14 Kasım 2006 Salı

Hayat Bir Oyun - 21. Bölüm

Bölüm 21: Yapamam, Asla...

Sarp iş yerine geldiğinde çalışanların güne hazır olduğunu gördü. Genelde öğle vakti gelmeye başlayan ilk müşterilere yetişmeyi tercih ediyordu ama bugün biraz geç kalmıştı. İçeri girdiğinde öğle vakti kalabalığının oluşmaya başladığını gördü. Etrafa göz gezdirirken yanına garsonlardan biri geldi ve bir misafirinin olduğunu söyledi.

Sarp yine heyecanlanmıştı. Belki de Ekin kendisiyle konuşmak için buraya kadar gelmişti. Sonra aklına Ekin’in işte olması gerektiği geldi. Misafiri büyük ihtimalle Ekin değildi. Zaten Ekin’in adını tüm çalışanlar biliyordu. O olsa “Ekin Hanım geldi” diye haber verilirdi.

Gelenin kim olduğunu düşünerek ofisine girdiğinde gördüğü kişi yüzünden tüm neşesi kaçtı. Herkes olabilirdi ama Yasemin olmamalıydı. Böyle bir zamanda gördüğü kişi Yasemin olmamalıydı.

Aklından kaç düşünce geçerse geçsin hepsi aynı noktaya çıkıyordu, şu an seninle konuşmak isteyen ofisindeki kişiyle muhatap olmamak için ne lazım geliyorsa yap! Rahatsız edici bir ses Yasemin’den kaçmasının ödleklik olduğunu söylüyordu, mutlaka Yasemin ile yüzleşmesi gerekecekti. Yine de o yüzleşmenin şimdi olmasını istemiyordu. Bu sebeple aralık kapıdan içeriye adım attığını Yasemin’in anlamamış olmasını ümit ederek sessizce geriye adım attı. Tam arkasını dönmüş gidiyordu ki Yasemin’in “Sarp” diye kendine seslendiğini duydu. Arkadan gelen sesi duyduğunda yüzünde suçüstü yakalanmış biri gibi yüzünü ekşitti. Son günlerde olmasını istediği küçük şeyler bile olmasını istediği gibi gelişmiyordu. Geri dönerken yapmacık şaşkınlık ifadesi takınarak “Aa, sen miydin, Yasemin?” diye konuştu.

“Bendim ya, yoksa ben olduğumu fark ettin de benden kurtulmaya mı çalışıyordun?” Sarp’ın aklı “evet” çığlıkları atarken ağzından “Olur mu öyle şey, benim şeyde işim vardı da, onu halletmem lazım.” sözleri döküldü. Yasemin Sarp’a şüpheyle bakarak “Ne işi?” diye sordu.

“Bilirsin canım, şeyde halletmem gereken önemli bir iş. O şeyin bir şeyine bakmam lazım.” Yasemin Sarp’ın zırvalamasına şaşkın gözlerle bakıyordu. “Ne diyorsun Sarp?” diye tekrardan sorduğunda Sarp hızlanan adımlarla uzaklaşırken “İnan çok acelem var, daha sonra konuşuruz.” diye seslendi. Şaşkınlığı bir kat daha artmış Yasemin ise Sarp’ın ofisinin kapısında bakakalmıştı.

......

Ekin hâlâ Berna’nın telefonunun etkisindeydi. Berna’dan telefon gelmesini beklememesinin ötesinde şaşırdığı konu Berna’nın son olanlardan haberdar olmasıydı. Ne kadar konuyu kapatmayı denese de Berna konuşmakta ısrar etmişti. Ekin ne yapacağını bilememişti. “Berna, tüm bu olanlar senin bana bu kadar iyi davranmanla başladı” diyemeyeceğine göre yapabileceği tek iş konuyu kapatmak olacaktı ama Berna buna izin vermemişti. Hatta daha da vahim olanı Berna çalıştığı yere geliyordu. Ekin bunu nasıl kabul ettiğini hâlâ anlayamıyordu ama saatine baktığında anlayamadığı olayın gerçekleşmesinin eli kulağında olduğunu gördü. Berna birazdan burada olurdu.

......

Sarp kendini nasıl dışarı attığını bilemiyordu. Yaptığına kendisi bile şaşıyordu. Hayatı boyunca hiç kimseyi bu şekilde başından savmamıştı. Kim olursa olsun, ama kim olursa olsun, hep konuşmayı tercih etmişti. Oysa şimdi ilk aşkı diye anlattığı kişiyi başından savmıştı. Ödlek gibi kaçıyordu bir nevi patronu olduğu mekandan…Pek, buna sebep neydi? İlk aşkı ile uğraşmak istememesi... Hayat acımasız olduğu kadar da ironilerle doluydu.

