13 Kasım 2006 Pazartesi

Hayat Bir Oyun - 14. Bölüm

Bölüm 14: Uyanış

Ekin odadan çıktığında karşısında duran postere bakmaya başladı. Sadece bir notadan ibaret koca bir poster... Sarp postere bakarak düşünmeye devam etti. Bir süre sonra elinde iki kahve fincanı ile gelen Ekin Sarp’ın “la notası” dediğini duydu.

Sarp heyecanla oturduğu yerden kalktığında aklında tek bir düşünce vardı; Ekin’in yanına gitmek. Heyecanla oturma odasından çıkarken Ekin’in elinde kahve fincanlarıyla gelmekte olduğunu fark etmedi bile. Burun buruna geldiklerinde Ekin refleksle fincanları çarpışmadan kaçırdı ama yine de hazırladığı kahvelerin sonu halı üzerinde oldu.
“Özür dilerim... Bir şeyin yok ya?...”
“Önemli değil Sarp, ben bir bez bulayım da yeri sileyim.”
“Bırak şimdi bez bulmayı. Daha önemli bir şey var.” Ekin, Sarp’a soran gözlerle bakıyordu. Daha önemli bir şey? Daha önemli olan şey de neydi? Sarp bunu sezmiş olacak ki devam etti.
“Biz seninle evli değiliz. Bizim bahçede seninle evlenmediğimiz için de kötü bir şey olmadı.”
“Zaten bunları sana söylemiştim.”
“Anlamadın Ekin, biz evli değiliz!”
“Yoksa...” Ekin Sarp’ın ne demek istediğini tam anlamasa bile evli olmadıklarını söyleme tarzından, bunu vurgulama şeklinden bir şeylerin farklı olduğunu anlamıştı. Yoksa... olabilir miydi?
“Evet, Ekin! Hatırlıyorum!”
“Nasıl?” Ekin’in sorusunu cevaplamadı Sarp. Aksine, O’nun elini tutup oturma odasına sürükledi Ekin’i.

İçeri girdiklerinde Sarp oturduğu kanepenin önünde durmuş duvara bakıyordu. Ekin’in kafası karışmıştı. Sarp ne anlatmaya çalışıyordu? Duvarda büyük bir nota posteri vardı. Bir özelliği olmayan, sadece beyaz zemin üzerinde siyah bir nota... İki yanında ise eşit mesafelerde küçük boyutta iki resim...
“Ee, konuşmayacak mısın? Ne bu gizemli hava?”
“Pardon, o kadar heyecanlıyım ki...” Ekin Sarp’a meraklı gözlerle bakmaya devam ediyordu. Sarp’ın hatırlamaya başladığını aklına getirmeye korkuyor gibiydi. Bu kadar çabuk bu olayı atlatması mümkün müydü?
“O kadar heyecanlıyım ki sana her şeyi hatırladığımı nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum!”
“Ne? Nasıl?”
“Şu karşında gördüğün poster var ya...”
“Ee, ne olmuş ona?”
“Sen kahve yapmak için mutfağa gittiğinde o postere bakmaya başladım. Bu evde benim yanımda olan, beni dinleyen tek şey o posterdi. O olay olduktan sonra hayatım altüst olmuştu. Bir gün bu posteri gördüm. Bir özelliği olmayan bir posterdi ama bir şeyler beni bu posteri satın almaya zorladı. İçeri girdim, çerçeveletip satın aldım. O günden beri de hep bu postere bakıp yüzleştim düşüncelerimle. Seninle karşılaştığım gün de bu postere bakıyordum. Sonra olaylar gelişmeye başlayınca ve ben senden uzak duramamaya başlayınca kimseyle konuşamadım. Serkan’la bile... Bu kanepede oturup hep düşündüm. La notası da bana yardım etti hep.”
“La notası?” Sarp hafifçe güldü ve Ekin’in sorusuna cevap vererek devam etti konuşmasına.
“Biliyorum, komik ama ben postere her baktığımda o notanın la notası olduğunu düşünüyorum. Neyse, seninle tanıştıktan sonra yine düşünüyordum. Senin hakkında... İşte o zaman bir görüntü düştü aklıma. Sen benim elimi tutuyordun. Gelinlik vardı üzerinde. O kadar çok istedim ki bunun gerçek olmasını. Sen bana bir şeyler yaptın, ne yaptın bilmiyorum... Bildiğim, sakın o yaptığın her neyse, onu yapmaktan vazgeçme. Postere baktıkça, hatırlarsam neleri geri kazanacağım kafama dank etti. Gerçek anılardan bahsetmiyorum. Hayallerden bahsediyorum. Benim hayallerimde sen varsın Ekin. Berna’yı yüz üstü bıraktığımdan beri benim hayallerim kalmamıştı. Bir zamanlar bir hayalim vardı. Bir mekan açmak ama şu an işletme müdürlüğünü yaptığım yerle bir anlamda hayalim gerçekleşti. Düşünüyorum da o hayal bile babama bağımlı olmadığımı kendime kanıtlamak içindi. Kendime bir hayat kurarak bunu kanıtladım kendime. Ne var ki hayallerim kalmamıştı. Sen bana hayallerimi geri kazandırdın. İşte ben bunları hatırlayacaktım. Hatırladım da...”

