12 Kasım 2006 Pazar

Hayat Bir Oyun - 2. Bölüm

Bölüm 2: Daha Önce Tanışmış mıydık?

Hafta olduğundan daha yoğun geçmişti. Sarp’ın neredeyse başını kaşıyacak vakti olmamıştı. Çok istemesine rağmen Serkan’la dışarı bile çıkamamıştı. Hafta sonu geldiğinde işlerden başını kaldıracak vakti ancak bulmuştu. Kendine ayıracak zaman bulduğunda ise yine düşünceleriyle baş başa kalmıştı. Dışarı çıkıp dolaşarak aklını dağıtmak istediğinde kendini sahilde bulmuştu yine. Bir hafta önce geldiği yerdeydi ve yürüyordu. Sonra adımları O’nu bir hafta önceki çay bahçesine götürmüştü.

Oraya geldiğini bile fark etmemişti. Siparişini almak için gelen garsonu karşısında gördüğünde nereye geldiğini anlayabilmişti. Bilinçaltı O’nu bu mekana sürüklemişti sanki. Kendisine bir çay söyleyip adını koyamadığı hayatındaki o boşluğu düşünmeye başlamıştı ama hiç umudu yoktu bir ad koyabileceği konusunda.
......
Ekin bir hafta boyunca kendisini rahatsız eden olayı çözmeye çalışmıştı. Geçen hafta sonu o çay bahçesinde garsonla yaşadığı tatsız olay değildi canını sıkan. Düşündükçe o yabancının yaptığı iyilik karşısında ezilmiş olmasının canını sıktığına karar vermişti. Başka açıklaması olamazdı. O anki fevri tavrından dolayı yabancının kim olduğunu da öğrenememişti. Hafta ortasına doğru yapılması gerekenin aynı yere gidip yabancının da orada olacağını ummak olduğuna karar vermişti. İşten çıktıktan sonra her gün oraya gitmiş, birkaç saat vakit geçirmişti ama şansı yoktu. Yine de yılmamıştı. Her ne kadar garsonlardan biriyle yaşanan tatsız olaydan sonra oraya gitmek canını sıkıyor olsa da ödemesi gereken bir borç vardı ve borcunu ödeme konusundaki gururu baskın çıkıyordu. Cuma günü geldiğinde hafta sonu için kararını vermişti. Gerekirse bütün gün o çay bahçesinde o yabancıyı bekleyecekti. Gelirse de borcunu ödeyecek ve iyiliğin altında kalmaktan kurtulmuş olacaktı. Planı hataya mahal vermeyecek kadar basit ve mükemmeldi.

Hafta sonu geldiğinde artık iyice aşina olduğu mekana gitmeye hazırlanırken annesinin kendisinden alışveriş yapmasını istemesiyle gitmesi gecikmişti. Nereden çıktıysa Gönül’le annesi evde temizlik yapmaya karar vermişlerdi ve evin ihtiyaçları için alışveriş Ekin’e düşmüştü. Normalde bu tür işleri yapmayı sorun etmezdi ama içinde bulunduğu durumun olağan dışılığını göz önünde bulundurunca canı sıkılmıştı. Yine de annesinin ricasını yerine getirmemezlik edecek hali olmadığı için alışverişi yapmıştı.

Çay bahçesine geldiğinde o yabancıyı kaçırmamış olmayı diliyordu. Eğer gelmiş ve çayını içip gitmişse Ekin’in canı daha da çok sıkılacaktı. En kısa sürede borcunu ödeyip üzerindeki bu yükten kurtulmak istiyordu. Etraftaki masaları gözleriyle taradığında bir masada tek başına oturan o yabancıyı gördü. Sanki kalp atışları hızlanmıştı ama bunu borcunu ödeyebileceği için sevinmesine bağladı. Sonra o yabancının yine yalnız geldiğini ve niye hep yalnız geldiğini düşündü. “Bana ne ya, hem yalnız gelmesi daha iyi olmuş.” diye mırıldanıp yabancının masasına yaklaştı.
......

