13 Kasım 2006 Pazartesi

Hayat Bir Oyun - 13. Bölüm

Bölüm 13: Karmakarışık Anılar

“Nereye gidiyoruz?”
“Birazdan göreceksin, hatırlayamazsan söylerim.”

Geldikleri yer ilk karşılaştıkları ve sonrasında defalarca buluştukları yerdi. Ekin’in aklında olan, ikisi için ayrı bir önemi olan yerin Sarp’a bir şeyler anımsatabileceğiydi. Kader onları bu mekanda buluşturmuştu, belki şimdi de Ekin’i yeniden tanıdığı Sarp’ıyla bir araya getirebilirdi. Getirse ne mutlu olacaktı. Yo, çok mutlu olacaktı. Sarp’ı seviyordu, bundan şüphesi yoktu artık. Ne kadar çok korkmuştu kaza haberini aldığında. Aklına Sarp’ın olamayacağı bir hayat ihtimali geldiğinde en büyük korkusunun ne olduğunu anlamıştı. Belki Sarp da O’nu aynı şekilde seviyordu. Çok açık söylememişti ama Ekin sevildiğini biliyordu. Sarp hatırlamaya başladığında belki de kendisini ne kadar sevdiğini söylerdi.

Ekin, Sarp’ın göz ucuyla kendisine bakmakta olduğunu gördü. Sarp düşünceliydi. Kendisine bakarak bir şeyleri düşündüğünü görüyordu. O an Sarp’ın aklından nelerin geçtiğini bilmeyi istedi.

Sarp geldikleri yere bakıp hatırlamayı denemesi gerekirken Ekin’e göz ucuyla bakıyordu. Aslında Ekin’in kendisini niye buraya getirdiğini merak ediyordu. Acaba evlenme teklif ettiği yer burası mıydı? Üstünkörü baktığı mekan hiç de romantik bir yere benzemiyordu. Eğer burada evlenme teklif etmişse Ekin’in parmağındaki yüzüğü çıkarmış olması şaşırtıcı değildi. Yanındayken o kadar sıcak duygular hissettiği bu kadın daha iyisini hak ediyordu. Eğer O’na hak ettiği şeyleri veremediyse şu an evliliklerinin sallantıda olması şaşırtıcı değildi. Her şeyi hatırladığında ne kadar yanlış yaptıysa hepsini düzeltmeye yemin etti. Ekin uğruna savaşılmayı hak ediyordu. Belki hala umut vardı. Yanındaydı, değil mi? Demek ki yaşıyor oldukları tüm sorunlara rağmen hala umut vardı.