Ekin bu kadarını beklemiyordu. Sarp gerçekten bunları hissediyorsa, ki hissediyor olmasa bunları söylemezdi, Ekin korkmuştu. bu kadar güçlü hayalleri gerçek kılamamaktan korkuyordu. Hayal kırıklığı yaşatırsa... Korkuyordu işte. Sarp’ı hayal kırıklığına uğratmaktan korkuyordu. Kendisi kimdi ki? Bir işçi emeklisinin kızıydı. Küçük bir dünyası olmuştu. Büyük hayaller kurmaya bile cesaret edememişti, ta ki... Evet, ta ki Sarp hayatına girene kadar. Ekin’e meydan okumuştu. Ekin’in ördüğü duygusal duvarlardan geçip kalbine kadar girmişti. Ekin korkuyordu. Büyük hayaller kurmaktan korkuyordu. Ekin Sarp’ın hayallerini yıkmaktan korkuyordu.

Sarp hatırladığını söyledikten sonra Ekin’in yüz hatlarını incelemeye başlamıştı. Bakmaya doyamadığı o yüz neler anlatmıyordu ki? Bu kadar sert ve güçlü görünen bir yüz nasıl bu kadar hassas ve kırılgan olabiliyordu aynı zamanda? Hem bu kadar güçlü, hem bu kadar zayıf... Sarp bakmaya devam ettikçe Ekin’in yüzündeki kaygı dolu ifadeyi gördü. Bir şeyler ters gidiyordu Ekin’in aklında ama ne?
“Ekin... Ne oldu? Hatırladığımı söyledim...”
“Yo, o değil de...”
“Peki ne?” Ekin konuşmak istiyor gibiydi ama kararsızdı. Korktuğunu nasıl anlatabilirdi ki? Bunun kolay bir yolu yoktu.
“Bu söylediklerini ben nasıl yapabileceğimi bilmiyorum. Yani hayallerin filan... İnsanın hayallerinin olmaması çok kötü bir durum ve senin hayallerinin kaybolmuş olmasına üzüldüm ama ben nasıl dediğin gibi biri olacağım?”
“Olacak mısın? Deli, olacağını kim söyledi?”
“Ama sen...”
“Ben sana olacağını söylemedim. Olduğunu söyledim. Sensin benim hayallerimde olan.”

Ekin mutluydu ama bu kadar mutlu olmaya cesaret edemiyordu. Bir insan bu kadar mutlu olabilir miydi? Rüyasında gördüğü adam hayallerini geri kazandırdığını söylüyordu. Ekin’e göre hayalleri olmayanlar ölmüş demekti. Bu demek oluyordu ki Ekin Sarp’ı hayata döndürmüştü. Sevdiği adama hayat vermişti. Titrek bir sesle konuşmaya başladığında birazdan söyleyeceklerini kimseye söylemeye cesaret edemediğini aklından geçiriyordu. Kendine bile...
“Sen hayatıma girmeden önce korkuyordum. Hayallerim vardı ama büyük hayaller kurmaya korkuyordum. Hayal kırıklığına uğramamak için küçük hayallerim vardı. Daha fazlasını istediğim halde sadece birini beğeneceğimi ve o kişiyle evleneceğimi hayal ettim. Aşık olmayı hayal etmeye bile cesaret edemedim. Kendimle ilgili büyük hayaller kurmaya cesaret edemedikçe kendimi aileme adadım. Onlar için savaştıkça kendimi unutuyordum. Sonra sen girdin hayatıma. Bana meydan okudun. Beni konuşmaya zorladın. Beni düşünmeye zorladın. Bana gerçek hayaller kurmayı öğrettin. Bana ailenden olmayan birini kaybetmekten korkmayı öğrettin. Sen kaza yapınca çok korktum. Sensiz bir hayatı hayal edemedim. Sen benim en büyük hayalimsin. Sen benim dünyamın dışındansın ama ben senin hayatımda olacağını hayal ediyorum.”

