14 Kasım 2006 Salı

Hayat Bir Oyun - 25. Bölüm

Bölüm 25: Son Damla

“Ne olduğuna inanamayacaksın Serkan! Sarp’ın sonunda ne yapamaya çalıştığını anladım.” Serkan, Yelda’nın heyecanına kendini kaptırmaktan kaçamadı. O da merak ediyordu en yakın arkadaşının ne işler çevirdiğini. “Neymiş aklından geçenler?” diye sorduğunu Yelda duymadı bile. Anlatması için işaret beklemeye niyeti yoktu.

“Sarp’ın aklından geçen meğerse Ekin’e evlenme teklifi etmekmiş. Annem, kaybolan aile yadigârı yüzüğü fark etmeseydi anlamayacaktım. Abimin yaptığını görüyor musun? Ser verip sır vermedi. Gerçi hâlâ niye Antalya’ya gittiklerini anlamadım. Eğer niyeti romantik bir ortam yaratmaksa bunu İstanbul’da da yapabilirdi. Antalya’nın ne özelliği var ki?”

“Antalya mı?”

“Evet, tuhaf değil mi?”

“E.. evet, ço.. çok tuhaf! Şey... Yelda, benim kapatmam lazım. Seni daha sonra ararım. Görüşürüz hayatım.” Yelda suratına kapanan telefonun ardından şaşkınca bakakaldı.

......

Sarp’ın kalbi deli gibi atıyordu. Seneler önce çocuksu bir heyecan ile geleceğe yazdığı mektup gerçek aşkı bulmasıyla büyük önem kazanmıştı. O kadar heyecanlıydı ki Ekin’in “evet” dediğini duyamamıştı bile. Ekin’den cevap gelmediği düşüncesiyle iyice panikleyen genç adam kendince durumu kurtarmayı denedi.

“Yani... eğer hazır değilsen... hemen ce... cevap verme, tabi... be... ben beklerim.

Sa... sadece... Orada yazılanların doğru olduğunu bil.”

“Sarp!...”

“Biliyorum, biraz aceleye geldi diye düşünüyorsun ama inan bana, değil. Yani ben seni seviyorum. Sevmekten de öte, sana aşığım. İstersen...”

“Sarp!!!” Sarp ilk defa Ekin’in bir şeyler anlatmaya çalıştığını fark etti. Soran gözlerle Ekin’e baktığında sevinçten gözleri nemlenmiş gülümseyen bir yüz gördü. Ekin sessizce “Ben evet cevabını verdim bile” dedi. İstediği cevabı aldığını anladıktan sonra tüm benliğini saran sevinç Sarp’ı sarhoş etmişti. Diz çökmüş olduğunu fark edip ayağa kalktı, Ekin’e doğru bir adım attı ama sanki dokunsa tüm büyü bozulacak korkusuyla Ekin’e dokunamadı. Cevabın ne olduğunu düşününce sevinçle gülmeye başladı. En sonunda dayanamadı ve Ekin’e sarıldı.

Cevabını vermesine rağmen Sarp’tan bir tepki alamayınca oldukça şaşıran Ekin Sarp’ın tiradını duydukça gülümsemekten kendini alamadı. Düşlerine bile koymaya cesaret edemeyeceği kadar güzel bir evlilik teklifi almıştı ve defalarca evlilik üzerine konuşmuş olmalarına rağmen sevdiği adam önünde diz çökmüş “hayır” demesinden korkuyordu. Birkaç defa seslendikten sonra cevap verdiğini anlatabilmişti ama bu defa da Sarp’ın heyecanı Ekin’in mutluluğunu katlamaktaydı. Kendini hiç bu kadar özel hissetmemişti. Şaşkınlıktan ne yapacağını bilemeyen Sarp en sonunda sarılmayı akıl edebildiğinde Sarp’a sarılmayı ne kadar çok arzuladığını anladı. Evlenmeyi kabul ettiği adamın kolları bedenini sardığında ne kadar çok sevildiğini hissetmekteydi. İkisinin gözleri birleştiğinde ikisi de bir sonraki hareketin ne olacağını biliyormuşçasına yüzlerini birbirine yaklaştırmaya başladılar. Antalya’nın sıcağı bile etkisini kaybetmişti. Sadece iki aşığın birbirini isteyen bedenleri vardı ve iki çift dudakla isteği kandırmaya çalışıyorlardı.