İçeri girdiklerinde Ekin etrafa bakmasını söyleyecekken birkaç masa ötede görmeyi beklemediği birini gördü. Ne işi vardı burada? O kadar şaşırmıştı ki Sarp’a söyleyeceklerini söylemeyi unuttu. Sarp da Ekin’deki bu değişikliği fark etmişti. Ekin’in baktığı tarafa baktığında bir adam gördü ve tüm sinirleri gerildi. Gerilim dolu bir an gözünde canlandı. Ekin de yanlarındaydı ama bu adamla birbirlerinin gözlerinin içine bakıp burunlarından soluyorlardı hatırladığı anısında. Yoksa... yok canım, olamaz öyle şey... Olmamalı... değil mi? O adam Ekin’e bakıyordu ve Ekin’in yüzünde hüzün dolu bakışlar vardı. O adam da tuhaf bakıyordu. Şimdi de oturduğu yerden kalkmıştı, kalkarken de masaya bir miktar para bırakmıştı. Kendilerine doğru geliyordu. Yanlarından geçerken hiç konuşmadan önce Sarp’a bakmıştı, sonra da Ekin’e... Hiçbir şey demeden yanlarından geçip gitmişti. Ekin kötü görünüyordu ama Sarp daha kötüydü. İçindeki hissi hafızasını kaybetmiş olsa bile biliyordu. Bu kıskançlıktı ve Sarp’ın aklına en kötüsü geliyordu. Yoksa olamayacağını düşündüğü doğru muydu? Yoksa Ekin ile bu adam arasında... Sarp düşüncesini tamamlayamadı bile. Boğuluyor gibi hissetti. Kafası iyice karışmıştı. Eğer düşünmeye bile tahammül edemediği şey gerçekten olduysa Ekin’in kendisine bakışları neydi? O bakışlar o kadar sıcaktı ki... Sarp hatırlayamadığı için kendini iyice çaresiz hissetti. Ekin’e baktığında kendini toparlamaya çalıştığını gördü.
“Sarp, hadi gidelim buradan. Daha sonra tekrar geliriz. Şimdi uygun bir zaman değil.”
“Kimdi o, Ekin?”
“Boş ver. Daha sonra konuşuruz...”
“Ama Ekin...”
“Lütfen,Sarp...” dedi Ekin sessizce. Sarp bu durumda istese de konunun üzerine gidemezdi ki. Nasıl gitsin? Ekin’i üzen bir şey vardı ve konuşmak daha da üzülmesine sebep olacaktı.
“Peki, sonra konuşuruz.” dedikten sonra sesine heyecanlı bir ton vererek “sırada ne var” diye sordu.
“En iyisi çalıştığın yere gidelim, sayın işletme müdürü...”
“İşletme müdürü?”
“Evet, bir kafe-barın işletme müdürüsün.”
......
Kurtuluş evde dört dönüyordu. Heyecanlıydı çünkü eniştesi gelecekti. Gerçi Ekin gelebileceklerini söylemişti, yani gelmeme olasılıkları da vardı ama Kurtuluş bu durumlarda ‘belki’ nin ‘evet’ demek olduğunu biliyordu. Kadınlar belki derse bu ‘evet’ demekti. En azından seyrettiği filmlerdeki erkek kahramanlar böyle söylüyordu. Her ne kadar kadın kahramanlar ‘belki’ nin ‘belki’ demek olduğunu iddia etseler de erkek kahramanlardan daha iyi mi bileceklerdi?
“Off Kurti, otur bi’ Allah aşkına. Başımı döndürdün.”
“Öyle deme, Gönül. Enişte Bey gelecek. Merak ediyorum nasıl olduğunu.”
“Hıı, öyledir. Bu kadar yıllık kocamı tanımasam inanırdım sana.”
“Aşk olsun, Gönül. Kırdın kalbimi şimdi. Ben ne zaman yalan söyledim?”
“Güldürme beni, Kurti...”
......
Yasemin bir masada oturmuş Sarp’ın gelmesini bekliyordu. Eğer Sarp kendisini reddebileceğini sanıyorsa yanılıyordu. Hiçbir erkek kendisini reddedemezdi. Sarp da bunu anlayacaktı, daha doğrusu inanacaktı. Saatine baktı, “gelmeleri yakındır” diye düşündü.

Ekin ve Sarp içeriye girdiklerinde bütün çalışanlar hemen Sarp’ın yanına koştular. Hem Ekin’e ‘hoş geldin’ dediler hem de Sarp’a geçmiş olsun dileklerinde bulundular. Bu hareketliliği gören Yasemin yerinden kalkıp Sarp’ın olduğu tarafa yaklaştı.
“Sarp?” Sarp karşısındaki kadına bakıyordu ama kim olduğunu bilmiyordu. Sarp’ın boş gözlerle kendisine baktığını gören Yasemin, Sarp’ın hiçbir şey hatırlamadığına emin oldu.
“Geçmiş olsun. Haberi duydum, hemen hastaneye geldim ama taburcu olmuşsun.”
“Evet, taburcu oldum. Fiziksel olarak bir sorunum yok ama... hafızamı kaybettim.”
“Hiçbir şeyi hatırlamıyor musun?” derken Yasemin’in sesinde yapmacık bir hüzün vardı.
“Yani beni de hatırlamıyor musun?” derken Sarp’ın koluna girip O’nu Ekin ve çalışanların yanından uzaklaştırdı. Biraz uzaklaşınca da “Beni... ikimizi hatırlamıyor musun?” Sesindeki yapmacık hüzne yapmacık ağlamaklı bir ton da eklenmişti.
“Bizi?”
“Evet, yaşadığımız onca şeyi?”
“Nasıl yani?”
“Aramızdaki ilişkiyi gizli tutuyorduk.”
“Ama Ekin...”
“Özellikle de Ekin’den saklıyorduk...”

