14 Kasım 2006 Salı

Hayat Bir Oyun - 18. Bölüm

Bölüm 18: Anlamak İmkansız

Feryal Hanım iyice meraklanmıştı. Bir şeylerin ters gittiğine emindi ve işin kötüsü, Sarp neyin ters gittiğini söylemeye niyetli görünmüyordu. Ekin’in gelemeyeceğini öğrendiği andan itibaren aklını toparlamaya çalışıyordu. Habere hazırlıksız yakalanmıştı. Aklında cevabını alamadığı sorular varken ne yapacağını düşünmesi zorlaşıyordu. Yılgın bir ifadeyle oğlu ve kızının gittiği tarafa baktı.

Mutfağa gidip asıl misafirlerinin gelmeyeceğini haber verecekti ama kapı zili Feryal Hanım’ı şaşırttı. Kimse o zili kullanmazdı. Kapı kilitli de değildi. Orhan Bey de, Serkan da bunu bilirdi. Aklında kapıdaki kişinin kim olabileceği üzerine düşünceler kapıya doğru yöneldi. Bu işi yapacak hizmetçilerinin olduğunu bile unutmuştu. Son olan bitene akıl yormaya çalışmaktan ne yaptığını bile fark etmemişti.

......

Dış kapıdan içeri girmesi hiç de zor olmamıştı. Hatta kapıdaki görevli adını biliyordu. Ekin, aklından çalışanların işinin bir parçasının da bu olduğunu geçiriyordu. Bu eve her gelişi garip bir ruh hali içinde olmuştu. Şimdi de bir istisna değildi. Gergin bir şekilde kapıya geldiğinde ne yapacağını bilemedi. En mantıklı hareketin kapının ziline basmak olduğuna karar verdikten sonra derin bir nefes aldı ve zili iki defa çaldı. Tedirgin şekilde hafifçe kıpırdanırken birinin kapıyı açmasını bekledi.

Karşısında Feryal Hanım’ı görünce çok şaşırdı. Etrafta o kadar hizmetçi varken Sarp’ın annesinin kapıyı açması Ekin’i şaşırtmıştı. Hastanede Sarp’a refakat ederlerken edindiği izlenim Feryal Hanım’ın hiç de kapıyı açmaya çıkacak biri olduğu yönünde değildi. Yine de üzerinde fazla durmamaya karar verdi.

Feryal Hanım karşısında Ekin’i görünce şaşırmıştı. Sarp’ın gelemeyceğini söylemesi kadar söyleyiş tarzı da Ekin’in gelmeyeceğine inandırmıştı Feryal Hanım’ı. “Hoş geldin Ekin, Sarp gelemeyeceğini söylemişti.” diye konuştuğunda sesindeki şaşkınlık gözden kaçmıyordu. Ekin’in dikkatini ise Sarp’ın gelmeyeceğini değil de gelemeyeceğini söylemiş olması çekmişti. Belli ki Sarp olanları annesine anlatmamıştı.

“E.. evet, gelemeyecektim ama sonra ne olursa olsun bu davete gelememin ne kadar ayıp olacağını düşündüm.”

“Sarp biraz üzgün göründü, bir şey mi oldu?”

“Yoo, ben gelemeyceğimi söyleyince gelmemin ne kadar önemli olduğunu söylemişti. Aramızda hafif bir gerilim oldu. Belki o sebepten üzgündür.” Feryal Hanım aklındaki soruyu soracaktı ki Ekin’i hala kapı önünde beklettiğini fark etti. Bu ayıbını hemen kapatmak için Ekin’i içeri davet etti. Feryal Hanım Ekin’i salona yönlendirirken aklındaki soruyu sordu.

“Gelemeyeceğini söyleyince aranızda gerilim olduğunu söyledin ama ondan önce niye gelemeyecek oldun da bu durum ortaya çıktı?” Ekin bu sorunun mutlaka geleceğini biliyordu. Feryal Hanım’a verdiği ilk cevaptan beri bir bahane uydurmaya çalışıyordu.