......

Feryal Hanım evde dört dönüyordu. Orhan Bey ise eşini sakinleştirmeye çalışıyordu ama Feryal Hanım’ın sakinleşmeye niyeti yoktu.

“Bu evde bir tek ben mi Sarp’ın işi aceleye getirdiğini düşünüyorum?”

“Hanım, sen değil miydin evlilik hazırlıklarına başlamalarını söyleyen? Ekin yemeğe geldiği zaman konuştuklarımızı ne çabuk unuttun?”

“İyi de Orhan, onlar ikisinin arası açılmadan önceydi. Sarp’ın ne hale geldiğini bilmezmiş gibi konuşma!”

“İyi işte, araları düzelmiş ki evlenme teklifi yapıyor. Demek ki zamanında doğru düzgün teklif etmemiş. Kesin araları da bu sebepten açılmıştır. Bizim sıpa neyi doğru düzgün yaptı ki?”

“Orhan, sen beni dinlemiyor musun? Daha barışalı bir hafta olmuş. Ne bu acele?”

“Sen Sarp’ın mutlu olmasını istemiyor musun?” Feryal Hanım eşinin bu sorusuna şaşırdı, biraz da kızdı. “Ne demek şimdi bu? Tabii ki istiyorum.” derken gözlerinden ateş saçıyordu. Aynı kızgınlıkla “Benim istemediğim, oğlumun üzülmesi ve acı çekmesi. Geçen haftaya kadar da ne kadar acı çektiğini sen de gördün.” diye devam etti. Orhan Bey ise yapabileceği tek şeyi yaptı ve son söz olarak “Bırak da Sarp karar versin ne yapacağına. En son karıştığımızda neler olduğunu gördün.” diye cevap verdi.

“Eğer o kız oğlumu birazcık bile üzerse kimse bildiğimi okumaktan beni alıkoyamaz.” Orhan Bey karısının son sözü karşısında başını sallayarak dışarı çıktı.

......

Öpüşmeleri iyice kontrolden çıkmıştı. Ekin nefes almaya çalışırken Sarp’a “Evde çalışanlar var” dediğinde “Biz dışarı çıktığımızda onlar da gittiler” diye cevap verdi aynı tonda. İkisi de nefes nefeseydi. Sarp Ekin’in dudaklarına küçük öpücükler kondururken “İnanmazsan içeri girelim de gör” dedi gülümseyerek. Ekin “Tamam” deyip arkasını döndü ve eve doğru yürümeye çalıştı ama Sarp kolundan tutup Ekin’i kendine çekti. Ekin’in yüzüne iyice yaklaştı ve gözlerinin içine bakarak “O kadar kolay kaçamazsın” dedi ve Ekin’i kucakladı. Taşırken de Ekin’i öpmeye devam etti.

İçeri girdiklerinde yemek yedikleri masanın temizlendiğini etrafın toplandığını gördüler. Ekin, evin içinde kimsecikler olmamasına çok şaşırmıştı. Sarp’a dönüp “Nasıl?...” diye sordu.

“Çok kolay; catering firması ile anlaşıyorsun ve senin için her ayrıntıyı düşünüyorlar. Yazlığın güvenliğinden sorumlu olan kişilere de catering firmasından geleceklerini haber veriyorsun. Böylece birkaç telefonla aklını başından alan, gönlünü kaptırdığın kızı etkilemeyi başarıyorsun.” Sarp bir süre sadece Ekin’e bakmakla yetindi. Sonra kısık bir sesle “O kadar güzelsin ki gerçek olmamandan korkuyorum.” dedi.

“Gördüğün gibi ben gerçeğim ama asıl sen bir hayal olabilirsin. Eğer bir rüyaysan bu rüyadan uyanınca çok üzüleceğim.”

“Bu bir rüya değil, emin olabilirsin ve ben hayatımızı düşlediğin gibi yapmak için elimden geleni yapacağım. Sadece beni sevmekten vazgeçme. Senden tek isteğim bu...”

“Sen de beni sevmekten vazgeçmekten bahsetme.”