Yo, yo... Bu olamazdı. Yoksa kendisi karısını aldatan iğrenç bir yaratık mıydı? Bunu nasıl yapabilirdi? Eğer hatırlamıyorken Ekin’e karşı hissettikleri bir anlam ifade ediyorsa bunların doğru olamaması lazımdı ama bu kadın tersini söylüyordu.

Ekin o kadının ismini duyduğunda tüm sinirleri gerilmişti. Demek Yasemin bu kadındı. Çok rahatsız olmuştu ama bu rahatsızlığının nedeninden emin değildi. Sarp’ın ilk aşkı olması mıydı sebep, yoksa bu kadındaki güven vermeyen hava mı?... Sarp’ı da utanmadan çekip almıştı yanından. Kim bilir neler söylüyordu? Sonra Sarp’ın yüzündeki korku dolu ifadeyi gördü. Hem korku hem de çaresizlik vardı Sarp’ın yüzünde. Sarp kendisine o kadar çaresizce bakmıştı ki Ekin daha fazla dayanamadı, müdahale etmeye karar verdi.
“Kusura bakma şekerim, Sarp’ı almak zorundayım. Doktorun dedikleri gereği Sarp’ı götürmem gereken bir sürü yer var daha.” Sarp Ekin’in sesindeki zehri fark ediyordu.
“Ne kadar da kabasın. Sarp’la konuşuyorduk.”
“Kaba değil, sadece doktorun dediklerini yapmaya çalışıyorum. Ne yazık ki Sarp’ın konuşmaya değil, hafızasını yerine getirecek yerlere gitmeye ihtiyacı var. Artık konuşmanızı başka bir zamanda yaparsınız. Mesela Sarp her şeyi hatırladığında...”

Sarp niye bu iki kadın arasında geçen konuşma sırasında aklına iki vahşi kedinin birbirine saldırmadan önceki halinin geldiğini anlayamadı. Aralarındaki gerilim miydi bunu düşündüren? Acaba Ekin Yasemin’i öğrenmişti de o sebepten mi o adamla aralarında bir yakınlaşma olmuştu? Eğer Ekin’i aldatmışsa, ki durum bunu gösteriyordu, kendini asla affetmeyecekti. Nasıl yapabilirdi bunu? İğrenç bir adamdı ve Ekin o adamla ilişkiye girmişse hak etmişti Sarp bunu. Yine de Ekin’in başka bir erkeğe sevgiyle bakmış olduğu fikri Sarp’ı boğuyordu.
“Gel hadi, Sarp. Gidiyoruz!”
“Nereye?”
“Senin evine!..”
......
Feryal Hanım düşünceliydi. Oğlunun çabucak iyileşme ihtimalinin ortaya çıkmış olmasına çok seviniyordu ama sadece Ekin’in adını hatırlamış olması hoşuna gitmeyen duyguların ortaya çıkmasına sebep oluyordu. Sarp’ı kaybediyor muydu? Aylar önce olan olaylar sırasında oğluna arka çıksa acaba bunlar olur muydu? Tabii ki olmazdı. En başta, oğlu yanında olurdu. Her zaman... Sonra Ekin’le de tanışmazdı. Ekin’le tanışmamış olsa bu kadar sevdiği biri ile hayatını birleştirme şansını da yakalamazdı. Ekin bu kadar sevilmeyi hak ediyor muydu? İyi birine benziyordu, geldiği çevreye rağmen. Ailesi de samimi görünüyordu. Hem bir kere bile olsun ters bir harekette bulunmamıştı. Sorun da buydu zaten, Feryal Hanım Ekin’e haksızlık yaptığını düşündüğü için vicdan azabı duyuyordu. Ekin de herhangi bir gelin adayı gibi oğlu tarafından seviliyordu ve karşılığında oğlunu seviyordu. Yine de Feryal Hanım, için için oğlunun daha az sevdiği biriyle evlenmeyi istiyor olmasını tercih ettiğini hissediyordu. Mesela Berna... Sarp, Berna’yı asla bu kadar çok sevmeyecekti. Hatta o lisedeki aşık olduğu kız bile olurdu. Sarp’ın o kıza hissettikleri çocukça duygulardı. Sevmişti, aşık olmuştu ama böyle değil. Neydi o kızın adı?.. Yasemin miydi? Galiba Yasemin idi...