Arabasını çalıştırdığında dün geceden açık kalan radyonun sesi gelmeye başladı. Programı sunan kişi Rob Dougan’dan I’m Not Driving Anymore adlı parçayı çalacağını söylüyordu. Sarp, üstünkörü duyduğu isimden sonra içinde bulunduğu durumun sıkıntısını atabilmek için nereye gidebileceğini düşündü. Aklına ilk gelen isim Serkan oldu ama bundan hemen vazgeçti. Babasının dün gece yemekten sonra şaka yollu söylediklerini hatırladı. Serkan’ın işi vardı ve onu işinden alıkoymak istemedi. Serkan’la babasının arasını bozmak istemedi. Arabasını hareket ettirdiğinde içindeki sıkıntının onu Ekin’in mahallesine doğru sürüklediğini fark etti. O sırada radyodaki parça da nakarat kısmına gelmişti. Sarp radyoda çalan parçaya ilk defa dikkat etti.

......

Serkan telefonda Yelda ile önceki gecenin üzerine konuşuyordu ama aklından daha çok son zamanlarda en yakın dostuyla ne kadar az vakit geçirdiği geçiyordu. “Biliyor musun, Yelda, Sarp ile biz her şeyimizi paylaşırdık. Aramızda gizli saklı bir konu olmazdı.” Yelda, bu sözlerin konuşmanın ortasında bir anda söylenme sebebini anlayamadı. “Tamam da bunun konuştuğumuzla ne alakası var, Serkan?”

“Hem de çok alakası var. Düşünsene, Yelda, dün gece Sarp’ın anlattıklarının çoğundan haberim yoktu. O, benimle paylaşmadı bunları. Haklıydı da belki. Peki, ya ben? Ben de paylaşmıyorum. En azından bir konuyu...” Yelda sadece susmakla yetindi. Serkan bir yerde haklıydı. Sadece “Gerçek dostluklar her zaman ayakta kalır.” diyebildi. “Haklısın Yelda. Ayakta kalır. Tek dileğim Sarp ile aramızdakinin gerçek dostluk olması.”

“Şüphen mi var? İkinizi tanıyan herkes ne kadar yakın dost olduğunuzu söyleyecektir, inan bana.” Serkan bu sözler üzerine kendini biraz daha iyi hissetmeye başlamıştı. “Teşekkürler Yelda, böyle bir anda söylediğin sözlerle içimi ferahlattın. Ne yazık ki benim işe dönmem lazım yoksa baban derimi yüzecek. Sabahki toplantıda esnediğimi gördükten sonra azar işittim, bir de istediği raporu hazırlamadığımı öğrenirse...”

“Tamam, durum anlaşılmıştır, fazla söze gerek yok. Kendine iyi bak.”

“Sen de...”

......

Niye bu mahalleye geldiğini bilmiyordu. Arabasını sürmeye başladığında kendini Ekin’in mahallesinde bulmuştu. Ekin’in bu saatlerde oralarda olmadığını biliyordu ama yine de nereye gideceğini düşünürken kendini bu mahallede bulmuştu. Arabasını sağa çekip etrafına bakınmaya başladı. Bir kahvehane, bir bakkal, bir beyaz eşya dükkanı ilk gözüne çarpanlar olmuştu. Biraz ileride sağa dönünce Ekinler’in evine giden yola girmiş olunuyordu. Keşke o yolun götürdüğü güzergaha gidip her şeyi yoluna koyabilseydi ama isteğinin boş olduğunu biliyordu. Derdinin çaresi evde bile değildi.

Arabasını çalıştırıp uzaklaşacaktı ki birinin el sallayarak olduğu tarafa doğru geldiğini gördü. Dikkatli bakınca el sallayan kişinin Ekin’in abisi olduğunu anladı.

Kurtuluş yanına geldiğinde arabanın camını açmıştı bile. Eniştesini görmüş olmanın sevinciyle Sarp’a buralarda ne işi olduğunu sordu. Sarp bir süre düşündükten sonra “Bilmiyorum Kurtuluş, yol beni buraya getirdi.” diye cevap verdi.

“Kurti, enişte, Kurti...”

“Efendim?”