Sarp çayını söyledikten sonra adını koyamadığı o boşluk hissini düşünmeye başlayınca aklı geçen hafta aynı mekanda yaşadığı olaya kaydı. Etrafına hızlıdan bir göz gezdirip asabi güzelin orada olmadığını gördü. Gülümsemekten kendini alamadı. Tavırlarında tüm asabiyetine rağmen hoşuna giden bir şeyler vardı. Her ne kadar bu tür şeyler düşünmesine şaşırsa da o yabancı hakkında düşünmekten kendini alamamıştı. “İyi, en azından bu defa olay çıkartacak biri yok.” diye düşündü.

Çayı geldikten sonra daha yeni yudumlamaya başlamıştı ki başında dikilen kişi sebebiyle çay keyfinin tam olarak başlaması gecikti. Başını kaldırıp baktığında gözlerine inanamadı bir an. Geçen hafta esip gürleyen o kadın karşısında duruyordu. Hiç de şaşırtıcı olmayarak yine sert bakışlarla kendisine bakıyordu. Sarp yine kızdıracak ne yapmış olabileceğini düşündü.

“Al, sana borcumu getirdim!” diyen sesi duyduğunda Sarp afalladı. Bu kadarını beklemiyordu. Belki borcunu ödemek istemesini anlayabilirdi ama bu tavır, bu ses tonu...
“Ne demek şimdi bu?”
“Ne demek olacak, borçlu kalmak istemediğim için sana borcumu getirdim.”
“Görüyorum da bu tavır ne?”
“Ne varmış tavrımda?”
“Bak güzelim...” dediğinde Sarp’ın gördüğü muameleden canının sıkıldığı anlaşılıyordu. “...borcunu ödemek istemeni anlıyorum ama parayı bir yüzüme atmadığın kaldı.” Ekin Sarp’ın tepkisi karşısında şaşırmıştı. İlk defa tavrının biraz kaba olabileceğini düşündü. Yine de geri adım atmayı gururuna yediremedi.
“Sana borcumu getirdim, alacak mısın?”
“Hayır...”
“Efendim?”
“Almayacağım. İşin gerçeği senin bana olan üç kuruşluk borcun umurumda bile değil.”
“Ama benim umurumda!”
“O zaman nasıl davranman gerektiğini öğrenmen lazım.”
“Sen bilirsin, ben de parayı bırakır giderim.”
“İstediğini yap ama ben o parayı almam. Sen de borcunu gerçekten ödemediğin gerçeğiyle yüzleşirsin.” Sarp’ın karşılaştığı muameleden iyice rahatsız olduğu ses tonundan belli oluyordu. Sarp konuşmaya devam etti:
“Benim için borcunu ödemen hiç önemli değil ama görünen o ki senin için önemli. Şimdi ya karşıma oturur adam gibi konuşursun. Biz de medeni iki insan gibi muhabbet ederiz ya da o parayı alır gidersin veya çöpe atarsın. Her iki durumda da benim için hava hoş!” Ekin kesinlikle bu kadarını beklemiyordu. Seçeneklerini kafasında tarttığında o yabancının dediğini yapmanın en doğrusu olduğunu düşündü. Zor durumda yakalanmıştı ve borcunu ödeyerek durumu eşitleyebilmesi için yabancının dediğini yapmak zorundaydı.
“Tamam, dediğin gibi olsun.”
“Hah şöyle. Yalnız baştan söyleyeyim medeni şekilde muhabbet etmezsen arkama bile bakmadan çeker giderim ve sen de borçlu olmanın vicdan azabıyla yaşarsın.” Sarp karşısındaki kadının zayıf noktasını kullanmaktan hoşlanmıyordu ama kaba tavrı da asabını bozmuştu. Bir derse ihtiyacı vardı ve Sarp da bunu yapıyordu. En azından kendine bunları söylüyordu. “Gülümsemeyi de unutma. Gülümsemenin ne olduğunu biliyorsun, değil mi?” diye sözünü bitirdiğinde karşısındaki kadının kafesteki vahşi bir kedi gibi kızgın ama çaresiz olduğunu görüyordu ama bu durumdan haz almadan da edemiyordu.

