12 Kasım 2006 Pazar

Hayat Bir Oyun - 3. Bölüm

Bölüm 3: Teklif

İşler hafta sonundan sonra yine yoğunlaşmıştı. Ancak bu hafta ne olursa olsun Serkan’la konuşması gerekecekti çünkü tek dostunu çok özlemişti. İşlerin azalacak gibi görünmemesi üzerine Serkan’a çalıştığı yere gelmesini söylemişti. Saatine baktığında Serkan’ın biraz geciktiğini düşündü.
......
“Sorma abicim ya, gelirken trafik sıkıştı. Geç kalınca biraz acele edeyim dedim. Kırmızı ışıkta geçtiğim için polis çevirince de daha erken gelmem mümkün olmadı.”
“Telefon etseydin be kanka...”
“Aklıma mı geldi Sarp? Neyse abi, uzun zaman oldu yüz yüze görüşmeyeli.”
“Ya, öyle oldu. İş hayatı zorluyor be Serkan. İki haftadır başımı kaldıramıyorum işten. Sende ne var, ne yok?”
“Ne olsun be Sarp’ım. Hep aynı işte. Orhan Amca canımızı okumaya devam ediyor. Sen gittiğinden beri hep aynı. Nefes aldırmıyor kimseye... Geri dönsen de rahat etsek.” Sarp şaka yollu gelen bu öneriyi duyunca derin nefes aldı. Açıklayacak oldu ki Serkan devam etti:
“Biliyorum, biliyorum... Geri dönemezsin çünkü dönersen babana boyun eğmiş olursun. Ne vardı sanki yalandan bir evlilik yapsan da hem Teksoy Holding imkanlarından yararlansan hem de hayatını yaşamaya devam etsen.”
“Serkan, bunları konuştuk daha önce. Bizim çevreden kimseyi bulamadık. Nereden bu işe gönüllü olacak birini bulacaktım? Hem bu işi açık etmeyecek kadar akıllı olacak, hem sorun çıkarmayacak kadar namuslu olacak, hem de güzel olacak.”
“Aaa, illa ki güzel olacak, değil mi? Evlilik yalan bile olsa karım güzel olmalı diyorsun yani.”
“Off Serkan, bu işe kalkıştım diyelim. Sence babam güzel olmayan biriyle evlenmek isteyeceğime inanır mı? Benimkisi tamamen inandırıcılık açısından...”
“Tabii ki canım. Ben de onu diyorum.” derken Serkan’ın sesinde alaycı bir ton vardı. Sarp fazla üstelemek istemedi. Konuyu değiştirmenin en doğrusu olacağına karar verip Serkan’ın gece hayatına ve O’nun gönül meselelerine çevirdi muhabbeti. Serkan da bunu bekliyormuşcasına ballandıra ballandıra anlatmaya başladı. Bu şekilde anlatarak Sarp’ın geri dönme isteğini arttırabileceğini umuyordu. Biraz da başarılı oluyordu aslında. Yeni hayatına sekiz ayda alışır gibi olmasına rağmen eski günlerini özlediği de oluyordu Sarp’ın.
......
Hafta geçtikçe evdekilerin halleri de tuhaflaşıyordu. Annesi tüm evi temizlemeyi abartmış ve evin her tarafını baştan aşağı temizlemeye girişmişti. Ekin niye böyle durup dururken bu işe kalkıştığını sorduğunda ise arada misafir geldiğinde gün içine çıkamadığını söylemişti annesi. Sanki eve çok misafir geliyordu da bu kadar zahmete katlanıyordu. Gelse gelse konu komşu geliyordu onlar da zaten yıllardır tanıdıkları, bildikleriydi. Bazen annesini anlamakta zorluk çekiyordu. Annesi evin dışına badana yapmaya kalkışınca işin çivisinin çıktığını düşünmüştü. İşin tuhafı babası da pek bir laf etmiyordu annesine. En azından babasının bu kadar masrafa laf edeceğini düşünmüştü ama nedense o laf bir türlü edilmemişti.