“Öğleden sonra Sarp ile doktora gitmek için izin almıştım. Bu sebepten gece mesaisine kalmamı istediler iş yerinden. Zor durumda kaldım. Mecbur kaldım ama son anda yerime Gönül’ü, abimin karısını, göndermeye ikna edebildim. Zaten aynı yerde çalışıyoruz. Gece mesaisine gitmek zorunda olmayınca da buraya geldim.” Feryal Hanım Ekin’in söylediklerini aklında tarttıktan sonra konunun üzerine daha fazla gitmeme kararı aldı. İkisi birlikte karşılıklı oturduklarında Ekin kendini “Sarp yok mu?” diye sormaktan alamadı.

......

Orhan Bey arabada giderken yanında biri olmasına alışkın değildi. İstisnalar dışında şoföründen başka kimse olmazdı arabada. Ancak bu defa yanında Serkan vardı ve tüm haytalığına rağmen Serkan’ı yarı oğlu gibi görüyordu. Belki Sarp ile olan çok yakın dostluğu onu bu şekilde görmesine sebep oluyordu. Belki de hem Sarp’ın hem de Serkan’ın karşısındaki halleri birbirinin kopyası olduğu için Serkan’ı yarı oğlu olarak görmesi kolaylaşıyordu. Göz ucuyla Serkan’a baktığında aynı Sarp’ın genellikle olduğu gibi gergin bir şekilde durduğunu gördü. Sessizliği bozmazsa Serkan kalp krizinden gidecek gibi görünüyordu. Aklında Serkan’ın niye yanında bu kadar gergin olduğu sorusu varken konuşmaya başladı.

“Serkan? Sen ne zaman evleneceksin ulan hayta?”

Soru o kadar beklenmedik gelmişti ki Serkan o sırada bir şeyler içiyor olsaydı kesinlikle öksürüklere boğulurdu. Aslında boğazındaki kuruluğu göz önününe alınca içecek bir şeyler iyi giderdi. Bol buzlu duble viski...

“Kısmet be Orhan Amca, o da olur inşallah...” Son anda cevap vermesi gerektiğini hatırlayabilmişti. Serkan Yelda’ya hissettiklerinin Orhan Bey tarafından fark edilmiş olmasından korkuyordu. Acaba Orhan Bey bir şeyler bildiği için mi sormuştu ne zaman evleneceğini?

“Yok mu bir aday? Bak bizim Sarp bile evlenmek üzere... Sıra sana geliyor haberin olsun. Senden sonra da sıra Yelda da...” Serkan Orhan Bey tarafından test edildiğine inanmaya başlamıştı. Paniklememek için tüm gücünü kullanıyordu. Sesindeki gerilim dolu havayı yok etmek için elinden geleni yaparak “kısmet Orhan Amca” dedi.

Orhan Bey Serkan’ı yanında bulmuşken bu konuyu konuşmasının zamanı olduğunu düşünüyordu. Sarp evden ayrıldıktan sonra çocuklarının evlenmesi konusunu hiç düşünmemeye uğraşmıştı. Sarp Ekin ile evlenmeye karar verdikten sonra her şey yoluna girmeye başlayınca Orhan Bey unuttuğu veya yapmadığı bir çok işi hatırladı. Bunlardan birisi de çocuklarının geleceğiydi. Serkan gerçek oğlu olmasa bile uzun zamandır oğlu gibiydi.

“Öyle ‘kısmet’ diyerek olmaz bu işler. Gönlünü açık tutacaksın. Bana bak, hovardalık yapmıyorsun değil mi? Bir gecelik ilişkiler peşinde koşmuyorsun inşallah!” Serkan test edildiğine iyice inanmaya başlamıştı.

“Olur mu öyle şey Orhan Amca, o günler geride kaldı.” Orhan Bey aldığı cevaplardan memnundu. Öte yandan Serkan soğuk terler döküyordu ama tabii ki Orhan Bey’in bundan haberi yoktu.