“Vazgeçmem mümkün değil aşkım.” Ve Ekin bu anı hiç unutmayacaktı. Sadece evlilik teklifi aldığı için değil, Sarp ona ilk defa “aşkım” diye hitap ettiği için de...

......

Kenan araba içinde beklemekten sıkılmıştı. Bir kez daha etrafta dolanmaya karar verdi. Cebindeki paketten bir sigara çıkardı bir gözüyle Teksoylar’ın evini keserken sigarasını yaktı. Dumanı üflerken çok yakın zamanda hayatına musallat olan uğursuzdan kurtulacağını düşünerek hayal kuruyordu. Aklından yaptığının mubah olduğunu geçiriyordu çünkü bu hem savaş hem de aşktı. Savaştı çünkü parasıyla her şeyi elde edeceğini zanneden bir züppeye karşıydı. Aşktı çünkü Ekin’i küçüklüğünden beri seviyordu ve bu sebepten de Ekin’i hak etmişti. Parmaklarının arasındaki sigaraya baktı. Tekrar yanına geldiği arabasına yaslanarak sigaranın kalanını içti.

......

“Uçağımız akşam 7:40’ta kalkıyor. Bu da demek oluyor ki beraber geçireceğimiz birkaç saat daha var. Ne yapmayı istersiniz müstakbel Ekin *Teksoy*? Yoksa Ekin *Serbest* Teksoy mu demeliydim?” Ekin denilenleri düşündükçe şekerleme yemek üzere olan haylaz çocuk gibi neşeleniyordu. Verdiği cevabın sonuçları üzerinde hiç düşünmemişti. Tek istediği sevdiği adamla koca bir ömrü beraber geçirmekti. Bu sebepten Teksoy mu, Serbest Teksoy mu olacağı sorusuna cevap vermedi.

“Bilmem, buraların yabancısı olduğuma göre sana uymam gerekli. Misafirini ağırlamak sana düşüyor.” Hayatı boyunca hiç yapmadığı bir işi yapıyordu; sevgilisiyle cilveleşiyordu. Kendisinin bunları yapabileceğini bile bilmiyordu ama bugün kendisi hakkında bilmediği çok şey öğrenmişti. Cilveleşebileceği de bunlardan biriydi.

“Hmm, demek misafirimi ağırlamam lazım. O zaman seçenekleri düşünelim. Bu sıcakta plaja gidip yüzebiliriz. Önümüzde yüzebileceğimiz koca yaz varken bunu yapmak ne kadar akıllıca olur, bilemiyorum.”

“Hem zaten yüzmek için uygun kıyafetlerimiz de yok.”

“Oh, haklısın. Kıyafetsiz yüzmeni istemem. Gerçi biraz düşününce bu fikir çok cazip gelmeye başladı ama...”

“Sarp!” Sarp’ın omzuna hafif bir yumruk attı Ekin. Sarp’ın söyledikleri yüzünün kızarmasına sebep olmuştu. Sarp kulağına “Yüzün kızarınca çok masum ve ... seksi görünüyorsun.” dedi. “Seksi” sözcüğü Ekin’in daha da fazla kızarmasına sebep oldu. Sarp birden ciddileşip “...ve ben seni tüm hallerinle seviyorum.” dedi. Ekin, Sarp’ın gözlerine baktığı anda ettiği her söze inandı. Konuşmadan, sadece bakışarak geçen bir süreden sonra sessizlik iki çift dudağı yine yan yana getirmişti. İkisi de karşı koyamıyordu bedenlerinin çekim kuvvetine. İki beden birer mıknatıs gibiydi ve birbirlerinden uzak durmaları için özel çaba harcamaları gerekiyordu.

Ekin kendini kanepede bulduğunda çok önceden kendine çizdiği o çizgiyi iyice geçmek üzere olduğunu fark etti. Gözlerini araladığında Sarp’ın tüm gerçeklikten kopmuş olduğunu gördü. Durmaları gerektiğini nasıl söyleyeceğini bilemediği için iyice gerildi. Sarp bunu sezmiş gibi gözlerini açtı ve bir bakıştan sonra boğazını temizledi ve “Bunun için çok vaktimiz olacak. Pişman olacağın bir şeyler yapmayalım istersen.” dedi. Ekin sessizce başını sallamakla yetindi.

......

