzerinde okumaya fırsat bulamadığı mektubu gördü.
......
Yelda hastanede gözlerini açtığında nerede olduğunu kavramakta güçlük çekti ama yavaş yavaş günün olayları gözünün önüne gelmeye başladı. Selim’i görmeye gidişi, hala sevdiğini sandığı adamı sevmediğini anlayışı, ayrılmak istemesiyle psikopat yüzünü gördüğü Selim’in yaptıkları, Serkan’ın O’nu kurtarmaya gelişi ve... Yelda korkuyla son ayrıntıyı da hatırladı. Serkan yaralanmıştı. Korkuyla “Serkan” diye söylenerek yatağından kalkmaya çalıştı ama nereden çıktığını göremediği bir hemşire yanında bitiverdi. Yelda, gitmesine izin verilmedikçe histerik bir hal almaya başladı. Hemşire ise sakin bir ses tonuyla her şeyin yolunda olduğunu söylüyordu. Yelda biraz sakinleşmeyi başardıktan sonra “Serkan... yanımda yaralı olan adama ne oldu?” diye sordu.
“Şu an müşahede altında. Polis yanında ifadesini alıyor. Sizin yanınızda bulunan diğer kişi, Selim Bey ile ikisinin ifadeleri çeliştiği için sizin ifadeniz belirleyici olacakmış. Polis sizin kendinize gelmenizi bekliyordu.”
Bu sözlerle Yelda yaşadıklarının ciddiyetini daha iyi algıladı. Başını sallayarak yapması gerekeni anladığını söyledi.
......
Eli defalardır telefona gidiyordu. İyi de ne konuşacaktı? Ne söyleyecekti? En başta tanıyamadığı bir Sarp görmüştü karşısında, sonra aklında Kenan’ın rüyada görmek ile ilgili söyledikleri vardı. Gece sıkıntılı geçiyordu ve telefon edip etmeme kararsızlığı da Ekin’e yardımcı olmuyordu. Eline aldığı telefonu tekrar aldığı yere bıraktı.
......
Mektuba uzandığında altında ezildiği düşünce çarkından kısa bir süre de olsa kurtulabileceğini umuyordu. Belki sonra Ekin’i arar ve konuşurdu. Mektubu açıp okumaya başladığında okuduklarına inanmakta güçlük çekti.

Sevgili Sarp,
Sana son oyunumu da oynuyorum. Şimdi geriye bakıp nişan fiyaskomuzu düşündüğümde ne kadar büyük bir kandırmacanın içinde olduğumu anlıyorum. Benimle olan tüm ilişkin boyunca Yasemin’in anıları bir hayalet gibi üzerimizdeydi ve sen, ne yazık ki, beni sevemedin. Oysa ben seni canımdan çok sevdim. O geceden sonra nasıl ayakta kalabildiğimi soruyordum kendime, şimdi biliyorum. Bu sebepten beni öldüren kararının ne kadar güçlü bir karar olduğunu görmen için sana en büyük oyunumu oynuyorum. Bu mektubu Yasemin yanına geldikten sonra okuyor olmanı diliyorum. Yasemin’i bazı küçük yalanlarla kandırarak bu kadar zamandır O’nunla birlikte olmayı hayal ettiğine ikna ettim. Bir kadın olarak başka bir kadının neler duyunca etkileneceğini bilmek güzel. Sana hayal bile edemeyeceğin bir şans hazırladım. İstersen Yasemin’le bir araya gelebilirsin. Anlattıklarımdan sonra başının döndüğünü biliyorum ve iş senin bir ‘evet’ine bakıyor. Ben ise artık tüm hayallerimin toprağa gömüldüğünü biliyorum. Bu da demek oluyor ki benim de toprağa gömülme vaktim geldi. Ölmeden önce sana yaptığım iyilik için bana teşekkür etmene gerek yok. Bu yaptığım iyilik çünkü her iki durumda da kazanan sen olacaksın. Ya Yasemin’le yeni bir şans yakalayacaksın ya da daha büyük bir aşk bulduğuna emin olacaksın. Yine de bil ki onlar seni benden çok sevemezler.
Elveda...