“Kurtuluş, dedin ya sanki karakolda ifade veriyor gibi hissettim. Beni tanıyan herkes ‘Kurti’ der bana. Bir tek babam kızdığı zaman ‘Kurtuluş’ der. Karakolda bile herkes ‘Kurti’ diyor. Bir tek o, baş komiser ısrarla ‘Kurtuluş’ diyor.” Sarp ne diyeceğini bilememişti. Şimdi daha iyi anlıyordu Ekin’in abisi hakkında anlattıklarını. Nevi şahsına münhasır biri olduğu ortadaydı. Aklına gelen soruyu sormadan edemedi.

“Çok gider misin karakola?”

“Yok be enişte! Ayda yılda bir kere. Nezarette bile pek kaldığım yok. Hatta son üç defasında babamın bile gelmesi gerekmedi.” Kurtuluş’un son söylediğinden sonra Sarp gülümsemekten kendini alamadı. “Kesinlikle nevi şahsına münhasır...” diye düşünüyordu.

“Sen beni bırak şimdi, ‘yol beni buraya getirdi’ biraz hanım evladı sözü. Sakın Ekin’le aranda bir sorun olmasın. Günün bu saatinde, burada, yalnız başına... Dün gece kahveden eve gelirken gördüm sizi. Ekin kaçar gibi içeri girdi. Sen de arkasından bakakaldın. Yoksa kız kardeşimi üzdün mü enişte?”

“Yok be Kurti, üzmedim. Sadece... İşin aslı ben de bilmiyorum ne olduğunu.”

“Bu, bana ayaküstü konuşulacak konu olmadığını söylüyor. Gel, Mevlüt Abi’nin kahveye girelim. Sen bir çay ısmarlarsın sonra da konuşuruz olanları.” Kurtuluş arabanın kapısını açmıştı bile. Sarp “hayır” diyemediği için Kurtuluş’a uydu. Kahvehaneye doğru ilerlerken Kurtuluş elini Sarp’ın omzuna atıp “Biliyor musun, enişte, adını duyar duymaz seni sevmiştim. Bu sebepten sana yardım edeceğim.” diye konuşmaya devam etti.

İçeri girdiklerinde bakışlar Sarp’ın üzerindeydi. İçerideki uğultuya benzer ses, kesilmişti. Normalde zorlukla duyulan televizyonun sesi şimdi rahatlıkla duyulmaya başlamıştı. Kahvehanedeki müşterilerden biri ise Kurtuluş’un yanında gelen kişiyi görünce içinden sağlam bir küfür savurup oturduğu yerden kalktı. Kapının önünde duran iki kişiden günahı kadar bile hazzetmediği züppenin tarafına doğru yöneldi. Yanından geçerken de omuz atmayı unutmadı.

Sarp ayakta dikilmiş üzerine odaklanmış tüm bakışların baskısını sonuna kadar yaşarken müşterilerden birinin ayağa kalktığını görmekte zorlanmadı. Ayağa kalkanın Kenan olduğunu anladığında farkında olmadan çene kaslarının daha bir gerildiğini hissetti. Aklından hiç olmazsa Kenan’la aynı yerde daha fazla kalmak zorunda olmayacağını düşünüyordu ki yanından geçen Kenan’ın kendisine omuz atmasıyla düşüncelerinden sıyrıldı. Üzerindeki bakışları düşünmüyordu artık. Aklından Kenan’ı hiç sevmediğinden başka bir düşünce geçmiyordu.

......

Berna, çabucak Ekin’in çalıştığı yere gelmişti. Fabrika’nın ziyaret kurallarını bilmiyordu ama Ekin’le hiç olmazsa bir süreliğine yüz yüze konuşabileceğini umuyordu. Danışmaya gidip derdini anlattığında görevlilerden birinin onu Ekin’in çalıştığı departmana götüreceği söylenmişti. Makinelerin olduğu kısma girdiklerinde işiyle meşgul olan Ekin’i görmesi zor olmadı.

Kendisine seslenilmesiyle başını kaldıran Ekin, karşısında danışmadaki görevlilerden birini ve Berna’yı gördü. “Ziyaretçiniz var Ekin Hanım.” diyen görevliye teşekkür ettikten sonra Berna’ya döndü ve “Hoş geldin. Gel kafeteryada konuşalım. Burası konuşmak için uygun değil.” dedi.

Kafeteryaya girip oturduklarında Berna lafı uzatmadan konuya girdi.

“Neler oluyor Ekin? Dün sizinle konuştuktan sonra işler ters gitmeye başlamış. Her şey yolunda giderken ne oldu da bir anda sorun çıktı?” Ekin, Berna’nın delici bakışlarını üzerinde hissediyordu. Kaçamak cevaplar vererek kurtulamazdı bu defa. Yine de şansını “Nasıl haberin oldu bunlardan?” diye sorarak şansını denemek istedi. Belki kendi sorularını sorarak kaçınılmaz gibi görünen o konuşmayı geciktirebilirdi.