......

Kurtuluş eve girdiğinde huysuzluğu üzerindeydi. İçeri bir göz gezdidiğinde babasını göremeyince sevindi. Babası olmadığına göre rahatça Teksoylar’ın yemeğine gitmediği için söylenebilirdi. Eğer babası olsaydı ağzını bile açtırmazdı. Televizyon seyretmekte olan Gönül’ün yanına doğru giderken selam verme gereği bile hissetmeden “Şimdi Teksoylar’ın şatosunda akşam yemeği yiyor olabilirdim.” dedi. Televizyon seyretmeye dalan Gönül eşinin sesiyle kendine geldi.

“Allah canını almasın Kurti! Ödümü kopardın!”

“Görüyorsun işte Gönül’üm. Eğer Ekin’le gitseydim seni de korkutamayacaktım.”

“Ne diyorsun sen Kurti? Sanki davet edildin de konuşuyorsun...”

“Öyle deme Gönül! Ha Ekin, ha ben... Ona yapılan davet bana yapılmış sayılır. Hem düşünsene kız, kocan koskoca Orhan Teksoy ile iş bağlıyor. Sen bilmezsin ama büyük işadamları büyük iş anlaşmalarını hep böyle yemeklerde yapar. Kocan da o yemekte olsaydı fena mı olurdu? Ekin de kardeş olacak güya...” Gönül ise Kurti’nin söylediklerinden sonra yine kendini hayal kurarken buldu. Geçen senelere rağmen Kurtuluş’un yalanlarına inanmamayı öğrenememişti.

......

Ekin Sarp’ın olup olmadığını sorduğunda heyecanlanmıştı. Hastanede Berna ile konuştuktan sonra kafası iyice karışmıştı. Kafasını toparlamak istediği için yemeğe gelemeyeceğini söylemişti ve bunu söyler söylemez Sarp’ın yüzündeki hayal kırıklığını görmüştü. Sırf o hayal kırıklığını silmek için bile yemeğe gidebilirdi ama nedense Sarp gelmesi için ikna etmeye çalıştıkça ikna olmamak için elinden geleni yapmıştı. Taksiye binip uzaklaşırken aklında hep Sarp’ın yüzündeki hayal kırıklığı vardı ve buna daha fazla dayanamadığı için kendini Teksoylar’ın malikanesinin önünde bulmuştu. Şimdi ise suçunu bilen haylaz çocuk gibi korkarak Sarp’ın nerede olduğunu soruyordu.

“Sarp yukarıda, Yelda ile birlikte. Yelda’nın Sarp’a göstereceği bir şey varmış. Birazdan gelirler buraya. Sen de geldiğine göre Orhan Bey ile Serkan da gelince yemeğe oturabiliriz. Gelebilmene Sarp çok şaşıracak. Geldiğinde çok üzgün görünüyordu.” Ekin aklından Feryal Hanım’ın farkında olmadan ne kadar bir söz ettiğini geçiriyordu. Sarp gerçekten çok şaşıracaktı ama Feryal Hanım’ın düşündüğü sebepten değil. “Bence de şaşıracak” diye cevap verdiğinde Sarp’ın nasıl bir tepki vereceğini düşünüyordu. Feryal Hanım’ın dediğine göre Sarp buraya geldiğinde üzgündü. Hiç olmazsa kızgın değildi. Acaba aralarında nasıl bir konuşma geçecekti? Feryal Hanım’a anlattığının gerçek olmadığını açık eder miydi acaba? Aklındaki soruların cevaplarını almak istediğinden emin değildi.

Ekin’in sessizce oturduğunu gören Feryal Hanım ortama çöken sessizliği bozmak için “Sarp ile evlilik üzerine konuşuyor musunuz?” diye sordu. Aslında bu konuyu çok merak ediyordu. En çok da ikisinin nerede yaşayacaklarını ama bir türlü bunu açıkça sormayı kendine yediremiyordu. Belki de merak ettiği bu konunun cevabını bu şekilde alabilirdi.