“Merak etme anne, Sarp iyi olacak...” diyen Yelda’nın sesiyle Feryal Hanım düşüncelerinden sıyrıldı. “Biliyorum” diye sıkıntılı cevap verdi.
“Ekin, Sarp’ın hatırlamasına yardımcı olacak. Evi dolaştırırken gözüm hep Ekin’in üzerindeydi. Ne kadar umutla Sarp’ın hatırlamasını istediği belli oluyordu. Sanki Sarp hatırlasa hemen boynuna atılacak ve hatırladığı için ne kadar mutlu olduğunu söyleyecek gibiydi.” Feryal Hanım daha bir sıkıntılı baktı Yelda’ya. Yelda’nın söyledikleri duymak istedikleri sözler değildi ki. O, her şeye rağmen oğlunun annesini hep çok seveceğini duymak istiyordu. Ekin’in hayatlarına girmesi Feryal Hanım’ı ikinci plana atmamalıydı. O, oğlunun hayatında önemli olmak istiyordu. Oğlu sıkıntılıyken annesinin dizinin dibine gelsin istiyordu. Bunu nasıl söyleyebilirdi ki? Kendine bile söylemekten utanıyordu. Koskoca Feryal Hanım gelinini kıskanıyordu. Ah Sarp, bir hatırlasa ve annesinin boynuna sarılsaydı. O’nu hep seveceğini ve dizinin dibinden ayrılmayacağını söyleseydi.
......

Sarp ne olduğunu anlayamıyordu ama kesin olarak bildiği bir şey vardı; Ekin, Yasemin ile olanlardan hiç mutlu olmamıştı. Belki de unutmak istediği gerçekler yüzüne vurulmuştu. Anlaşılan Yasemin’in tüm söyledikleri doğruydu çünkü Ekin hiç olmadığı kadar mutsuz görünüyordu. “Evimize” dememişti, “senin evine” demişti. Sarp da mutsuzdu. Kendinden nefret ediyordu. İğrenç bir insan olduğu ortaydı. Belki... belki tüm yanlışlarını doğru yapma şansı vardı. Sonuçta hiçbir şey hatırlamıyordu. Sıfırdan başlama şansı vardı. Belki Ekin de sıfırdan başlamalarına karşı çıkmazdı. Bir de şu ölümcül sessizlik olmasa. Arabaya bindiklerinden beri Ekin tek bir söz söylememişti. Sarp da -işin açıkçası- konuşmaya cesaret edemiyordu. Bu sebepten sessizliği bozmayı deneyemedi bile.