Berna


Sarp okuduğunu doğru okuduğuna emin olmak için elindeki mektubu bir defa daha okudu. Okudukça da yazanlar daha bir yerine oturdu. Sarp için o anda dünya ayaklarının altından kalktı. Etrafında olanları fark edemeyecek kadar çok kendinden geçmiş vaziyetteydi. Berna’nın intihar ettiğine inanmak istemiyordu. Bu vicdan azabıyla yaşayamazdı. Elinde telefonu bardan koşar adımlarla çıktı ve arabasına koşmaya başladı. Bu sırada Berna’nın başına gelenleri bilebilecek herkese ulaşmaya çalışıyordu. Sonunda içini biraz olsun rahatlatan haberi, Berna’nın teşebbüsünün ölümle sonuçlanmadığını öğrendi. Hayati tehlike devam ediyordu ama henüz ölmemişti. Bu da hala umudun olduğunu gösteriyordu. Sarp çok uzun zamandır dua etmemişti ama şimdi hastane yolunda tüm kalbiyle Berna’nın yaşaması için dua ediyordu.
......
Gece Yelda ve Serkan için uzun geçiyordu. İkisi de yaşadıkları olayı tüm açıklığıyla anlatınca Selim’in yalan söylediği ortaya çıkmıştı. Serkan’ın aradığı avukat sayesinde de resmi işler hallolmuştu. Doktorların tüm ısrarlarına rağmen iki genç insan geceyi hastanede geçirmeyi reddetmişlerdi. Serkan’ın yarası ağır değildi. Yelda da şoktan çıkmış gibi görünüyordu. İkisi de hastaneye ambulansla geldiği için arabaları yakınlarda değildi. Serkan arabasından aceleyle çıktığı için kapıyı kilitlememişti. Bu nedenle olay yerindeki polislere arabasını çekmeleri söylenmişti. Yelda’nın arabası ise hala orada duruyordu.
“Bir taksiye atlayıp arabanı almaya gidelim mi?” diye konuştu Serkan. Yelda konuşmadan, sadece başını sallayarak istemediğini anlattı. Oraya gitmek için çok erkendi. Yaşadığı korku dolu anların olduğu yere gidecek gücü kendinde bulamıyordu.
“İstersen şöyle boğaz kenarında bir yere gidelim. Mesela Bebek sahiline... Bir banka otururuz ve kendimize geliriz. Ne dersin? İstersen başka bir...”
“Sahilde bankta oturmak iyi fikir Serkan.”
......
Sarp hastaneden ayrıldığında hiç de iyi hissetmiyordu. Ne bekliyordu ki? Hoş geldin karşılaması mı? Berna’nın ailesi kızlarının hayatını mahveden adama tabii ki kucak açmayacaklardı. En azından Berna’nın vücut fonksiyonları normale biraz yaklaşma emaresi gösteriyordu. Umut bir-iki saat öncesine göre daha fazlaydı ve Sarp umudun daha da artması için, Berna’nın yaşaması için dua ediyordu. Hastane otoparkındaki arabasına bindiğinde motoru çalıştırmadan önce ne yapacağını, nereye gideceğini düşündü. İşe gidecek durumda değildi. Ekin’e gitse ya da telefon etse ne diyecekti? Sonra kontakt anahtarını çevirip kararını verdiği güzergaha doğru yol almaya başladı.
......
Ekin bütün gecedir ne yapacağını düşünmüştü. Aslında soruyu basite indirgemişti. Uyumak istiyorsa Sarp’la konuşmalıydı. Bu sebepten telefon etmeye karar vermişti ama bu karar da kendi içinde bir sorun taşıyordu. Aradığında Sarp’la ne konuşacaktı. “Galiba seni seviyorum” demek pek güzel bir seçenek gibi görünmüyordu. Dedi diyelim, ya Sarp aynı şeyleri hissetmiyorsa. Belki de Kenan’la konuşma sebebini açıklamayı bahane edebilirdi ama o zaman da Sarp’ı kızdırabilirdi. Sarp’ın kızgın haliyle telefonda olsa bile yüzleşmek istemiyordu. Düşüncesi bile nedense Ekin’i mutsuz ediyordu. Sarp’ın O’na kızmasını hiç istemiyordu. Keşke Ekin’le hep o tatlı ses tonuyla konuşsaydı. O şekilde konuştuklarında huzur buluyordu ama kızgın hali Ekin’i yaralıyordu. Hele ki boş yere kızdığında.