“Bunun pek önemi yok. İlla ki öğrenmek istiyorsan, telefonda da söylediğim gibi Sarp’ı aradığımda sesindeki sıkıntıyı anladım ve ne olduğunu sordum. O da senin gibi kaçamak cevaplar verdi. Sarp’ın yalanlarını çok dinlemiş biri olarak ne zaman her şeyi anlatmadığını anlamak zor olmadı. Biraz ısrar edince olanları çıtlattı. Şimdi... Bana sorular sorarak konuyu dağıtmayı denemek yerine ne olduğunu anlat istersen.”

“Demek ağzında bakla ıslanmıyormuş. İkimizin arasında olanları hemen dökülmüş sana.”

“Bak Ekin, onu suçlama. Sarp’ın ne zaman bir şeyler sakladığı konusunda uzmanlaşmıştım ben. Ağzından laf almak için uğraştım. Suçu ona atmak yerine bana ne olduğunu bir de sen anlatsana.”

“Bir şey yok, sadece kafam karıştı. Bunu Sarp’a da söyledim.” Berna bu söz üzerine etrafına bakındı. Ekin, Berna’nın ne yaptığını anlayamadığı için o da etrafına bakındı ve “Ne oldu, neye bakıyorsun?” diye sordu.

“Verdiğin cevap üzerine etrafta başka biri var mı, diye baktım. Öyle bir cevap verdin ki sanki biz bize değiliz gibi geldi. Ekin, karşında Sarp yok! Şimdi bana gerçek sebebi anlat da ikimiz de rahat edelim. Kusura bakma ama bana verdiğin cevabı ben ancak bir erkeğe veririm. Çoğu da bu cevap karşısında ne diyeceğini bilemez. Burada kadın kadınayız. Şimdi, bana her şeyi anlatacak mısın?” Ekin, bu konuşmanın bir hata olduğuna daha bir ikna oluyordu. Köşeye sıkışmıştı. Söylediği hiçbir söz Berna’yı ikna etmeye yetmiyordu. Her sözünün arkasını görüyordu. Berna’nın gözlerinin içine baktı bir süre, hiç konuşmadan. Sonra bakışlarını yere doğru kaydırdı. Yüzüne ruhundaki hüzün yansıdı. Son bir kaçamak bakış attı Berna’ya ve yine bakışlarını yere doğru kaydırdı.

“Niye bu kadar iyisin?”

“Efendim? Anlamadım?”

“Niye bu kadar iyisin bana ve Sarp’a karşı?”

“Bilmem, doğru olan bu olduğu için?”

“Sarp seni böyle anlatmamıştı. Her şeyine karışan birisi olduğunu söylemişti. Herkesin içinde onu çocuk gibi azarlayan biri olduğunu söylemişti. Başka bir kızla bar çıkışı yakaladığında gazetecilerin önünde tokat atıp onu herkese rezil ettiğinden bahsetti. Sarp’ın anlattığı kişi sen olmazsın. Sen...” Ekin’in sesi titriyordu. Başı hâlâ eğikti. Berna’nın yüzüne bakamıyordu. “...Sen, dün çok iyiydin. Benimle konuştuğunda... Ben senin kadar iyi olmazdım. Hayatına kıymaya kalkıştığın kişinin sevgilisiydim ben ve sen dostluk teklif ettin.”

“Ekin, teklifimde samimiydim. Ben, hem senin hem de Sarp’ın dostu olmayı çok isterim. Sarp’ı hâlâ seviyorum ama yanlış anlama, bu dostâne bir sevgi. Zaten bunun için buradayım. Dostum olmasını istediğim iki kişinin arasını düzeltmeye çalışıyorum.”

“Sarp, senin kadar iyi birini sevemediyse beni nasıl sever?” Sonunda söylemişti. Hayatı boyunca hiç bu kadar zorlanmamıştı. Bir sözü söylemek hiç bu kadar zor olmamıştı. Ürkek bir şekilde Berna’nın yüzüne baktığında şaşkın bir ifade gördü. Berna o kadar şaşkındı ki ağzından çıkacak ilk sözün ne olacağına karar veremiyordu.