Ekin, öte yandan, sessizdi çünkü Yasemin’in yaptıkları canını sıkmıştı. Sarp hafızasını kaybetmeden önce olanları anlatmıştı ama barda yaşananlar yine de canını sıkmaya yetmişti. Olanlar üzerine düşündükçe Ekin’in sıkıntısı artıyordu. Yasemin’e kızgındı ama işin tuhafı Sarp’a da kızgındı. Acaba Sarp’ın anlattıkları yalan mıydı? Acaba gerçekte neler olduğunu hatırlayamadığı için mi sessizdi yoksa hatırlamıştı da hatırladıkları yüzünden mi sessizdi? Acaba Yasemin Sarp’ın evine hiç gitmiş miydi? Ekin sadece evin yerini biliyordu. Sarp O’nu arabasıyla evine bırakırken yaşadığı evin yerini söylemişti ama o kadar. İyi ki söylemişti. Yoksa nasıl evine gideceklerdi? Bu arada niye evine gittiklerini söylemişti ki? Aslında aklındaki plan kendi evlerine gitmekti. Sarp’a bir şey hatırlatacağından değil ya daha çok ailesi Sarp’ı görsün istiyordu. Bir anlık kızgınlıkla Sarp’ın evine gideceklerini söylemişti. Şimdi ise bunu niye söylediğini bilmiyordu.
......
İsmet Bey ile Gülser Hanım kendi aralarında Ekin’in Sarp’ı ne zaman eve getireceğini konuşuyorlardı ama ikisi de bunun ne zaman olacağını bilmiyordu.
“Gönül, Ekin seni aramadı mı?”
“Aramadı, anne. Ben sizi aramıştır diye sanıyordum.”
“Yok, bizi de aramadı. Zaten kesin konuşmamıştı. Belki de gelmezler. Biz mi arasak? Ne dersin İsmet?”
“Kızı sıkboğaz etmeyelim, geleceklerse gelirler. Vakit bulunca arar, merak etme hanım.”
......
“Anne, biz Serkan ile çıkıyoruz. Abimler ararsa veya buraya gelirlerse bize haber verirsiniz, olur mu?”
“Nereye gideceksiniz?”
“Dışarı çıkıp hava alacağız. Belki aklımıza Sarp’ın hafızasını yerine getirecek bir şeyler gelir.”
“Çok geç kalma...”
“Off, tamam anne! Küçük bir kızmışım gibi davranmasan olmaz, değil mi?”
“Kaç yaşına gelirseniz gelin, ben sizin annenizim. Sizler benim için hep çocuklarım olarak kalacaksınız ama galiba aynısı evlatlarım için geçerli değil. Biraz büyüyünce anne-babalarını unutmaya başlıyorlar. Küçükken dünyanın merkeziyiz onlar için ama yaşları büyüyünce yuvadan uçup gidiyorlar.”