“Agghh! Kendine gel be kızım! Ara şu adamı ve rahatla! Ucunda ölüm yok ya.” Kendi kendine söylediği bu sözlerin yalancı cesaretiyle telefonunu kavradı ve Sarp’ı aradı.
......

Sarp uzun süredir buraya gelmemişti. Kaç ay geçmişti burada en son bulunduğundan beri? Sekiz ay? Dokuz ay? Hesabını yapamıyordu. Anılarla yüzleşmek için bunu yapmalıydı. Acı verse de o anılarla yüzleşmeliydi. Bir düşüncelerini toparlayabilse... Sonra cebinde bir titreşim hissetti. Önce ne olduğunu anlayamadı ama sonunda titreyen şeyin cep telefonu olduğunu kavrayabildi. “Hiç sırası değil” diye düşünerek telefonunu kapatmak için cebinden çıkardı ama ekranında gördüğü isim kararından caymasına sebep oldu. Arayan Ekin’di. Ekin’in daha ilk ‘alo’da bir şeylerin ters gittiğini anlaması güç olmadı. Saklamanın ne lüzumu vardı zaten?
“Berna intihara teşebbüs etmiş.”
“Ne? Nasıl, ne zaman? Şimdi nasıl?”
“Bileklerini kesmiş. Bu akşam üzeri sanırım. En son hastaneden ayrılmadan önce hayati fonksiyonlarının normale dönme belirtileri gösterdiğini öğrendim. Bu şekilde devam ederse hayati tehlikeyi atlatabilirmiş.”
“Sen neredesin şimdi?”
“Evde... Daha doğrusu nişanımızın yapıldığı bizim evin bahçesindeyim.” Ekin bunu duyunca Sarp’ın sandığından da kötü durumda olduğunu anladı.
“Sarp, oraya geliyorum. Sakın bir yere ayrılma.” Sarp ‘hayır’ diyebilecek gücü kendinde bulamadı. İşin aslı Ekin’e ihtiyacı vardı. O yanındayken sıkıntıları kaybolmasa bile azalıyordu. Belki böyle bir gecede bile yardımcı olabilirdi Sarp’a.
“Peki ama gelince evdekileri uyandırma. Evin yanından bahçeye geç. Evin adresi...”
......
Ekin o kadar hızlı hazırlandı ki hiçbir erkeğin o kadar kısa sürede hazırlandığını bilmemesi tüm kadınların yararınaydı çünkü kadınların kısa sürede hazırlanamadıkları inancının sağlam temellere dayanmadığını öğrenebilirlerdi. Odasından çıktığında babasının televizyon başında uyukladığını gördü. O sırada Gülser Hanım mutfaktan çıktı. Ekin’i o şekilde hazırlanmış görünce ne olduğunu sordu.
“Sarp... sesi çok kötü geliyordu. Sanırım tanıdığı biri intihar etmiş. Oldukça kaygılandım O’nun için. Yanına gidiyorum şimdi.” Nedense intihar edenin nişanlanmaktan nişan günü kaçtığı kadın olduğunu söylemedi Ekin. İsmet Bey’in uyuklamasından duyduklarının etkisiyle eser kalmamıştı.
“Kızım bu saatte nereye, neyle gideceksin?”
“Baba bir taksi çeviririm. Dedim ya çok kötü geliyordu sesi. Evlerinin bahçesindeymiş. Orada olduğundan anne-babasının bile haberi yokmuş. Lütfen baba...”
“Dikkatli ol kızım. Bizi de haberdar et.”
“Tamam baba. Beni beklemeyin, gecikirim herhalde ama oraya varınca haber vermeye çalışırım.”
......
İkisi de uzun süredir bankta oturmalarına rağmen konuşmuyorlardı. İkisi de konuşmaya diğerinin başlamasını istiyordu. Biri başlasa gerisi gelecekti. Yelda daha fazla dayanamadı ve aklındaki soruyu sordu:
“Niye oradaydın?” Serkan sanki bu soruyu bekliyor gibiydi. “Bilmiyorum” diye cevap verdi. “Sen?...” diyerek de aynı soruyu Yelda’ya yöneltti.
“Ben de artık bilmiyorum niye orada olduğumu. Niye gittiğimi biliyordum ama artık hiçbir şeyden emin değilim.”