“Nişan gecesinden sonra senin sorduğun soruya benzer bir soruyu çok sordum kendime. Sarp, beni niye sevemiyor?... Aşkın basit bir açıklamasının olmadığını da hesaba kattıktan sonra bile bir sürü cevap bulunabilir. Belki de sana anlattığı gibi Sarp’a hiç söz hakkı vermeyen, ona üç yaşında çocuk muamelesi yapan biriydim. Belki de ilişkimiz daha en başta ‘mantık’ beraberliği olarak başlamıştı ve o mantıkta aşka yer yoktu. Hepsinden önemlisi, Ekin, bir sene önceki ben ile şimdiki ben, iki ayrı insan. Ortak yönlerimiz var. En basitinden aynı adı taşıyoruz. Aynı yüze sahibiz. Aynı tarz müziği seviyoruz ve aynı filmlerde ağlıyoruz. Ancak bir sene önceki Berna daha bencil biriydi. Karşında duran Berna ise eski Berna’nın hatalarını kapatmaya çalışan daha az bencil biri. Hayata döndüğümden beri bu dünyada yerimi bulmaya çalışıyorum. Dostum deyip de dayanabileceğim insanlar arıyorum.”

“Niye beni seviyor?” Ekin, aklından geçirdiğini sandığı soruyu kısık sesle sormuştu. Berna bir süre Ekin’e baktı. “Bilmiyorum Ekin. Seni niye sevdiğini bilmiyorum. Belki zor bir kadınsın ama yeri geldiği zaman onun ne düşündüğünü de önemsiyorsun. Belki sert birisin ama hassas da olabiliyorsun. Güçlüsün ama hassassın da. İnan bilmiyorum. Bildiğim tek şey var. Onunla konuşmalısın. ‘Kafam karışık’ diyerek kaçtıkça bir yere varamazsın. Eğer Sarp’ı seviyorsan onunla konuşman lazım. Gurur yapıp kaçarsan belki de ömründe bir defa elde edebileceğin bir aşkı kaybedeceksin.”

......

Sarp Kenan’ın yaptığını aklından çıkarmaya çalışıyordu. Aklından düşünmeye değmeyeceğini geçiriyordu. Bir masanın kenarına çöktüklerinde Sarp’ı şaşırtan bir şey oldu. Kahvedeki herkes onların yanına geldi. Daha da şaşırtıcı olanı herkes kendisine “damat” diyordu. Ekinler’de yediği yemek sırasında başka bir dünyaya adım attığını düşünmüştü ama şimdi bu dünyanın sandığından daha büyük olduğunu anlıyordu.

Kurtuluş etrafına şöyle bir bakındı, bir eli Sarp’ın omzundayken Kenan’ın çırağı Tanju’yu gördü etraflarındaki kalabalık arasında. “Kenan’ın tavrı neydi öyle, len Tanju? Ustanın bir alıp veremediği mi var?” diye sorunca kahvedeki herkes Tanju’nun vereceği cevabı merakla beklemeye başladı.

“Vallahi, ben de bilmiyorum Kurti Abi. Son zamanlarda bir tuhaf oldu. Ekin Abla’nın başkasıyla nişanlanacağını öğrendiğinden beri çok az konuşuyor.”

“Ne yaparsın be Tanju, bir kızı bin kişi ister, bir kişi alır.” Kurtuluş sözünü onaylatmak için Sarp’a doğru döndü ve “Değil mi enişte?” diye sordu. Sarp “Öyledir herhâlde” diye cevap verdi.

“Enişteme bak be! Her zaman bey’fendi... Boşuna demiyorum, bizim kız senin kıymetini anlamıyor. Merak etme enişte, ben senin yanındayım. Tek bir sözüme bakar. Hemen aranızı yaparım.” Kahvedekiler meraklanmıştı. Ağzında bakla ıslanmayan Kurtuluş’tan işin ayrıntılarını öğrenmek zor olmayacaktı. Sarp her ne kadar konuyu kapatmayı denese de Kurtuluş konuşmaya devam ediyordu. Hiç olmazsa işin doğrusunu anlatmaya çalışsa da Kurtuluş kendince doğru olan hikayeyi anlatmakta ısrarlıydı. En sonunda Sarp uğraşmaktan vazgeçti ve Kurtuluş’un istediği gibi konuşmasını dinlemeye başladı. Elinde olmadan araya girip işin doğrusunu anlatmaya çabalasa bile kimse onu dinlemiyordu. Herkesin dikkati Kurtuluş’taydı.

Kurtuluş konuşmasına devam ederken Serkan Sarp’ı aradı. Kurtarıcı gibi gelmişti bu telefon.

“Alo, Sarp, adamım? Nasıl olduğunu kontrol etmek için arayayım dedim. Bütün gün işten vakit bulamadım.”