Yelda annesiyle babasının yanına geldiğinde aklında Serkan’ın çok garip bir şekilde telefonu yüzüne kapaması vardı. Bu sebepten annesiyle babasının tartıştığı konunun abisi olduğunu son anda anlayabildi. Feryal Hanım hâlâ Sarp’ın Ekin yüzünden çok üzüleceğini söylüyordu.

“Anne, Sarp’ın Ekin olmadığı zaman ne kadar üzüldüğünü görmedin mi? Bence abim Ekin ile yakalayacağı mutluluk için senin korktuğun o riski göze alıyor. Bir şans versen ikisine?...” Feryal Hanım bir kızına bir eşine baktı ve “Sadece Sarp’ın çok üzülebileceğini söylüyorum. Bir gün gelir de dediklerim çıkarsa ‘demiştin’ dersiniz.” dedi.

Orhan Bey eşinin bu konuyu kafasına taktığını görünce Feryal Hanım’ın kafasını dağıtması için gece dışarı çıkmalarının iyi olacağını düşündü. “Feryal, senin bu konuyu kafana çok taktığın ortada. Kendince haklısın ama zor olsa da bu çocuğun büyüdüğünü kabul etmemiz lazım. Biz karşı çıksak bile bildiğini okuyacak. Sen de üzerine fazla gitmemeye bak. Hatta gel bu akşam bir yerlere eğlenmeye gidelim. Baş başa... Kafanı da dağıtmış olursun.” Feryal Hanım kocasına baktı ve birkaç saniye düşündükten sonra “peki” demekle yetindi.

......

Uçak havaalanına yaklaştığında ne Sarp ne de Ekin yüzlerindeki gülümsemeye engel olabiliyorlardı. Sarp saatine baktı ve “ Sekiz buçuğu biraz geçmiş. Görünen o ki rötar yapmayacağız. Vaktinde evde oluruz.”

“Geç kalacağımı söylemiştim, sorun çıkmaz. Gece yarısından önce evde olsam yeter.”

“Tüh ya, seni bütün gece yanımda tutma planımı uygulayamayacağım galiba.” derken Sarp gülümsüyordu.

“Rüyanda görürsün Sarp!” Sarp şakacıktan surat yaparak “Bu gidişle ancak öyle olacak gibi görünüyor.” diye karşılık verdi. Ekin’in buna tepkisi sadece gülerek Sarp’ın omzunu itmek oldu. Çocuklar gibi oynaşmaya devam eden çifti gören yaşlı bir çift gülümseyerek birbirlerine baktılar ve kadın olanı “Ne kadar da yakışıyorlar.” dedi. Erkek “Biz de gençliğimizde bu ikisi kadar yakışıyorduk hanım. Hâlâ da yakışıyoruz.” diye eşine karşılık verdi. Karısı sessizce güldü ve “Sen öyle diyorsan...” dedi.

......

Beklemekten sıkılan Kenan çökmekte olan karanlığa kendini attı. Sokağı bir-iki kolaçan etti. Kimseyi görmeyince Teksoylar’ın malikanesini çevreleyen bahçe duvarının en gözden ırak olan tarafına gitti ve üzerinde bahçeye süzüldü.

......

Bütün günü beraber geçirmiş gibi değil de yıllardır görüşememiş gibi birbirine sarılmış olan Ekin ile Sarp takside sessizce eve varmayı bekliyorlardı. O sırada Sarp’ın telefonu çaldı.

“Alo! Abi!” Yelda’nın sesi oldukça telaşlı geliyordu. Yelda’nın sesindeki telaşı sezen Sarp panikle “Yelda? Ne var? Ne oldu?” diye art arda sordu.

“Abi, derhal buraya gelmeniz lazım.”

Ekin merak ve kaygı dolu gözlerle Sarp’a bakıyordu. Sarp “Arayan Yelda’ydı. Hemen eve gelmemizi söyledi.” diye açıklama yaptı.

“Niye? Ne olmuş?”

“Bilmiyorum. Telefonda olmaz, dedi.” Sarp ile Ekin’in neşesi kaybolmuş, yerini kaygı ve meraka bırakmıştı.

......