Ekin edilen sözleri duydukça daha bir kızıyordu. Bu kızgınlık sıradan kızgınlıklarından değildi. Karşısındaki yabancının ukala tavrı dokunuyordu O’na ama farklı bir şekilde. Nasıl farklı olduğunu kondurması güçtü ama farklıydı işte. Bu meydan okuma karşısında altta kalamazdı. Gösterecekti o ukalaya medeni konuşmanın nasıl olduğunu. Eğer amacı konuşmaysa konuşmanın alasını yapacaktı. Bu düşüncelerle oturmak için hamle yaptığında yabancı adam yerinden kalkıp sandalyesini tuttu. Ekin şaşırmıştı ve biraz da kafası karışmıştı. Şaşırtan yaptığı hoş hareket değildi, o nazik hareketi çok doğal bir şeymiş gibi yapmış olmasıydı. Belki de göründüğü kadar kötü biri değildi.

Sarp yerine oturduğunda karşısındaki kadının başını döndürecek kadar güzel olan kokusunun etkisinden kurtulmaya çalışıyordu. Aklından kendisini sarsıp o etkiden kurtulmaya çalıştı. Gözlerini karşıda oturan kadına -çok güzel kadına- diktiğinde konuşmasını bekleyen bakışlarla karşılaştı.
“Sanırım medeni iki yabancının yapması gerekeni yapmak lazım. Ben Sarp, Sarp Teksoy.”
“Ben de Ekin Serbest.” Tanışma faslında sonra garip bir sessizlik çöktü masaya. Sarp yine kendisinin konuşmayı yönlendirmesi gerektiğine kanaat getirip devam etti:
“Ne iş yapıyorsun?”
“Şu yakınlardaki fabrikada çalışıyorum.”
“Okula filan gitmiyorsun yani.”
“Aslında gidecektim ama ailevi sebeplerden çalışmak zorunda kaldım.” Ekin bunları bir yabancıyla paylaştığına inanamıyordu. Nasıl olmuştu da bu kadar kolay cevap vermişti sorduğu sorulara, şaşıyordu. “Ya sen?” diye soruyu karşı tarafa yöneltti.
“Ben de küçük bir eğlence mekanının başındayım. Kendime eğlence olsun diye de haftada bir aynı yerde sahneye çıkıyorum.”
“Müzisyensin de yani?”
“Pek değil aslında ama müziğe ilgim vardı biraz. Hayatım son sekiz ayda öyle bir değişti ki önceliklerimi gözden geçirmem gerekti. Sahne fikri de bu süreçte gündeme geldi. İşten çok hobi aslında.” Sarp bu kadar rahat konuşmasına şaşıyordu. Adını daha yeni öğrendiği bir yabancıyla bu kadar kolay konuşabilmesi kesinlikle şaşırtıcıydı