Yelda, nedense, annesinin bu söylediklerinin sadece dışarı çıkmasıyla ilgili olmadığını düşünüyordu. Alt tarafı, geç kalmamasını söyleyince annesine sesini yükseltmişti. Ne ilkti bu, ne de son olacaktı. Bundan önce bunu olay etmemişti. Sözü uzatmamaya karar verdi.
“Tamam anne, geç kalmam. Merak etme, abim de gelecek geri. O, annesinden ayrı kalamaz.” diyen Yelda dışarıda kendisini bekleyen Serkan’ın yanına gittiğinde Feryal Hanım kızının bilmeden ettiği söz ile mutlu olmuştu. Belki kızı haklıydı, sonuçta abisini tanıyordu.
......
Arabadan indiklerinde Sarp aklındaki soruları Ekin’e sormaya kararlıydı. O sırada Ekin çantasında bir şeyler arıyordu.
“Nereye koydum şunu? Hah! Buradaymış...” Sarp, Ekin’in çantasından çıkarttığı şeye baktığında iki anahtarı elinde tuttuğunu fark etti. Acaba bu anahtarlar Ekin’in miydi? Ekin elindeki anahtarla apartman kapısını açıp içeri girdi. Sarp da O’nu takip etti. Asansöre bindiklerinde Ekin gidecekleri katın düğmesine basmıştı. Asansörden çıkıp dairenin kapısına geldiklerinde Sarp daha fazla dayanamadı.
“Niye yüzüğünü takmıyorsun?”
“Efendim?” Ekin evin kapısını açtığı sırada duyduğu soruya bir anlam verememişti.
“Daha da önemlisi ben niye yüzüğümü takmıyorum?”
“Ne yüzüğü? Ne dediğini anlamıyorum.”
“Evlilik yüzüklerimiz! Niye evlilik yüzüklerimiz ikimizin de parmağında değil?” Sarp’ın sesi yükselmeye başlamıştı. Hatırladığını sandığı ama tamamen yanlış varsayımlar sonucu kafasında oluşturduklarından sonra ikisinin evli olduğunu düşünmüştü ve Ekin için hissettikleri göz önünde bulundurulunca o yüzüklerin asla parmaklarından çıkmaması lazımdı ama çıkmıştı. Bu sebepten Sarp sakinliğini kaybediyordu.
“Evlilik yüzüklerimiz? Ne evlilik yüzüğü?”
“O çay bahçesinde gördüğümüz adam yüzünden mi? Ne olur O adamla ilişkin olduğunu söyleme, buna dayanamam.”
“Ne?”
“Bize tuhaf bir şekilde bakan o adam. Kim olduğunu bilmiyorum ama hiç hazzetmedim O’ndan, haberin olsun. Çok bir şey hatırlamıyorum ama O’nun da beni sevmediğine eminim.”
“Sarp, dediklerinden bir şey anlamıyorum.” Sarp’ın Kenan’dan bahsettiğini anlamıştı ama diğer söyledikleri bir anlam ifade etmiyordu. Yüzükleri takmamak, Kenan ile ilişki yaşama ihtimali... Sarp kafasında bir şeyler kurgulamıştı ama görünen oydu ki kurguladıkları doğruluktan çok uzaktı.
“Ekin, yoksa ben mi seni aldattım? Yani bunu nasıl yapabildiğimi anlamıyorum. Seni gördüğümden beri hissettiklerimi düşündükçe böyle bir iğrençliği yapmış olabileceğime ihtimal veremiyorum. Sevdiğim kadınla evliyken nasıl başka bir kadınla ilişki yaşayabilirim? Yasemin denilen o kadın ise senden gizli ilişki yaşadığımızı söyledi. Ben bunu yapmış olamam. Ben karımı bu kadar severken, seni bu kadar severken bunu yapamam. Seni aldatıyor olamam.” Ekin Sarp’ın nefessiz söylediklerine inanamıyordu. Sarp kafasında neler kurguluyordu? Neler kurguluyor olursa olsun, kurguladıkları doğru olamazdı. Bir şekilde evli olduklarına inanmıştı. Ekin’i sevdiğini söylüyordu. Adını bile hatırlayamazken nasıl olur da sevdiğini söylerdi?
“Sarp! Adını bile hatırlamıyorken beni sevdiğini nasıl söyleyebiliyorsun? Hem evli olduğumuzu nereden çıkardın? Hani hiçbir şey hatırlamıyordun?”
“Ama seni beyaz bir elbiseyle elimi tutarken hatırlıyorum. Sanki bir fotoğraf gibi gözümün önüne geldi...”
“Ne zaman?”
“Sen hastanede elimi tuttuğun zaman. Hem eve gittiğimiz zaman bahçede davetlilerin olduğu sonunda kötü bir olay olan bir şeyler hatırlar gibi oldum. Orada evlenmedik mi? Sonunda kötü bir şey olmuş olmalı.” Ekin, gülsün mü, kızsın mı, bilemiyordu. Sarp bu kadar gerçekleri birbirine karıştıramazdı.