Ekin son söylediğinden sonra gözlerini kaçırdı. Utanmıştı. Bundan önce hiç bu kadar açık konuşmamıştı. Ekin’in hiçbir savunma duvarı kalmamıştı. Sarp bu durumdan yararlanmak isterse başarabilirdi ve işin acısı Ekin bundan alacağı yaradan sonra yaşayan bir ölü olurdu. Ekin hala korkuyordu.

Sarp Ekin’e baktı. Gözleri ışıldıyordu. Yeniden yaşam sevinci kazanmış gibiydi. Zaman geçiyordu. Dışarının ışıkları günü aydınlatan güneşten değil, sokak lambalarından geliyordu. Saatlerdir konuşuyorlar mıydı? Belki de zaman atlaması yaşanmıştı sustuklarında.

“Şu an ne hayal ediyorsun?” Sarp’ın sorusuyla bakışlarını yerden Sarp’a çevirdi.
“Ne mi? O kadar heyecanlıyım ki düşünemiyorum bile. Ya sen?”
“Çok kolay bir soru. Seni ilk gördüğüm zamandan beri hayal ettiğim şeyi...”
“Neymiş o?” Ekin’in sorusuyla Sarp’ın bakışları değişmişti. Hala gözleri parlıyordu ama sanki bu parlama daha bir farklıydı. Sanki bakışlarında bir hinlik vardı. Ekin de bunu fark etmişti. Önce Sarp’ın bu bakışlarına kendi bir anlam kondurmayı denedi ama başarılı olamayınca sormaya karar verdi.
“Sarp? Niye öyle bakıyorsun? Niye sinsi ba...”
Ekin neye uğradığını şaşırmıştı. Sorusunu tamamlayamamıştı. Nasıl tamamlasın ki? Konuşması için dudaklarını kullanması gerekiyordu ama hiç beklenmedik bir anda bir çift dudak konuşmasını bölmüştü. Nasıl karşılık vereceğini bilemiyordu. Karşılık veremiyordu ama kendini geri de çekemiyordu. Sarp kendini geri çektiğinde Ekin’in ağzından “...kıyorsun?” sözü çıktı.
“Ben daha başka bir tepki bekliyordum ama sanırım bir tokat yemekten daha iyi hiç olmazsa.” Ekin iyice utanmıştı.
“Hazırlıksız yakalandım.”
“Ha, demek sorun buydu. O zaman bir teklifim var.” Sarp gülümsüyordu ve Ekin’in soran gözlerle bakmasından cesaret alıp konuşmaya devam etti. “Yeniden deneyebiliriz. Sonra yeniden, sonra yeniden, sonra yeniden... Neyse, sen anladın...”

Bu defa Ekin ne olacağını biliyordu. Bildiği için de kalbinin hızlı atmasına engel olamıyordu. Sarp yavaşça yaklaşıyordu. Yüzü iyice yüzüne yaklaştığında gözlerini kapamıştı. Ekin’in heyecanı arttıkça artıyordu. Daha fazla bu heyecana dayanamadı ve O da gözlerini kapattı. Sıcak bir histi. Bir çift dudak kendi dudaklarına dokunuyordu. Yavaş ama kendinden emin bir şekilde... Ekin başta ne yapacağını bilemiyordu ama sonrasında içgüdüyle karşılık vermeye başladı. Vermeye başlamasıyla da zamanı unuttu. Kendini unuttu. Aklında sadece sevdiği adam vardı. Kolları kendi aklını kazanmıştı sanki çünkü Sarp’a sarıldığını hisseder gibi oldu. Yoksa Sarp O’na sarıldığı için mi karşılık vermişti? Emin olamıyordu ama sarılmaya ve öpüşmeye devam etti.