Taksiyle evin bahçe kapısından içeri girdiklerinde Yelda’yı güvenlik görevlileri ve Kenan ile birlikte Sarp’ın arabasının yanında gördüler. Taksinin ücretini ödeyen Sarp hızla araçtan indi ve arabasının yanındaki kalabalığın yanına gitti. Ekin de hemen arkasından Sarp’ın yanına geldi.

İlk konuşan Yelda oldu. “Abi, bu adamı senin arabanın yanında elinde alet takımıyla yakalamış güvenlik.” dediğinde hiç konuşmayan Kenan’ın gözlerindeki nefret ateşi daha da arttı. İki yanında duran güvenlik görevlisine rağmen Sarp’a hamle yapmaya çalıştığında güvenlik görevlileri atik davranıp Kenan’ı iki kolundan kıskıvrak yakaladı. Bu Kenan’ı daha da çileden çıkardı ama hâlâ konuşmuyordu. Sadece tıslamaya benzer sesler çıkarıyordu.

Bu olanları anlamaya çalışan Ekin büyük hayal kırıklığı yaşıyordu. Kenan’ın önünde duran alet çantası ve yarı açık duran sürücü kapısı her şeyi açıklıyordu. Ekin tüm mantığını zorlamasına rağmen Kenan’ın sevdiği adamın arabasını sabote etmeye kalkışmasını anlayamıyordu. Her şeyi anlayabilirdi. Düşmanca tavırları, agresif davranışları hatta Sarp’tan nefret etmesini ama bu?... Bu, Ekin’in anlayabileceği bir davranış değildi. Boğuk bir sesle “Neden?” diye sordu. Sorusunu sorduktan sonra da nemlenmiş olan gözlerini Kenan’a dikti. Bakışlarında hayal kırıklığı kadar nefret de vardı. Aynı zamanda arkadaşı hatta dostu bildiği birini hiç tanıyamamış olmanın hüznü de okunuyordu buğulanmış gözlerinde.

Kenan, Ekin’in sorusuna “Nedeni açık değil mi?” diyerek başka bir soruyla cevap verdi.

“Sarp’ı...” devamını getirmekte zorlanıyordu ama yine de devam etti. “Sarp’ı öldürünce seni seveceğimi mi sanıyordun?”

“Bu züppe aklını çelmeseydi...” Sarp daha fazla dayanamadı ve “Yeter artık! Benden nefret etmeni filan anlarım ama aklını çeldiğimi söyleyerek Ekin’e hakaret etmene izin veremem. Ekin aptal biri değil. İyi ile kötüyü ayırabilecek oldukça zeki bir kız.” diyerek Kenan’ın sözünü kesti.

“Ben onu senelerdir seviyorum. Ekin’i senden daha çok hak ettim.”

“Anlamıyorsun, değil mi? Aşk ve sevgi hak-hukuk dinleyen kavramlar değil. Belki sen onun sevgisini benden daha çok hak ettin ama onun sevgisini kazanan şanslı ben oldum. Bunu anla artık. Ben Ekin’i seviyorum ve ne şanslıyım ki o da beni seviyor.”

“Bu iş daha bitmedi.” Kenan ile Sarp arasında geçen söz düellosunu seyreden Ekin, Kenan’ın son tehdidi karşısında iyice çileden çıktı.

“Anla artık! Bu iş buradan da önce daha başlamadan bitti. Sana daha nasıl anlatacağım bunu? Zorla seni sevmemi sağlayamazsın. Sarp’ı sevmek de konu değil. Ben seni sev-mi-yo-rum. Burada yaptığının cinayete teşebbüs olduğunun farkında mısın?” Sarp Ekin’in söylediğiyle bu işin polislik bir olay olduğunu fark etti ve Yelda’ya dönüp “Polise haber verdiniz mi?” diye sordu.

“Hayır, abi, henüz polisi aramadık.” Sarp Ekin’i kenara çekip ne yapacakları hakkında konuştuktan sonra tekrar Kenan’a döndü.

“Bak Kenan, bu yaptığın bardağı taşıran son damla oldu. Suçüstü yakalandın. Sana bir seçenek sunuyoruz. Ya buralardan gideceksin ve bir daha karşımıza çıkmayacaksın ya da haneye tecavüz, sabotaj ve cinayete teşebbüs suçlarından yargılanıp ceza alman için elimden geleni yapacağım. Seçim senin…”

......