“Niye oraya gittin?” Yelda Serkan’a baktı göz ucuyla. Bu söyleyeceklerinden sonra hakkındaki fikri değişir miydi acaba?
“Ben seneler önce apar topar İsviçre’ye niye gittim, biliyor musun? Annem beni oraya gönderdi çünkü Selim’in yüzünden başıma bir şey gelmesinden korkuyordu.”
“Selim?..”
“Evet, Selim benim... neyimdi bilmiyorum ama hayatımda o zamanlar çok büyük yer tutuyordu. Anneme olan asiliğimdeki her şeyi simgeliyordu. Sorun ise çok tehlikeli bir yola girdiğimi göremiyordum. Bu körlük bugün az daha senin canına mal oluyordu. ...Niye oradaydın?”
“Bilmiyorum. Evden çıkarken seni gördüm ve takip ettim. Niye takip ettiğimi bile bilmiyorum. Sizin eve bile ne gerekçeyle geldiğimi hatırlamıyorum şu an. Ne oldu da Selim psikopata döndü?”
“Klasik erkek sorunu. ‘Hayır’ cevabını pek iyi karşılayamadı. Zaten kaç erkek reddedilmeyi doğru düzgün karşılayabiliyor ki?” Serkan o gün ilk defa güldü. “Haklısın galiba red cevabını pek hoş karşılayamıyoruz.”
“Bugün öğrendim. Uzun bir aradan sonra eskiyi bulacağımı sandım. O eski günlerdeki adamı. Bir şeyi unutmuşum.”
“Neyi?”
“Eski Selim’i bulmak yetmiyordu. Eski Yelda da lazımdı ama galiba elimizde kalmamış hiç. Yeni Yelda, eski Selim’le uyumsuzluk gösterdi.”
“Yani tüm bu olanlar O’ndan ayrılmak istediğini söyleyince mi oldu?”
“Evet. O evde oturmuş düşünüyordum ve sonunda gerçeği anladım. Selim’in hayatımda yeri yoktu. O ise hala eskiden yaptığımız şeyleri yapmaktan heyecanla bahsediyordu. Bense orada ne işimin olduğunu sorguluyordum. Sonrası ise malum...”

Konuşmaya başladıklarında ikisi de günün olaylarından dolayı üzerlerinde olan gerginlikten kurtulmak istiyordu. Bu sebeple ciddi şekilde başlayan konuşmanın havası Yelda’nın şakasıyla yumuşamıştı. Ancak konu Serkan ile Selim arasında olan kavgaya geldiğinde ikisi de yeniden gerildiler. Anılar daha çok tazeydi. Yelda Serkan’ın yüzüne bakamıyordu. Gözleri hafif nemlenmişti ve denize bakıyordu. Arada bir Serkan’a bakmayı deniyor ama bir türlü başarılı olamıyordu. Aklından geçenleri söylemeye çekiniyordu. Serkan ise Yelda’nın bu halini seyretmekle meşguldü. Yelda gözlerini boğazın sularından ayırıp başını eğince saçları önüne düştü. Serkan çok doğalmışcasına eliyle Yelda’nın saçına parmaklarının ucuyla dokundu ve yan tarafındaki saçlarını hafifçe geriye attı.
“Rahat ol Yelda. Artık geçti. Bence artık Selim ‘hayır’ denildiğinde ne yapmaması gerektiğini öğrendi.”
“Ama az daha...”
“Şşş! Söyleme bile. Eğer ben araya girmesem senin başına bir şey gelebilirdi. O psikopatın ne yapacağı belli olmazdı. Hem bak sapasağlam yanındayım. Yani tam sapasağlam değil ama yanındayım. Her zaman...” Serkan ‘her zaman’ sözünü demeyi planlamamıştı ama kendi bile anlayamadan laf ağzından çıkıvermişti.

Yelda son duyduğu sözle hafif irkildi. Serkan’ın yanında olduğunu söylemesinin ikili anlamının çok iyi farkındaydı. Fiziksel olarak yanı başında durduğunu söylemişti ama sadece yanı başında olmayı kastetmediğini biliyordu. Ötesi de vardı bu sözün ve Yelda bu sözün büyüklüğü karşısında korkuyordu. İşi aceleye getirme hatasını yapmamalıydılar.