Ekin hafta içi arada yine Sarp’ı çay bahçesinde yakalama umuduyla oraya gitmişti ama şansı yoktu. Hatta iki defa Kenan ile gitmek zorunda kalmıştı çünkü ailesi çok soru sormaya başlamıştı. Kenan’la gitmesine kimse bir şey demeyeceği için çocukluk arkadaşını da yanında sürüklemek zorunda kalmıştı.
......
Sarp bir hafta sonuna daha çıkabildiği için mutluydu. En azından hafta sonları başını ağrıtan resmi işler olmuyordu. Bu da gündüzleri rahat etmesi anlamına geliyordu. Serkan ile görüştüğünde hafta sonu bir şeyler yapmak için sözleşmişlerdi ama Orhan Teksoy’un son dakika sürpriziyle Serkan’ın holdingte çalışması gerekince yine yalnız başına kalmıştı koca hafta sonu. Babası gerçekten daha zor biri olmuştu. Kimseye boş zaman bırakmıyordu. Anladığı kadarıyla herkesin pestilini çıkarıyordu. Belki bir şekilde geri dönebilse her şey eskisi gibi olurdu ama bunun olması için Sarp’ın kendi şartları geçerli olmalıydı. Babası evden ayrılmadan önce çok açık konuşmuştu. Eve dönmesi için evlenmeyi kabul etmesi gerekiyordu. Ya kendine evleneceği birini bulacaktı ya da Orhan Teksoy’un münasip gördüğü biriyle evlenecekti. İkincisi kabul edeceği bir seçenek olmadığı için geriye ilk seçenek kalıyordu ama şu aralar hayatına giren hiçbir kadınla evliliği düşünecek noktaya gelememişti. Yani bu da babasının etrafındakilere cehennem azabı çektirmeye devam etmesi demek oluyordu. Serkan’a acıyordu biraz çünkü Sarp’ın dostu olduğu için babası Serkan’a diğerlerine nazaran daha sert davranıyordu. Serkan bunu açıkça söylememişti ama Sarp yine de bunun böyle olduğunu anlayabiliyordu.
......
Ekin hem evdeki temizlik çılgınlığından kurtulmak hem de Sarp’ı görüp borcunu ödeyebilmek umuduyla çay bahçesine geldiğinde Sarp’ı göremedi. Oturup beklemeye karar verdi ama canı sıkılıyordu. Sarp’ın bir an önce gelmesini istiyordu. Pek kabul etmek istemese bile önceki hafta ettikleri muhabbet hoşuna gitmişti. Eğlendiğini bile söyleyebilirdi. Kimseye ne olduğunu anlatmamıştı. Bu O’nun küçük sırrıydı çünkü anlatacak olsa anlamsız bir sürü soruyla karşılaşacaktı ve Ekin’in o anlamsız soruları cevaplamaya hiç niyeti yoktu.

Sarp içeri geldiğinde Ekin’in sabırsızlığı iyice artmıştı. Hatta kalkmak üzereydi. Sarp’ı görünce elini sallayarak kendini belli etti. Bu kadar heyecanla el sallamasını yadırgadı. Şimdi sanki Sarp’ı bekliyormuş gibi görünecekti. Tamam, Sarp’ı bekliyordu ama bunu Sarp’ın bilmesi gerekmiyordu.

Sarp aklında Serkan’la konuştukları ve babasının halleri varken çay bahçesine vardığında Ekin’in el salladığını görünce yüzüne bir gülümseme yayıldı. Galiba O’nu beklemişti ve bu Sarp’ın nedense oldukça neşelenmesine sebep olmuştu.