“Nasıl olayım be, Serkan? İdare ediyorum işte. Dertlerin biri yetmezmiş gibi bir başkasının beni bulması gecikmiyor.”

“Hayırdır? Ne oldu?”

“Telefonda konuşmak istemiyorum. Vaktin varsa sana uğrayayım.

“Bir toplantı var birazdan. Sonrasında müsait olacağım. Bir saatten fazla sürmemesi lazım toplantının. İstersen atla gel.”

“Tamam Serkan, bir saat sonra görüşürüz.”

Kurtuluş anlattıkları bitince göz ucuyla Sarp’a baktı. Telefonu hâlâ elinde olduğu halde öylece duruyordu. Elindeki telefona bakar vaziyette dalmış düşünüyordu. Kurti, “Hayrola enişte, Karadeniz’de gemilerin mi battı?” diye sorduğunda Sarp düşüncelerinden sıyrıldı. “Efendim?.. Yok, yok. Sadece düşünüyordum.”

“Tamam be enişte, kafaya takma o kadar. Dedik ya, yardım edeceğiz. Sen bana bırak bu işi.” Sarp gülümseyerek “Sağ ol Kurti, ancak düşündüğüm sadece o konu değildi. arayan arkadaşımdı, birazdan onunla buluşmak için kalkmam gerekecek.” dedi.

......

Ekin düşünüyordu. Berna ile konuşması bitip Berna gittiğinden beri düşünüyordu. Sarp’ın Berna hakkında anlattıklarının doğru olduğunu anlamıştı. Dünden beri Sarp’ın kendisine anlattığı Berna’nın bambaşka bir Berna olduğunu düşünüyordu. Bir anlamda bambaşka bir Berna’ydı Sarp’ın anlattığı. Berna da aynı şeyi söylemişti. O zamanlar Sarp’ın anlattığı gibi biri olduğunu kabul etmişti. Tıpkı Sarp gibi o da değişmişti. Sarp nişanı terk ettiği geceden sonra asla aynı Sarp olamadığını söylemişti. Belli ki Berna da aynı Berna olamamıştı. O üzücü olay, iki kişinin hayatını değiştirmişti.

Ekin düşündükçe Berna’ya hak veriyordu. Eğer aklındaki soruların cevaplarını almak istiyorsa Sarp ile konuşması gerekecekti. Şüpheleri, güvensizlikleri hakkında Sarp ile konuşmak yapabileceği en akılcı hareket olacaktı. Önce Sarp’ı aramayı düşündü ama bunları telefonda konuşmak istemiyordu. Hem çalışan biri olarak iş saatini kişisel işleri için kullanamazdı. Son günlerde fazlasıyla izin almıştı. İşten kaytardığı düşünülsün istemiyordu. Mecburen mesaisinin bitmesini bekleyecekti. Sonra Sarp’ın iş yerine gidip onunla konuşabilirdi.

......

“Sabah telefonum çaldı, onun olmayacağını bildiğim halde o diye heyecanlandım. İşe gittim, birinin beni beklediğini söylediler. Onun olmasını çok istedim, olmayacağını bile bile …İşte, durumum bu, Serkan.”

“Sen körkütük aşık olmuşsun be dostum.”

“İşin komik yanı, Serkan, düne kadar ben bile bu kadar çok aşık olduğumu bilmiyordum. Ekin ile her konuşmamda ona aşık olduğumun farkındaydım ama ne derece aşık olduğumu yeni anlıyorum. Bu sabah uyandığımda içimde biraz umut vardı her şeyin düzeleceğine dair ama yine de Ekinsiz bir hayat fikri nefes almamı güçleştiriyordu. Ben deli gibi aşık olmuşum dostum, sırılsıklam aşık olmuşum...” Serkan dostunun omzuna elini uzattı ve dostça omzunu sıktı. “İnşallah her şey yoluna girecek. Eğer ben bir şeyden anlıyorsam Ekin de seni seviyor. Demek ki her şeyin düzelme şansı var. Ümidini yitirme. Aranızdaki sorunu çözeceksiniz. Sorun demişken, telefonda anlatmak istemediğin dert neydi?” Sarp, Yasemin’i ofisinde gördüğü zamanı hatırladı ve canı yine sıkıldı. Ekin’le arasında sorun varken Yasemin ile uğraşmak istemiyordu. Kendisinden olanları anlatmasını bekleyen Serkan’a baktı ve Yasemin ile karşılaşmasını anlattı. Yasemin’den kaçışını anlattığı kısma geldiğinde Serkan gülmeye başladı.