Ekin soru karşısında şaşırmıştı. Evlilik hakkında konuşmak mı? Pek konuştukları söylenemezdi. İşin gerçeği her konuyu konuşabiliyorlardı ama sanki konu Ekin ile Sarp’ın arasındaki ilişkiyi tanımlamaya gelince sözcükler bir yerlere saklanıyordu. Bir çift gibi hareket ediyorlardı ama ortada ciddi ciddi konuşulan bir şey yoktu. “Pek konuşuyor sayılmayız.”

“Eğer niyetiniz ciddiyse konuşmaya başlamanız lazım. Bunu Sarp’a da söylesem iyi olacak.”

“Neyi bana da söylesen iyi olacak?” Ekin Sarp’ın geldiğini duymadığı için ancak sesini duyunca Yelda ile oldukları yere geldiğini fark etti. Başını Sarp’ın olduğu tarafa çevirdiğinde Sarp’ın göz ucuyla kendisine baktığını gördü. O sırada Sarp’ın hemen yanında olan Yelda dışında hiçkimse o sorudan önce Sarp’ın “Bu kadınları anlamak imkansız!” dediğini duymamıştı.

......

Kurtuluş, Ekin ile yemeğe gitmemiş olmasını düşündükçe canı daha bir sıkılıyordu. Sıkıntısı da çenesine vurmuştu ama ne var ki kimse onu anlamıyordu. Babası, Gönül ile konuşmasının yarıda kesilmesine sebep olmuştu çünkü babasının yanındayken yemek konusunda konuşmak istemiyordu. Akşam yemeğini hazırlayan annesiyle karısının yanına gittiğinde aklından geçen tek konu Teksoylar’ın masasında hangi yemeklerin olduğuydu.

“Ya belki henüz başlamamışlardır!..”

“Ne diyorsun sen Allah aşkına?” Gönül bazen kocasını anlamakta güçlük çekiyordu. Mutfağa girer girmez konuşmaya başlamıştı ama Gönül’ün Kurtuluş’un neden bahsettiği hakkında bir fikri yoktu. O sırada Gülser Hanım da Kurtuluş’un neden bahsettiğini anlamak için “Kim neye başlamamıştır?” diye sordu. Kurtuluş’un beklediği de buydu. İçindeki sıkıntıyı atabilmesi için konuşması lazımdı. Hem, annesini ya da Gönül’ü kendi yanına çekebilirse babasının söyleyeceği sözlerin de hükmü kalmazdı.

“Teksoylar diyorum, yemeğe başlamamışlardır belki...” Gönül ile Gülser Hanım’ın aynı anda “saçmalama Kurti” demesiyle Kurtuluş’un son umut kırıntısı da kaybolmuştu. Oysa ne güzel son anda yemeğe gitmeyi planlıyordu. O masada olsa Orhan Teksoy ile ortak olmaması ihtimal dahilinde değildi. Aklında o kadar güzel projeler vardı ki Orhan Teksoy’un kayıtsız kalması mümkün değildi. Hem hangi aklıbaşında işadamı ganyan bayii açma fikrine olumsuz bakabilirdi ki? Sadece ganyan bayii mi, yanına bir de meyhane açıp paraya para dememeleri garantiydi. Kurtuluş kaçan paralara üzülüyordu. O üzüntüyle “yemekte ne var” diye sordu. Cevabı duymadan Muzaffer ile babasının yanına, salona gitti.

......

“Evlilik üzerine konuşmaya başlamanız gerektiğini sana da söylememin iyi olacağını anlatıyordum Ekin’e.” Sarp evlilik sözünü duyduğunda aklına önceki gece bu evde Yelda ile yaptığı konuşma geldi. Ekinler’den ayrıldıktan sonra kendisini rahatsız eden bir şeyin olduğunu fark etmişti. Yelda ile konuşmasından sonra da içindeki sıkıntıyı çözebilmişti. Annesinin bu sözünden sonra sıkılmakta ne kadar haklı olduğunu anladı. Hele ki hastanede Berna ile konuştuklarından sonra tuhaflaşan Ekin’in tavırları Sarp’a kabus olarak geri dönmeye başladığından beri. Feryal Hanım da evlilik mevzusunu açarak yardımcı olmuyordu. Ekin ile tanıştığından beri hayatı kontrolünden çıkmıştı sanki. Belki de hiç kontrolünde değildi, sadece Ekin hayatına girdiğinden beri bunun ancak farkına varabiliyordu.