“Merhaba, beni mi bekliyordun?”
“Yok canım, nereden çıkardın. Yani evet ama bir sebebi var.”
“Öyle mi, neymiş o sebep?”
“Ben geçen hafta sana borcumu ödemeyi unuttum.” Sarp bunu duyduğunda bir kahkaha patlattı.
“Doğru ya, hiç aklıma gelmedi borcunu ödemediğin. Geçen hafta da söylemiştim; benim için borcunun bir önemi yok.”
“Ama benim için önemi var!...” derken Ekin’in sesi biraz yükselmişti.
“Biliyorum, biliyorum. Hemen asabileşme.”
“Bu defa aklımdayken borcumu ödeyeyim.” derken hazırda tuttuğu parayı Sarp’a uzattı Ekin.
“Teşekkür ederim ama gerçekten gereği yoktu. Hem bu arada nasılsın? Nasıl geçti haftan?”
“Evdeki temizlik çılgınlığını saymazsak sıradan geçti. Senin?”
“Benim işlerim iki haftadır çok yoğun. Resmi işlerle uğraşıp duruyorum iki haftadır. İzin belgelerinin yenilenmesi filan uğraştırıp duruyor.” İlk konuşmalarında da aynısı olmuştu. Yine ortalığa bir sessizlik çökmüştü. İkisi de ergenliğe yeni adım atmış gençler gibi hafif utangaç, ne konuşacağını bilemez haldeydi. Sarp içinden konuşacak bir şeyler bulmasını haykırıyordu. Önceden yaptığı çapkınlıklardan öğrendiği bir şey varsa bir kadınla birlikteyken konuşarak karşındakini eğlendirebilmekti. Bir erkeğin ağzı iyi laf yapabilmeliydi. Ne var ki aklına eğlenceli bir konu gelmiyordu. Bu durumda aklına gelen ilk soruyu sordu:
“Ee, kararını verdin mi? Üniversite sınavına girecek misin?”
“Sınav başvurusunu zaten yapmıştım. Ne var ki hala emin değilim. Girip de kazanırsam sınavı ve sonrasında...”
“...yine hayallerini rafa kaldırırsan çok yıkılacaksın.”
“Evet ve bu beni çok korkutuyor. Sanki biri beni hayatımın içinden çekip almazsa asla o hayalimi gerçekleştiremeyeceğim.” Ekin yine o tehlikeli bölgeye girmişti. Hakkında çok bir şey bilmediği birine hiç kimseye anlatmadığı korkularını anlatıyordu.

Sarp ise Ekin’in ettiği hayatının içinden çekip almak sözüne takılmıştı. Bir kişi kendi hayatından kurtulmak istiyordu, diğer kişi –Sarp’ın kendisi- hayatına geri dönmek istiyordu. Bir anda aklına çılgınca bir fikir geldi. O heyecanla arkasını düşünmeden konuşmaya başladı.
“Birinin hayatından çekip almasından bahsettin ya aklıma bir şey geldi. İkimizin de işine gelecek bir fikir. Sen hayatındaki sorumluluklar yüzünden hayallerinden vazgeçmek istemiyorsun, ben eski hayatıma geri dönmek istiyorum. Biraz bencilce bir şey yapabiliriz. Kendimiz için, istediğimiz hayat için.”
“Ee, ne demek şimdi bu?”
“Seninle evlilik oyunu oynayacağız!” Sesi heyecanlıydı. Belli ki bu fikir hoşuna gitmişti. Ekin’in ise nutku tutulmuştu. Bir şeyler söylemek, kızıp gürlemek istiyordu. Bu aşağılamanın altında kalamazdı ama kelimeler bir türlü ağzından çıkmıyordu. Sarp ise Ekin’in sessizliğini devam etmesi gerektiğine dair bir işaret olarak algıladı.
“Benim Teksoy Holding’in başına dönmem için evlenmem lazım. Ya babamın uygun gördüğü biriyle ya da kendi istediğim kişiyle... Senin ise hayallerin için sorumluluklarından kurtulman lazım. Aileni maddi açıdan zor durumda bırakmamak için ise ben devreye gireceğim. Teksoy Holding varisi olarak bu sorun olmayacak. Bir süre aşk oyunu oynayacağız, senin anlayacağın.”

Ekin sonunda konuşacak gücü kendinde buldu. Konuşmaya başladığında sinirden sesi titriyordu. “Sen kendini ne zannediyorsun. Geçmiş karşıma bir holdingin varisi olduğun yalanlarını söylüyorsun. Doğru, zaten ben de kainat güzeliyim.” Sarp bu son söz üzerine “biliyorum” diye düşünmekten kendini alamadı. Ekin’se devam ediyordu:
“Aklına daha başka bir yalan gelmedi. Bir de bana kaba diyordun! Senin bu yaptığın ne ha?!?” Sesi gittikçe yükseliyordu. Hayal kırıklığına uğramıştı. Kimseye anlatamadıklarını kolayca anlattığı bu adam Ekin’i hayal kırıklığına uğratmıştı. Ne kadar da yanılmıştı.