“Ha ha, Sarp Teksoy, eski çapkın, ilk aşkından kaçıyor. Başkası anlatsa inanmazdım.” Sarp’ın ciddi yüzünü gördüğünde şakanın sırası olmadığını anlayan Serkan ciddi bir tavır takındı.

“Sarp, Yasemin’den sonsuza kadar kaçamazsın.”

“Biliyorum.”

“Mutlaka yüzleşmen gerekecek. Kararlı olduğunu göstermen lazım. Başkasını sevdiğini, başkası olmasa bile artık aranızda bir şeylerin olmasının imkansız olduğunu açıkça anlatmalısın.”

“Haklısın Serkan. Ben de biliyorum bunları. Galiba bunu yapacak gücü bulamıyorum kendimde. Keşke Ekin yanımda olsa. O yanımdayken aradığım gücü bulmak çok kolay oluyor.”

Serkan Sarp’ın söylediklerini düşündüğünde ne demek istediğini çok iyi anladı. Kendisi de benzer duyguları biri için besliyordu. Henüz Sarp kadar açık olamıyordu duygularında ama bu, o duyguların olduğu yerde olmadığı anlamına gelmiyordu.

Bir süre daha konuştuktan sonra Sarp saatine baktı. “Saat kaç olmuş Serkan, gün bitmiş neredeyse. İstersen beraber çıkalım.”

“Benim biraz daha kalmam lazım Sarp. Toplantıdan sonra halletmem gereken birkaç iş çıktı. Yarın sabaha kalmasa iyi olacak.”

“Niye söylemedin, ben de seninle çene çaldım durdum. Söyleseydin ya işinin olduğunu.”

“Senden önemli mi, biraz geç çıkarım işten olur biter. Eğer işim uzamazsa senin mekana uğrarım belki. Gelecek olursam ararım seni.”

“Oldu o zaman, sana kolay gelsin. Ben kaçtım.”

......

Ekin günü nasıl bitirebildiğine şaşıyordu. Dakikalardan öte saniyeleri saymıştı bütün gün. Sonunda mesaisi bitince derin bir nefes aldı. Sarp’ın yanına gidip aptallık ettiğini söyleyebilirdi. Sonra konuşup her şeyi yoluna koymak çok kolay olacaktı. Gönül’e Sarp’ı görmeye gideceğini söylediğinde gülümsemekten kendini alamadı. Sarp yemeğe geldikten sonra Sarp ile görüşmelerini gizlemek zorunda kalmamaya başlamıştı. Geç kalmayacağını da söyledikten sonra Sarp’ın barının yakınlarından geçen servis aracına bindi ve Sarp’a ne diyeceğini düşünmeye başladı.

......

Sarp bardan içeri girdiğinde akşam müşterilerinin daha yeni yeni gelmeye başladığını gördü. Bu saatlerde hâlâ yemek servisi yapılıyordu. Birkaç saate kadar servis kapanacak ve sadece içecek servisi olacaktı.

“Sarp Bey? Sabahki hanım sizi yine ofisinizde bekliyor. İki saat kadar önce yine geldi. Burada olmadığınızı ve ne zaman geleceğinizi bilmediğimizi söyledim ama beklemekte ısrar etti.” Sarp Yasemin’in yine geldiğini duyunca “harika” diye mırıldandı kendi kendine ve Serkan’ın ne kadar da haklı olduğunu düşündü. Kaçmanın anlamı yoktu. Bu işi çözmek için Yasemin ile yüzleşme zamanı anlaşılan şu andı.

İçeri girdiğinde Yasemin’in elinde ofisinde bulundurduğu dergilerden birinin olduğunu gördü. Yasemin başını kaldırdığında gülümseyerek “İşini bitirebildin anlaşılan” dedi. Gülümseyişinde alaycı bir hava seziliyordu. Sarp bir an önce bu konunun kapanmasını istiyordu. “Nasıl yardımcı olabilirim Yasemin?” diye sordu. Yasemin bu soruyu bekliyormuşçasına kapı ağzında duran Sarp’ı kolundan tutup içeri çekti. Sarp’ın masasının önünde ayakta birbirlerine bakıyorlardı. Yasemin baştan çıkarıcı bir tavır takınarak “Aslında nasıl yardımcı olacağını gayet iyi biliyorsun. Kaçmaya çalıştıkça daha da çekici oluyorsun. Lisedeki aşırı duygusal çocuk değilsin artık. Tam bir erkek olmuşsun. Berna’ya teşekkür etmem lazım. Seni bana hatırlattı ne de olsa.”