Öte yandan Ekin’in dikkatini Sarp’ın hayatının son sekiz ayda değişmiş olması çekmişti. Nasıl bir değişim olduğunu sormadan edemedi. Sarp nasıl cevap vereceğini tartarken Ekin fazla ileri gittiğini düşünüp özür diledi.
“Yok, özür dilemen gerekmez. Sadece nasıl söze başlayacağımı bilemedim.”
“İstemiyorsan anlatmak zorunda değilsin.”
“Madem sordun anlatayım. Hem burada medeni iki insan gibi konuşuyoruz, değil mi?” derken Sarp’ın sesinde şakacı bir ton vardı.
“Sekiz ay önce babama karşı geldim. İstemediğim biriyle beni evlendirmek istediler. Başta karşı çıktım ama bir şekilde nişan gecesi gelip çattı. Orada durmuş yüzüğün parmağıma takılmasını beklerken yapamayacağımı fark ettim. Yani af edersin ama giyeceğim dona kadar her şeyimi planlayan biriyle bir ömür geçiremezdim.” Ekin gülmekten kendini alamadı. Sarp’ın son sözü söyleyiş tarzı komik gelmişti.
“Gülmeyi biliyormuşsun. Bence daha çok gülmelisin. Gülmek sana daha çok yakışıyor.” Ekin hem şaşırmış hem de biraz kızarmıştı. Bu tür iltifatları her gün duymuyordu. Ne yalan söylüyordu, duymuyordu, nokta.
“Neyse, sonra babamın bana sağladığı imkanlardan vazgeçmem gerekti. Ailemle aram bozuldu. Babamın adını kullanarak kendime rahat bir yaşam da sağlayamadım. En sonunda şu an çalıştığım işi buldum, şimdi yaşadığım yere taşındım. Kısacası yeni hayatıma alışmaya çalışıyorum. Ne kadar alıştığım tartışılır ya... Peki sen? Sen ne yapıyorsun? Herhalde ailenle aran iyidir. Onlar senin istediğin hayatı yaşamana engel olmuyorlardır?”
Ekin babasının ismini kullanmama kısmıyla ilgili de soru soracaktı ama kendisine sorulan soruya cevap vermeye başlayınca sormayı düşündüğü soru aklından çıktı. “Aslında isteyerek değil ama bir anlamda oluyorlar. Geçen sene üniversite sınavını kazanmıştım ama abim yüzünden ev ipotek altına girince herkesin çalışması gerekti. Doğal olarak benim üniversite hayallerim de rafa kalktı.”
“Sen de ailene katkı olsun diye çalışmaya başladın?”
“Evet, başka ne yapabilirdim ki?”
“Ee, yeniden sınava girecek misin? Üniversite hayalini tümden rafa kaldırmadın, değil mi?”
“Aslında şu günlerde ben de onu düşünüyordum. Sınava girmek kolay. Belki yeniden sınavı kazanabilirim de ama...”
“...ama üniversiteyi kazansan bile okuyabileceğinden emin değilsin.” diye Ekin’in sözlerini tamamladı Sarp.
“Evet ve bu da beni korkutuyor galiba. Yani sınava hiç girmezsem hayal kurmam. Kurmazsam da hayal kırıklığı yaşamam gibi geliyor. Bilmiyorum, anlatması zor işte...” Ekin hem bu kadar kolayca konuşabilmesine şaşıyor hem de devam etmekten kendini alıkoyamıyordu.
“Galiba seni anlıyorum. Tam olarak değil belki ama anlıyorum. Ben de son zamanlarda hayatımda adını koyamadığım bir boşluk hissediyorum ama sanki adını koysam hayatımın anlamsızlığını anlayacağım gibi geliyor ve sırf bu sebepten o boşluğu adlandırmaktan korkuyorum. İnkar etmek kolay geliyor galiba.” Sarp son söylediklerinden sonra şaşkındı. İlk defa birisiyle konuşabilmişti. Şaşkındı...

Artık iki yabancı olmaktan çıkmış iki genç insan, uzun bir aradan sonra içlerini dökebilecek birini bulmuştu. İkisi de durumun tuhaflığı karşısında eziliyorlardı ama muhabbet etmekten de kendilerini alamıyorlardı. İkisi de zamanın nasıl geçtiğini fark etmemişti. Ayrılma vakti geldiğinde havada gariplik vardı. İkisi de ne şekilde veda edeceklerini bilemiyordu.
“Galiba hoşça kal deme zamanı geldi?” Ekin başını sallamakla yetindi. Ne diyeceğini bilemiyordu.
“O zaman... sanırım... yani... görüşürüz demek en iyisi.” diye devam etti Sarp. Ekin yine başını sallamakla yetindi.
“Görüşürüz o zaman...”
“Görüşürüz...” diyebildi Ekin sessizce. Kesinlikle tuhaf, garip bir ayrılma merasimi olmuştu.
......
Sarp eve geldiğinde hemen geçen hafta yarıda bıraktığı şiirin olduğu kağıdı buldu ve kaldığı yerden karalamaya devam etti. Başını kaldırıp ne yazacağını düşünmek için la notası olan posterine baktığında Sarp’ın aklına Ekin’in telefon numarasını almadığı geldi. Belki yine yolu o çay bahçesine düşerdi ve Ekin’le karşılaşırdı.
......
Ekin ise eve geldiğinde düşüncelerinden sıyrılmaya çalışırken asıl yapmak istediğini, borçlu olduğu parayı Sarp’a ödemediğini fark etti. Yine Sarp’ı bulması gerekecekti ama bunun artık kötü bir durum olduğundan emin değildi.

0 yorum:

Template Designed by Douglas Bowman - Updated to Beta by: Blogger Team
Modified for 3-Column Layout by Hoctro