Sarp şaşkındı. Biraz da korkmuştu. Ekin’i bu kadar kızdıracağını düşünememişti. Bu kadar olay çıkartmasını da anlayamıyordu. Kızmasını anlayabilirdi ama bu kadar aşırı tepki vermesini anlayamıyordu. Ekin ayağa kalkmış gitmeye hazırlanırken kolundan tutup gözlerinin içine bakarak konuştu:
“İnan bana anlattıklarımın hepsi doğruydu. Ben Teksoy Holding’in sahibi Orhan Teksoy’un oğluyum ve holdingin varisiyim. Hem... kainat güzeli olduğunu söylemene gerek yoktu,... ben zaten biliyordum.”

Ekin ayağa kalkıp gidecekken Sarp’ın kolunu tutmasıyla olduğu yere çakılmıştı. Gözlerinden ateşler saçacak kadar kızgındı. Sarp yine de gözlerinin içine bakarak konuşmuştu. O kadar içten konuşmuştu ki Ekin neredeyse dediklerine inanacaktı. Sonra söylediği son söz ve söylerken ki samimiyet Ekin’i hazırlıksız yakalamıştı. Yo, hala çok kızgındı ama nedense ilk kızgınlığından eser yoktu. Yine de kızgındı. “Bırak kolumu Sarp, yoksa olay çıkartırım” söylediği son söz oldu.
......
Sarp Ekin’in arkasından bakarken kalbinin acıdığını fark etti. Toplamda ancak birkaç saat görüştüğü birinin bu şekilde çekip gitmesi O’nu çok üzmüştü. Üzüntüden de ötesiydi bu. Kalbi sızlamaya başlamıştı. Bir kağıt kalem olsa çok iyi olurdu. Kalbi o kadar çok acıyordu ki ancak şarkı sözü yazmak sızısını azaltabilirdi. Zaten yürek parçalayacak kadar duygusal melodi kulaklarında yankılanıyordu. Eksik kalan sözlerdi, bir tek kağıt kalem olsa... “Alt tarafı bir yabancıydı” diye kendini telkin etmek istedi, dediklerine zerre kadar inanmayarak. Gayet iyi biliyordu ki Ekin bir yabancıdan çok ötesiydi ve Sarp düşünmeden konuşunca tüm şansını kaybetmişti.
......
Ekin uzaklaşırken gözlerinin dolmasına anlam verememişti. Kırılmıştı ama duyduğu sözlere mi yoksa o sözleri söyleyenin Sarp olmasına mı daha çok kırılmıştı, açıklaması zordu. Özel bir çaba sarf etmeden kolayca konuşabildiği biriydi ve Sarp kalbini kırmıştı. Gururuna dokunmuştu aşk oyunu teklifi. Ekin bu gidişle gerçek aşkı ancak oyun teklifi olarak görebileceğini düşündü. Uzun bir aradan sonra hayallerine bile koyamadığı şeyi fark etti; aşkı... Ailesini, yaşadıkları sıkıntıları düşünmekten her genç insanın yaptığı işi; aşkı düşünmeyi bile yapamadığını düşündü. Esen rüzgar ile ürperen Ekin kalbindeki burukluğu üzerinden atmayı diledi. “Kendimiz için bir şey yapmak, istediğimiz hayat için, bencilce...” Sarp’ın söyledikleri aklından geçerken önerisi sanki cazip görünmeye başlamıştı ama Ekin hemen bu düşünceleri aklından savuşturdu ve evin yolunu tuttu. Belki evdeki temizlik çılgınlığı yaşadıklarını unuttururdu.

0 yorum:

Template Designed by Douglas Bowman - Updated to Beta by: Blogger Team
Modified for 3-Column Layout by Hoctro