Sarp, Ekin’i tekrar hazırlıksız yakalamamak için yeniden öpmeyi istediğini açıkça söylemişti. Öpüşmeyi biliyordu. Ne zaman yavaşlaması gerektiğini, ne zaman tutkuyla ileri atılması gerektiğini, ne zaman dilini de kullanması gerektiğini gayet iyi biliyordu. Ancak tüm bilgisine, tüm tecrübesine rağmen kalbi delicesine çarpıyordu. Ekin’in gözlerinin içine baktı, yavaşça Ekin’e yaklaşırken. Olacaklardan haberdar olduğunu anladı. Karşı çıkmadığına göre devam edebilirdi. Yüzü Ekin’in yüzüne iyice yaklaşmıştı ama Ekin hala karşılık vermeye başlamamıştı. Sarp korkmaya başlamıştı. Bu öpüşmenin unutulmaz olmasını istiyordu ama Ekin karşılık vermezse nasıl unutulmaz olabilirdi? Her şeye rağmen gözlerini kapadı ve kendini bıraktı. Donuk iki dudağa dokunmuştu ama yine de kalbi deli gibi çarpıyordu. Korkusu iyice artıyordu. Ekin niye karşılık vermiyordu? Öpmeye birkaç saniye önce mi başlamıştı yoksa dakikalardır mı karşılık alamıyordu Ekin’den? Ah, şu zaman Ekin’leyken normal şekilde aksaydı ama Sarp hep zaman kavramını yitiriyordu.

Sonra bir şey oldu. Donuk duran iki dudak Sarp’ın dudaklarına eşlik etmeye başladı. O anda Sarp’ın başı dönmeye başladı. Ayakta duramayacaktı. Çareyi, içgüdüsel olarak, Ekin’e sarılmakta buldu. Ekin de aynı şekilde karşılık vermişti, Sarp’ın yaptığı gibi sarılmıştı. Sarp’ın başı hala dönüyordu. Son nefesini verene kadar bu şekilde kalsalar olmaz mıydı? Aldığı hazzın tarifi yoktu. Gittikçe artan bir istek vardı ve artık geri dönüşü yoktu. Bundan sonra Ekinsiz yaşayamayacağını biliyordu. Önceden küçücük bir ihtimal vardıysa bile artık, Sarp biliyordu ki, Ekinsiz yaşaması imkansızdı. O’na ihtiyacı vardı.

Sarp nefes almak için ara verdiğinde kanepeye uzanmış olduklarını gördü. Ekin Sarp’ın üzerine uzanmıştı. İkisi de nefes nefese kalmışlardı. Öpüştükleri sırada nefes alamamalarından dolayı mı yoksa içinde bulundukları durumun sıcaklığından dolayı mı bu haldeydiler, kesin konuşmak zordu. Sarp öpüşmeye başladıklarında ayakta olduklarına yemin edebilirdi ama ne zaman kanepeye uzanmış olduklarını hatırlayamıyordu. Anın ateşine kapılıp ne yaptıklarını fark etmemişlerdi.
“Eğer biraz daha bu şekilde devam edersek neler olur, emin değilim. İkimizin de pişman olacağı noktaya gelmeden dursak mı?” Ekin nefesini toplarken Sarp’ın söylediklerinde haklı olduğunu biliyordu. Kendini asla öyle bir duruma sokmayacağına emindi. Birkaç ay önce...

“Haklısın.” diye cevap verdiğinde Sarp’ın üzerinden doğrulup üstünü başını düzeltmeye başlamıştı. Eğer Sarp kötü niyetli olsaydı şu an çok daha farklı bir konumda olabilirdi. Kendini şanslı sayıyordu. Hiç bu kadar zayıf, buna rağmen, hiç bu kadar güvende olmamıştı.

Sarp da doğruldu ve oturur vaziyette kendine çeki-düzen vermeye başladı. Kendi de şaşırmıştı nasıl içindeki arzuya rağmen yanlış olacağını düşündüğü işi yapmamayı başardığına. Aslında şaşırmaması gerektiğini söylüyordu kendine çünkü aşık olmuştu ve aşık olduğu kadının mutluluğu en az kendi mutluluğu kadar önemliydi. Eğer ileri gitseler Ekin daha sonra mutsuz olacaktı. Ekin için doğru olanı yapmak kadar doğal bir durum olamazdı.