“Bak, Yasemin... Ne yapmaya çalıştığını anlıyorum ama olmaz bu dediğin. Ben artık seni sevmiyorum. Lütfen, bu işi uzatma. Hafızamı kaybettiğim o kısa süre içinde yapmaya çalıştığını da unutmaya razıyım. Lütfen,uzatma bu işi.”

“Aa Sarp, o kadar kolay pes edeceğimi mi sanıyorsun? Ben seni istiyorum ve istediğimi her zaman alırım.” Sarp, sinirlenmeye başlamıştı. Kararlılığını nazikçe anlatmaya çalışıyordu ama Yasemin’in anlamaya niyeti yoktu. Uğraşmak istediği son kişi Yasemin idi ama bu durumu değiştirmiyordu.

“Demek öyle, Yasemin. Demek beni istiyorsun? Peki sana Ekin ile olan ilişkimi kesemeyeceğimi söylesem?”

“Benim olduktan sonra kesip kesmemen önemli değil.” Sarp bu cevabı beklemiyordu. Kızgınlığı daha da arttı. Yasemin’e yaklaşmaya başladı.

“Demek Ekin’i düşünürken seni öpsem bile önemi yok. Başka bir kadını hayal ederken seninle birlikte olsam bile önemi olmayacak.” Yasemin’e iyice yaklaşmaya başlamıştı. Bir eliyle çenesine hafifçe dokundu ve yüzünü Yasemin’e yaklaştırmaya başladı. “Dudaklarına değen dudaklarım başkasının dudaklarını arzulasa bile önemi yok, öyle mi Yasemin?” Birkaç santimlik mesafe kalmışken Yasemin “evet” dedi çok yüksek olmayan sesle.

......

Ekin bardan içeri girdiğinde artık oldukça tanıdık gelen çalışanlara selam verdi ve Sarp’ın nerede olduğunu sordu. Ofisinde olduğu cevabını aldığında heyecanla o tarafa doğru yöneldi. Sarp’ın ofisinde olduğunu söyleyen garsonun aynı zamanda bir misafiri olduğunu da söylediğini duymadı Ekin ve aralık olan ofis kapısına yaklaştığında Sarp’ın biriyle konuştuğunu duydu. “...önemi yok. Başka bir kadını hayal ederken seninle birlikte olsam bile önemi olmayacak. Dudaklarına değen dudaklarım başkasının dudaklarını arzulasa bile önemi yok, öyle mi Yasemin?” Ekin duydukları karşısında dondu kaldı. Sonrasında ise Yasemin’in “evet” diyen sesini duydu Ekin.

......

Sarp bu kadarını beklemiyordu. İçi acıyordu. İlk aşkı olan bu kadın nasıl olmuştu da bu kadar düşmüştü. Sarp nefesini hissettiği Yasemin’in yüzüne baktıktan sonra son bir hareketle Yasemin’in kulağına “Ama benim için önemi var” diye fısıldadı. “... Hem de çok önemi var. Seninle ilgili anılarımın temiz kalmasını çok isterdim ama senden kurtulmak için o anıları feda etmem gerekecekse ederim. Şimdi buradan çık git. Seni görmek istemiyorum. Seninle aramızda bir şeyler olmasının hiç ama hiç şansı yok. Keşke bu kadar bayağılaşmasaydın.”

Yasemin, Sarp’tan çıkabileceğini düşünmediği kadar keskin sözler karşısında şansının olmadığını anlamıştı. Son kozunu da oynadığı halde istediğine ulaşamamıştı. “Denediğim için bana kızma” dediğinde Sarp hiçbir tepki vermedi. Yasemin çıkıp gitmesi gerektiğini anlamıştı.

Yasemin çıktıktan sonra Sarp kendini tutamadı. Titriyordu... Çok kızgındı. En temiz anılarını mahvettiği için Yasemin’e kızgındı. İlk aşık olduğu kişi, Yasemin gibi biri olduğu için kendine kızgındı. Birkaç dakika kendine gelmek için ofisinde bekledi. Dışarı çıktığında yüzü bembeyazdı ama ayakta kalması gerektiğini biliyordu. Bara doğru ilerlerken garsonlardan biri kendisine yaklaştı ve “Sarp Bey? Ekin Hanım bu notu size bıraktı.” dedi. Sarp az önce yaşadıklarını unuttu bir anda. Heyecanla notu açıp okuduğunda sadece iki sözcük gördü. “Yapamam, asla...”

0 yorum:

Template Designed by Douglas Bowman - Updated to Beta by: Blogger Team
Modified for 3-Column Layout by Hoctro