Serkan çok defa anlamsız ilişkinin içine girmişti. En azından o ilişkiler düzgün bir ilişkinin nasıl olması gerektiğini öğretmişti. Yapması gereken tek şey o ilişkiler sırasında yaptıklarını tekrarlamamasıydı. Yelda’nın, ağzından kaçan sözden sonra nasıl durgunlaştığını gözünden kaçırmadı. Korkarak da olsa eli Yelda’nın omzuna gitti. Sonra aynı eliyle Yelda’nın yüzünü hafifçe kendine doğru çevirdi. Gözlerinin içine bakarak ve başarabildiği en güven verici ses tonuyla “Acele etmeden, sabırla yanındayım. Gitmemi istemediğin sürece de yanındayım.” dedi. Sonra da gülümsedi. Yelda da aynı şekilde gülümseyerek karşılık verdi. Sonra bütün günün stresinden bunalan ruhuna daha fazla karşı koyamadı ve Serkan’ın boynuna sarıldı.
“Bugün çok korktum Serkan.”
“Ben de çok korktum ama bak, ikimiz de sapasağlam buradayız. Gerçi sen benden daha sapasağlımsın ama mızıkçılık yapmayacağım benden daha sapasağlamsın diye...” Yelda gözlerinden yaşlar süzülmek üzereyken bu söz yüzünden güldü. Ah, şu erkek milleti!.. Anın duygusallığını ettikleri bir lafla mahvetmekte üstlerine yoktu.
......

Büyük bir ev gözlerinin önünde duruyordu. Kendi dünyasının dışından biriyle hayat çizgisinin kesiştiğini anlamıştı ama bu evi, bu malikaneyi, görmek bildiği gerçeğin aklına iyice kazınmasını sağlıyordu. Rüyasında görse inanmakta güçlük çekeceği bir gerçeklikle yüz yüzeydi. Bu kadar kaygılı olmasa daha uzun durup içinde bulunduğu durumu tartabilirdi ama şu an Sarp’ın yanına gidip iyi olduğunu görmeyi çok istiyordu. Evi arayıp Sarp’ın yanına geldiğini haber verdiğinde güvenlik görevlisinin kendisine doğru yaklaştığını görünce durumu açıklamak için hazırlandı ama görevli “Ekin Hanım? Sarp Bey sizi bekliyor. Kendisi size yolu göstermemi rica etti.” deyince açıklamanın gereksiz olduğunu anladı.

Ekin evin bahçesine geçince dışarıdan küçük bir kısmını gördüğü evin ihtişamını bahçeden daha iyi görebiliyordu. Sarp’ı havuzun kenarında otururken gördü. Düşüncelere dalmış gibi görünüyordu. Yaklaştıkça Sarp’ın ne kadar kötü bir ruh hali içinde olduğunu daha iyi fark etti ve Sarp’ın görmemeyi daha çok isteyeceği bir halinin olduğunu anladı. Sarp, Kenan’la konuştuktan sonra karşısına çıktığında tanıyamadığı bir haldeydi ama Sarp’ı bu halde görmektense o halde görmeyi bin kere tercih ederdi. Perişan halde görünüyordu ve Ekin’in içini parçalıyordu bu görüntü. Elinde içki kadehi, gözleri kan çanağına dönmüş halde hiç de Ekin’in görmeyi isteyeceği görüntü değildi.

Sarp’ın yanına yaklaştı. Ne diyeceğini bulmaya çalışıyordu ki dünyadan uzaklaşmış gibi duran Sarp sonunda Ekin’in varlığını fark etti.
“Sarp...”
“Benim yüzümden, olanlar benim suçum...”
“Ne senin suçun?”
“Herkesin hayatını mahvediyorum. Annemle babamın hayatını çekilmez kıldım. Berna’yı hiç kimsenin hak etmediği bir duruma düşürdüm. Kim bilir, belki senin hayatını da mahvedeceğim. Senin yerinde olsam benden hemen uzaklaşırdım çünkü Sarp Teksoy sadece ve sadece mutsuzluk getirir.”
“Sarp, bu dediklerinin hiçbirinin doğru olduğunu düşünmüyorum ama diyelim ki dediklerin doğru, bana ne olduğunu en baştan anlatsana.”
“Berna... intihar etmeye kalkıştı. Tanrıya şükür ölmedi ama sonuçta benim yüzümden intihara kalkıştı.”