“Merak etme anne, konuşmadık demek hiç konuşmayacağız demek değil.” derken Sarp’ın bakışları tamamen Ekin’e dönmüştü. Ekin Sarp’ın yüzüne baktığında karşısındaki gizemli şeyin ne olduğunu çözmeye çalışan birinin merak dolu bakışlarını gördü. Belli ki yemeğe gelmeyeceğini söyledikten sonra fikrini değiştirenin ne olduğunu merak ediyordu. Aynı zamanda Sarp’ın bakışlarında söylediklerinin onaylanmasını bekler bir ifade gördü. “Evet, konuşmadık ama bu konuşmayacağız anlamına gelmiyor.” diye Sarp’ın dediklerini onayladığında hala birbirlerine bakıyorlardı. Feryal Hanım ise ikisi arasında olan bitenden habersiz nasihat etmeye devam ediyordu.

“Konuşma işini ertelemeyin. Bizler de ona göre hazırlık yapacağız. En kısa zamanda konuşun, tamam mı?”

Ekin ile Sarp “tamam” diye cevap verdiklerinde ikisi de Feryal Hanım’ın kastettiği konuşmayı yapmaya değil de başka bir konuşmayı yapmaya tamam dediklerini biliyordu. Ağızlarından dökülen “tamam” sözcüğünü hangi amaçla kullandıklarını anlamaları için sözcüklere ihtiyaçları yoktu. Birbirlerinin gözlerinin içine bakmaları yeterliydi.

......

Serkan, araba ana kapıdan girip garaja doğru yönelince üzerinden bir yükün kalktığını hissetti. Orhan Bey’in bitmek bilmeyen sorularından sonra döktüğü soğuk terler ecel terleri gibi gelmişti. Arabadan dışarı kendini o kadar hızlı attı ki evrak çantasını almayı unuttuğunu bile fark etmedi. Orhan Bey’in “ulan Serkan” diye bağırmasıyla aklından yine nerede yanlış yaptığını geçirdi. Geriye dönüp Orhan Bey’in elinde kendi evrak çantasını görünce suçlu şekilde gülümsedi.

“Ulan laç yaşınıza geldiniz, hala aklınız bir karış havada! Aşık mısın, nesin?” Serkan donup kalmıştı yine. Eğer Orhan Bey ile yaptığı yolculuğun bir an önce bitmesi için ettiği dualar kadar her gün dua etse en dindar adam olur çıkardı.

“Hadi, al şu evrak çantasını da içeri gidelim.”

......

“Babanla Serkan birazdan gelirler, eli kulağındadır.” Feryal Hanım bunu söylerken göz ucuyla saate baktı sonra bakışlarını kapı tarafına çevirdi. Herkesin yemek için sabırsızlandığını umuyordu. Acıkmış olmalılardı. Oturduğu yerden kalkıp Orhan Bey’e telefon edecekti ki kapıdan beklenen iki kişinin girdiğini gördü.

“Hah, tam vaktinde geldiniz. Ben de nerede kaldınız diye merak ettim, sizi arayacaktım.”

“Benim bit suçum yok Feryal, tüm suç şu Serkan denen haytanın. İşim var diye tutturunca çıkamadık işten bir türlü.”

“Ama Orhan Amcacığım, size de söyledim, o işleri bugün halletmem lazımdı.” Orhan Bey Serkan’ın bu halini görünce neşeyle güldü ve “tamam Serkan, bir şey demedik” diye cevap verirken Ekin’e doğru döndü.