Ekin yaşadığı durumun ateşi geçmeye başladıkça aklına öpüşmüş oldukları gerçeği gelmeye başlamıştı ve oldukça utanmıştı. Eğer aklını başka bir konuya kaydırmazsa utancından ölebilirdi. Öpüşmenin kendisini değil de Sarp devam etseydi sonrasında neler olabileceğini düşündükçe yüzünün kızardığını hissedebiliyordu. En iyisi başka şeylerden bahsetmekti.
“Sarp, istersen annenleri arayalım. Hastanedeyken çok üzülmüştü. Haberi ver istersen.”
“Daha kimseye hatırladığımı söylemedim, değil mi?”
“Söylemedin.” diye cevap verdiğinde Ekin’in yüzünde tatlı bir gülümseme vardı. Sarp o kadar masum bir şekilde henüz kimseye hatırladığını haber vermediğini söylemişti ki Ekin gülümsemekten kendini alamamıştı.
“O halde Feryal Sultan’ı bir arayalım.”
......
Feryal Hanım aldığı haber ile sevinçten havalara uçmaya başlamıştı. Nasıl uçmasın ki? Oğlu kısa sürede her şeyi hatırlamaya başlamıştı. Saçma sapan kıskançlık hissinin de ne kadar yersiz olduğunu anlamıştı. En başta, oğlunun hatırlamasına sebep olan Ekin değildi, basit bir posterdi. Hem Ekin bile olsa önemi yoktu çünkü oğlunun annesini aramasını akıl eden yine Ekin olmuştu. Demek ki Ekin Sarp’ı Feryal Hanım’dan çalmayacaktı. Hem Ekin olmasa oğlunun kimseyi arayacağı yoktu. Belki de Ekin gibi bir gelinin uzun vadede faydası bile olacaktı.

Gerçi Feryal Hanım’ın bilmediği küçük ayrıntılar vardı ama Sarp o ayrıntıları açıklamanın gereksiz olduğuna karar vermişti. Annesinin Ekin ile yaptıkları “şey”i tüm ayrıntılarıyla bilmesi gerekmiyordu. Zaten Feryal Hanım ilk O’nu aradıklarını öğrenince daha bir sevinmişti. Sarp neredeyse hatırlamasından çok ilk annesine haber vermiş olmasına sevinildiğini düşünecekti.
......
“Aaa ama ben dayanamayacağım. İsmet, nerede kaldı bunlar? Ben arıyorum Ekin’i...”
“Hanım, merak etme, kızın arayabilecek olsa arardı.”
“Ama İsmet...” diye itiraz edecek oldu Gülser Hanım ama çalan telefon sözünü tamamlamasını engelledi. İsmet Bey hızlı davranıp telefona cevap verdi. Arayanın Ekin olduğunu anlayan İsmet Bey merakla ne zaman geleceklerini sordu.
“Birazdan oradayız baba ama sana önemli bir haberim var. Sarp hatırladı her şeyi.”
“Sahi mi? Buna çok sevindim. Getir şu damadı da bir yüzünü görelim. Hem de geçmiş olsun diyelim.”