“Sarp!.. Bunu zaten duydum. Bana olayı en baştan anlatsana...”
“Seninle konuştuktan sonra iş yerine gittim. Bana kuryeyle bir mektup gelmiş... Berna’nın intihar mektubu! Düşünmekten kaçtığım gerçek yüzüme çarpıldı. Berna’nın hayatını mahvettim.”
“Mektupta seni mi suçluyordu?” Sarp hiçbir şey söylemedi. Cebinden mektubu çıkartıp Ekin’e uzattı. Ekin mektubu okumaya başladığında yazılanları sindirmeye çalışıyordu.
“Yasemin kim? O’nun Berna ve benimle alakası ne?”
“Yasemin benim ilk aşık olduğum kız.”
“Niye Berna bir oyundan bahsediyor? Bizim oyunumuzdan bahsetmiyor, anladığım kadarıyla. Başka bir oyun daha mı var?”
“Berna, Yasemin’i bir şekilde hala O’nunla birlikte olmayı hayal ettiğime ikna etmiş anladığım kadarıyla. Yanından ayrılıp bara gittiğimde eski arkadaşların olduğu grupla birlikte oradaydı. Birden yanıma gelip her şeyi bildiğini ve çok etkilendiğini söyledi. Hiçbir şey anlamadım o zaman. Sonra... sonra beni öptü. O an ölüyorum zannettim. İlk aşkım, adına şarkılar yazdığım kadın beni öptü ve ben ölüyorum sandım. O beni öperken aklımda başkası vardı.” Ekin boğazında bir şeylerin düğümlendiğini hissetti. Yasemin’le Sarp öpüşmüştü. Yo, Sarp Yasemin’in öptüğünü söylüyordu. Demek ki Sarp Yasemin’e karşılık vermemişti. Tersini yapmayı denemesine rağmen ancak boğuk bir “niye” sorusu döküldü dudaklarından.
“Niye?.. Eskiden aşık olduğun kişi seni zorla öperken aklında niye başkası olur, Ekin?” Ekin bunun cevabını bilmiyordu ama çok iyi bir tahmini vardı. Korkarak “kim” diye sordu.
“O mektupta hayatıma girmiş üç kadının adı geçiyor. Berna olmadığına göre geriye fazla seçenek kalmıyor, değil mi?”
“Niye... ben?” Ekin ‘ben’ kısmını söylerken adeta fısıldamıştı.
“Keşke bilsem. Yani burada oturmuş Berna’nın yaşaması için dua ediyorum. O’nun için üzülüyorum. Hayatını mahvettiğim için vicdan azabı çekiyorum ama aklımdan sen geçiyorsun aynı zamanda. Oysa seni aklımdan geçirmeye hakkım bile yok. Senin hayatını da mahvetmek istemiyorum ama seni düşünmekten kendimi alamıyorum. Keşke seni düşünmek bu kadar kolay olmasaydı. Seninle karşılaştığımdan beri seni düşünmeyi o kadar kolay hale getirdin ki... Seninle konuşmak o kadar kolay oldu ki bilmeden hiç kimse ile paylaşmadıklarımı paylaştığımı gördüm. Şimdi de burada, elimde içki kadehi Berna’ya yaptıklarım için üzülmeye çalışıyorum ama aklımda sen varsın. Nasıl bir insanım ben yahu? Benim kadar korkunç biriyle aynı yerde olmaman lazım.”
“Sarp, sen korkunç birisi değilsin. Önce bunu anla.”
“Değil miyim? Nedense ben öyle düşünemiyorum. Berna geçenlerde bara gelip seninle evlenme planlarımın aslını sormuştu. O zaman insanların canını yakmayı bırakmamı söylemişti. Haklıydı, ben insanların canını yakan korkunç bir insanım.”
“Sarp, O’nun için üzülsem de bu dediklerinin doğru olmadığını düşünüyorum. Şu an bu şekilde konuşuyorsun çünkü kendini suçluyorsun. Tekrar söylüyorum, sen kötü biri değilsin. İşin gerçeği, tanıdığım en iyi insanlardan birisin.” Sarp bir an düşündü ve sonra başını sallayarak Ekin’in dediklerinden ikna olmadığını ifade etti.