“Sarp, içeri girelim. Kaç dakikadır kapı önünde duruyoruz. Kapıyı kapatalım da içeride rahatça konuşalım.” Sarp onaylar mahiyetinde başını salladı.
......
“Serkan, ne olacak bizim halimiz?”
“Ne varmış halinizde? Merak etme, Sarp çok yakında hatırlayacak her şeyi ve sorunlar yavaş yavaş çözülecek.”
“Ondan bahsetmiyorum. Bizden, ikimizden bahsediyorum. Ne olacak bizim halimiz?”
“Ne varmış ki halimizde?”
“Ne mi? Türkiye’ye geliyorum ve aklımda anneme ne kadar kızgın olduğum ve serserinin birini ne kadar çok sevdiğim var. Ne var ki ne anneme kızgınlığım gerçekmiş ne de o serseriyi sevmem... Sonra sen gelip beni kurtarıyorsun o serserinin elinden ve belli ki bana karşı kayıtsız değilsin. Kaç defa gördün beni? Nasıl bana ilgi duyduğuna karar verdin? Ne kadar gerçek duygular bunlar?”
“O serseriyi sevmediğini anlaman ne kadar sürdü? Yanına gittikten ne kadar sonra anladın sevmediğini? Bence çok uzun sürmedi. Anladığını kabullenmen bence birkaç saat sürdü ama anlaman daha kısa sürmüştür. Benim sana karşı hissettiklerime gelince, geçmişimi düşününce hislerimin daha farklı, daha özel olduğunu biliyorum. Bunu anlamam için uzun bir zamana ihtiyacım yok, tıpkı senin Selim’i sevmediğini anlaman gibi.”
“Peki bu hislerinin değişmeyeceğini nereden biliyorsun? Sonuçta ben delinin biriyim. Ya benden bıkarsan? Ya benim gibi bir çatlakla uğraşmanın bir hata olduğunu düşünürsen?”
“Değişip değişmeyeceğini bilmiyorum. Bildiğim bir şey var; değişmemesini çok istiyorum. Çatlaklığına gelince, ben de tam buna güveniyorum. Eğer hanım hanımcık biri olsan aynı durumda olur muyduk, emin değilim. Şu dönemi bir atlatalım, bir kendimiz olabilelim, sen o zaman gör bizi.”
“Peki ama nasıl oluyor da senin hislerine karşılık verebileceğimi biliyorsun? Daha birkaç gün öncesine kadar bir serseriyi sevdiğimi düşünüyordum. Nasıl bu geçmişimi unutacaksın?”
“Vay be! Hep Sarp’ın filozof gibi büyük laflar ettiğini düşünürdüm. Abinden bir şeyler öğrenmişim galiba...” derken Serkan’ın sesinde latif bir ton vardı. Sonra yine ciddiyete büründü. “Bilmiyorum. Hislerime karşılık verebileceğini bilebilecek olan bir tek sensin. Geçmişini unutmamız şart mı? Peki benim geçmişim? Unutma, ben de pek öyle sağlam pabuç değildim. Çok kişinin bedduasını aldığıma eminim.”
“Sen bu yüzünü hep bana sakla Serkan. Senin bu kadar olgun olabileceğini hiç bilmezdim.”
“İşte Sarp ile yatan böyle duygu adamı olarak kalkar. Yani yatmak deyince, yanlış anlama... öyle yatmak değil...”
“Sus Serkan, konuştukça iyice saçmalıyorsun. Bu kadar büyük lafları bünyen kaldırmadı tabii ki.”
“Öyle deme Yelda, gayet güzel gidiyordum. Bir tek o körle yatan şaşı kalkar şeyinde biraz şey ettim...” Serkan’ın bu halini gördükçe Yelda gülmemek için kendini zor tutuyordu.
......
Ekin içeri girdiklerinde Sarp’ı oturma odası olduğunu düşündüğü odaya götürdü. Karşılıklı oturduklarında söze nasıl başlayacağını bilmiyordu.
“Sarp, bana söylediklerin gerçekler değildi.”
“Nasıl yani?”
“Yani demek istiyorum ki... yani... biz... evli değiliz...”
“Ne? Nasıl olur? O hatırladığım şeyler?...”
“Sarp, beni gelinlikle elini tutarken nasıl hatırladığını bilmiyorum ama emin ol öyle bir şey olmadı. Her şeyi hatırladığında daha iyi anlayacaksın.”
“Ama...”
“Bak, ben sana bir kahve yapayım. Tekrar konuşuruz, tamam mı?” Sarp başını sallayarak cevap verdi. Ekin odadan çıktığında karşısında duran postere bakmaya başladı. Sadece bir notadan ibaret koca bir poster... Sarp postere bakarak düşünmeye devam etti.

Bir süre sonra elinde iki kahve fincanı ile gelen Ekin Sarp’ın “la notası” dediğini duydu.

0 yorum:

Template Designed by Douglas Bowman - Updated to Beta by: Blogger Team
Modified for 3-Column Layout by Hoctro