“Hoş geldin kızım, nasılsın?” Ekin karşısında duran beyaz saçlı adama baktığında Orhan Bey’in yüzündeki gülümsemeyi gördü. Bu haliyle tatlı ihtiyarlara benziyordu, genç tatlı ihtiyarlara...

“Hoş bulduk. Ben iyiyim, sizler nasılsınız?”

“İyiyiz gördüğün gibi. Gerçi bizim hayta bizi daha sık ziyarete gelse daha da iyi olacağız ama ancak hafızasını kaybedecek ya da müstakbel eşini yemeğe davet edeceğiz ki yüzünü görelim.” Orhan Bey’in neşesinin yerinde olduğu bu söylediklerini tatlı-sert ama neşeli bir tonla söylemesinden belli oluyordu.

Feryal Hanım ise odadakiler kendi aralarında konuşurken mutfağa gidip her şeyin hazır olduğundan emin olduktan sonra geri gelmişti. Herkes kendi arasında konuşurken oturanlara bir göz gezdirdi. Büyük bir aile gibi duruyordu oturma odasına yayılmış beş kişi. Sarp ile Ekin’e baktığında aralarında bir sorunun olduğunu seziyordu ama buna rağmen aralarındaki iletişim her şeyi anlatıyordu. Birbirleri için yanıp tutuştukları vücut dillerinden belli oluyordu. Öte yandan Yelda’ya ve Serkan’a baktığında yine daha önce kapıldığı hisse kapıldı. Gülümsemekten kendini alamadı.

“Yemek hazır, servis yapmaya başlayacaklar. Herkes yemek masasına...”

“Patronu duydunuz, Feryal Hanım’ın sözünü dinlememeye kimse cesaret edemeyeceğine göre ayaklanın bakalım.” Orhan Bey’in bu sözüyle herkes oturduğu yerden kalktı. Ekin yemeği nerede yiyeceklerinden emin olmadığı için kendini yabancı gibi hissetti ama sanki Sarp onun bu halini hissetmiş gibi eliyle Ekin’in beline hafifçe dokunarak ona yolu gösterdi.

Sarp’ın bilinçli olarak yavaşlamaya başladığını anlayınca Ekin de yavaşladı. Diğerleri yemek masasının başına doğru giderken Sarp Ekin’in kulağına “Gelmene çok sevindim. Fikrini ne değiştirdi, bilmiyorum ama burada olduğun için teşekkür ederim. Hastaneden sonra bana söylediklerin hakkında da sonra konuşuruz. Lütfen şimdi yemeğin tadını çıkaralım.” diye fısıldadı. Ekin başını sallayarak onayladı ve derin bir nefes alıp Sarp’ın dediğini yapmaya karar verdi. Ekin bile dünyanın dertlerini bir süreliğine unutabilirdi, öyle de yaptı.

......

Altı kişi yemek masasına otururken şehrin ayrı iki yerinde bir erkek ile bir kadın o masada oturan altı kişiden ikisini düşünüyordu. Şehrin başka iki yerindeki kadın ile erkeğin ortak noktaları düşündükleri iki kişinin aynı kişiler olmasıydı. İkisi de reddedilmiş olmanın kızgınlığını yaşıyordu ve bu durumu ortadan kaldırmak için son kozlarını oynamaları gerektiğini düşünüyorlardı. Orta halli bir gecekonduda elinde rakı kadehi bulunan adamın ağzından “Seninle işimiz daha bitmedi Sarp Teksoy. Her zaman zenginler kazanmaz. Ekin ile evlenmek için acele ediyorsun ama acele giden ecele gider.” sözleri dökülürken gecekonduyla karşılaştırılamayacak kadar güzel bir evde oturan kadın ise “Basit bir kızın istediğimi almama engel olmasına izin vermeyeceğim.” diye mırıldanıyordu.

0 yorum:

Template Designed by Douglas Bowman - Updated to Beta by: Blogger Team
Modified for 3-Column Layout by Hoctro