“Berna’yı nişan gecesi yüz üstü bırakırken de mi iyi biriydim? Evi terk edip annemle babamı yüz üstü bıraktığımda da mı iyi biriydim? Peki arayacağımı söyleyip de asla aramadığım kadınlara yaptıklarım? O zaman da iyi biri miydim? Senin iyi biri sandığın Sarp Teksoy koca bir yalan! Ben anladım, sen niye anlamak istemiyorsun?” Sarp içindeki kızgınlığı, kendine duyduğu nefreti sözleriyle dışarı vuruyordu. Ekin buraya gelmeden önce bu kadar kötü bir durumla karşılaşacağını düşünmemişti ama Sarp’ın tüm bu olanları bu şekilde üstüne almasına göz yumamazdı.
“Berna’yı nişan gecesi yüzüstü bırakman hataydı ama sevmediğin biriyle evlenmen daha büyük hata olurdu. Aileni de yüzüstü bırakmadın. Unuttun mu, tüm hayatını etkileyecek bir yanlışa seni sürükledikleri için karşılarında durdun. Arayacağını söyleyip de aramadığın kızlara gelince, onlar niye seninle birlikteydiler? Senin için mi, yoksa senin sunduğun ayrıcalıklar için mi? Bak, sen bir evliya değilsin. Herkes gibi hatalar yaptın hayatında. Bu hatalarından pişmansan ve bir daha yapmayacaksan sen iyi bir insansın. Sakın bana tersini anlatma.”

Sarp biraz düşündü. Sonra biraz daha düşündü. Haftalar önce çay parasını ödemeye kalkıştığı için kabalaşan bu güzel kadın şimdi karşısına geçmiş içinde bulunduğu zavallı durumdan kurtulması için elini uzatıyordu. Bir anlamda hayatını kurtarıyordu. Tam da bu durum Sarp’ı korkutuyordu. Tanıdıkça ne kadar harika biri olduğunu anladığı Ekin’i ne kadar hak ettiğini bilemiyordu. Ekin’in yanında kendini o kadar küçük hissediyordu ki.
“Peki geçmişi hatalarla dolu bu adamla senin ne işin var?”
“Unuttun galiba, o adam hayatta neleri kaçırdığımı bana öğretiyor. O adam olmasa başkalarının hayatını yaşamaya çalışırken kendi hayatımı yaşamayı unutacaktım.”
“Sence bu iyi bir şey mi?”
“Bilmem ama arada kendi hayatını da yaşamanın güzel bir şey olduğunu fark etmeye başladım ve bu hoşuma gitti. Biraz bencil olmazsan öz benliğini, seni sen yapanı kaybediyorsun. Sayende ailemi düşünürken de kendi hayatımı yaşayabileceğimi öğrendim.”
“Bunları ben mi yaptım?”
“Bilmem. Belki de ben yaptım ama senin payını da göz ardı edemem.” Sarp Ekin’e hasretle baktı. O ana kadar anlamadıysa şimdi anlamıştı, hayatını Ekin olmadan yaşayamazdı. Ekin’in hak ettiği kişi olmayabilirdi ama olmak için elinden geleni yapacaktı.
“Seni hayal ettiğimi söylediğim zaman bir şey demedin. Hani Yasemin beni öptüğünde aklımda senin olduğunu söylediğim zaman...”
“Yanlış hatırlamıyorsam hiçbir zaman beni hayal ettiğini söylemedin. İma etmekle yetindin. Hem o zaman beni hayal etmeye hakkın olmadığını söyledim mi?”
“Sanırım söylemedin.” derken oturduğu yerden kalktı Sarp. “Bundan sonra ne olacağı konusunda bir fikrin var mı?” diye devam etti Ekin’e doğru bir adım attığında.
Ekin “Bilmem. Senin bir önerin vardır belki.” diye cevap verdiğinde Sarp Ekin’e iyice yaklaşmıştı. Yüzünde sonunda gülümseme vardı.
“Bir önerim var ama sonunda tokadı da yiyebilirim teklif ettiğim için.”
“Denemeden bilemezsin.” Birbirlerine iyice yaklaşmışlardı ki Orhan Bey’in “kim var orada” diye gürleyişi duyuldu.

0 yorum:

Template Designed by Douglas Bowman - Updated to Beta by: Blogger Team
Modified for 3-Column Layout by Hoctro