Telefon konuşması bittiğinde meraklı gözlerle bakan Gülser Hanım’ı gördüğünde sorguya çekilmek üzere olduğunu biliyordu İsmet Bey. Kaçış yoktu. Çaresizce kaderine boyun eğdi ve Gülser Hanım’ın sorularını cevaplamaya başladı.
......
Ekin’in telefon konuşmasını bitirmesini bekleyen Sarp sabırsızdı. Kabus gibi hatırlayamadan geçen süreden sonra hatırladığı her ayrıntıyı kutlamak istiyordu. Kutlarken Ekin’in de yanında olmasını istiyordu ama Ekinler’in eve gecikmeli de olsa gitmesi gerekiyordu.
“Çıkalım mı Sarp? Babamlar bizi bekliyor.”
“Çıkalım çıkmasına da benim bir teklifim var. Bu akşam kutlama yapalım.”
“Nerede kutlama yapacağız?”
“Sen seç. Senin zevkine uyan bir yer olsun.”
“Peki ama ya beğenmezsen.”
“Merak etme beğenirim. Yanımda sen olduğun sürece beğenirim.”
“Önce bizimkilerin yanına bir gidelim. Hem babamdan izin alırım hem de nereye gideceğimize karar veririz.”
“O halde servis aracımız bizi gideceğimiz istikamete bıraksın.”
......
Feryal Hanım sevinçli haberi herkese kendisinin vereceğini söylemişti Sarp’a. Bu amaçla önce Orhan Bey’i aradı. Orhan Bey Sarp’ın ne zaman eve geleceğini merak ediyordu. Feryal Hanım, Ekin’in ailesini ziyaret etme sözü verdikleri için Sarp’ın daha sonra evde olacağını söyledi. Telefon konuşması devam ederken Yelda ile Serkan da gelmişlerdi. Onlara da sevinçli haberi vermeye can atan Feryal Hanım telefonu kapatıp tüm dikkatini gelen ikiliye çevirdi. Yüzündeki sevinç ifadesinden iyi haber vereceğini kestirmemek mümkün değildi.
“Anne? Yoksa...”
“Evet, Yelda! Sarp her şeyi hatırlamış.” Feryal Hanım’ın neşesi Yelda ile Serkan’a da geçmişti.
“Aslan kankam! Biliyordum hatırlayacağını...”
“Ne yani Serkan, sadece sen mi biliyordun?”
“Şey... yok canım... niye sadece ben olayım?” Feryal Hanım’ın dikkatini bir ayrıntı çekmişti. Önceden fark etmemişti ama belki de fark etmeliydi. Kızı ile Serkan arasında geçen konuşma Feryal Hanım’a kendisi ile Orhan Bey arasında geçen bazı konuşmaları anımsatıyordu. Hangi sözlerin söylendiği değil de bu sözlerin söyleniş şekliydi Feryal Hanım’a bunu düşündürten. Bundan sonra bu ikisine daha bir dikkat etse iyi olacaktı. Bunu düşünürken ‘keşke olsa’ diye de geçirdi içinden Feryal Hanım.
......
Gülser Hanım ile Gönül evin içinde koşuşturmakla meşguldü. Birazdan Ekin ile müstakbel damat gelecekti ve onlar sofrayı hazır etme telaşı içindeydiler. Akşam yemeğini ikisi gelecek diye henüz yememişlerdi. Çok geç sayılmazdı ama normal akşam yemeği saatini geçirdikleri de bir gerçekti. Kutruluş ve Muzo huysuzlanmaya başlamışlardı. Hatta Kurtuluş’a kalsa Ekin’i Teksoylar’a gelin vermeseler bile olurdu. Eğer bu Teksoylar yüzünden bu şekilde açlıktan öleceklerse onlara gelin vermenin ne anlamı vardı?
“Biz geldik!”
“Ekin? Canım kardeşim benim. Nerelerde kaldınız? Gözümüz yollarda kaldı.”
“Hayrola Kurti? Ne derdin var?”
“Aşkolsun sevgili kardeşim, ne derdim olsun?...” Sarp eğlenen gözlerle Ekin ile konuşan adama bakıyordu. Gözleri fıldır fıldır dönen adam yüzünü Sarp’a çevirdi ve elini uzattı.
“Merhaba enişte! Ben Kurtuluş, nam-ı diğer Kurti! Ekin’in biricik ağabeyi...”
“Merhaba, ben de Sarp.”
“Biliyoruz be enişte. Seni tanımayan mı var? Neyse, müşerref oldum.” İsmet Bey gözü önünde dönen sirk gösterisine daha fazla tahammül edemedi. Kurti yine yapacağını yapmıştı. Eğer müdahale etmezse Sarp neye uğradığını şaşıracaktı.
“Kurtuluş! Saçmalamayı kes de gel şuraya! Bırak rahat rahat içeri gelsinler.” Sonra Ekin ile Sarp’a döndü. “Hoş geldiniz kızım. Hoş geldiniz oğlum. Geçmiş olsun. Ucuz atlattın kazayı.”
“Sağ olun efendim. Gerçekten öyle oldu.” Mutfaktan çıkmış olan Gülser Hanım ve Gönül de Sarp’ı karşılama amacıyla İsmet Bey’in yanına gelmişlerdi.
“Hoş geldin oğlum.” diyen Gülser Hanım’ı Gönül takip etti... “Hoş geldin Sarp.”
“Hoş bulduk...” Ekin resmi olarak tüm aile bireyleriyle Sarp’ı tanıştırması gerektiğine karar verdi.
“Sarp, babamı zaten tanıyorsun. Bu annem Gülser, abim Kurti ve yengem Gönül. Şurada televizyon izleyen yabani de Kurti ile Gönül’ün oğlu Muzaffer ama herkes O’na Muzo der.” Muzo adını ve yabani lafını duyunca dikkatini Sarp’a çevirdi. Bir an önce yemek yemeleri için bu faslın çabucak geçmesi gerekiyordu.
“Hoş geldin enişte. Yemeğe geçelim mi?” Sarp’ın aklından yemeği Ekin ile dışarı da yemek geçiyordu ama ev ahalisinin kendisini bu kadar beklemiş olması karşısında orada kalmanın daha doğru olacağına karar verdi. Zaten Ekin de kalmak ister gibi bakıyordu. “Peki” dediğinde Ekin’in yüzündeki mutluluğu görmek Sarp’a yetmişti.

0 yorum:

Template Designed by Douglas Bowman - Updated to Beta by: Blogger Team
Modified for 3-Column Layout by Hoctro