Ekin titriyordu. Sinirleri boşalmıştı. Yapabildiği tek şey Sarp’a sarılmaktı. Sarp onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Bir süre sonra Ekin sakinleşmeye başlamıştı. Sarp’ın sesi Ekin’e her şeyin iyi olacağı hissini veriyordu. Yelda elinde bir bardak su ile Ekin’in yanına geldiğinde Ekin çok daha sakinleşmişti. “Her şey bitti, Ekin. O adam bir daha sizi rahatsız edemeyecek işte.” derken elindeki bardağı Ekin’e verdi. Suyu içen Ekin, Sarp’a baktı ve “Şimdi senden bir şey isteyeceğim ama sakın karşı çıkma.”

“Karşı çıkmam, merak etme aşkım.”

“Yasemin’le konuşmak istiyorum.” Tüm istekler arasında Sarp’ın beklediği en son şey buydu herhâlde. Sarp’ın verdiği söze rağmen karşı çıkacağını hisseden Ekin konuşmaya devam etti.

“Lütfen Sarp. Onun da Kenan gibi biri olmasından korkuyorum. Bizden nefret etmesini istemiyorum.” Sevdiği kadının gözlerindeki acıyı gören Sarp karşı koyamadı ve “Tamam canım, konuşuruz.”

“Hemen, Sarp. Bu gece...” Sarp buna da karşı koyamadı ve “peki” dedi sessizce.

Sarp önce Yasemin’i aradı ve Ekin ile birlikte onu görmek istediklerini anlattı. Sarp ile bir daha görüşeceğini ummayan Yasemin için bu istek büyük bir sürpriz olmuştu. Ortaköy’de olduğunu söyleyen Yasemin ile orada buluşmaya karar verildikten sonra Sarp bir de taksi çağırmak için telefon etti. Kenan’ın arabalara neler yapmış olduğundan emin olamadıkları için en güvenlisinin taksi ile gitmek olduğuna karar vermişlerdi. Taksinin gelmesini beklerken Sarp Ekin’in çenesine hafifçe dokunup kendisine bakmasını sağladı.

“Ekin... 25 Haziran 2006 tarihini hep güzel bir gün olarak hatırlamanı istiyorum. Hatta isterim ki hayatının en mutlu günlerinden biri olarak aklında yer etsin.”

“Hayatımın en mutlu günlerinden biri, merak etme. Kenan’ın yaptıklarına rağmen...” Sarp Ekin’i kendine doğru çekip dudaklarına küçük bir buse kondurdu.

......

Yasemin yan yana görmeyi istemediği iki kişiyi karşısında gördüğünde sandığının aksine canının o kadar sıkılmadığını fark etti. Sadece Sarp’ın aşağılamasını hatırladıkça böğrüne yumruk yemiş gibi oluyordu. O utanç dışında bir şeyler hissetmiyordu.

Ekin arka plandaki Ortaköy Camisine bakarak söylemek istediklerini kafasında tasarladıktan sonra bakışlarını Yasemin’e çevirdi.

“Yasemin, eminim niye seninle konuşmak istediğimizi merak ediyorsun.” Onay beklemeden devam etti.

“Bu akşam olan bir olaydan sonra aramızda olabilecek kırgınlığı kaldırmak, hiç olmazsa azaltmak istedim. Benden veya Sarp’tan nefret etmeni istemiyorum.” Sarp bu noktada devreye girmesinin uygun olacağını düşündü.

“Son görüşmemizde sana çok kaba davrandım. İşlerin o noktaya gelmesini istemezdim. Umarım eskide kalan arkadaşlığımız aramızda yaşananları unutturmasa bile uzak tatsız bir anı haline getirir. O gün o sözleri sadece Ekin’i sevdiğimi ispatlamak için söyledim ama haddimi aştım. Özür dilerim.” Yasemin ne diyeceğini bilemiyordu. Tanrı biliyordu ya yaptıklarından sonra böylesine güzel davranılmayı hak etmemişti. Gülümseyerek “Çok teşekkür ederim ama asıl özür dilemesi gereken benim. Buraya gelip zeytin dalı uzatmanız çok ince bir davranış. Hak etmemiş olduğum halde...”

......

Çok güzel başlayan gün çok tatsız bir olayla bölünmüştü ama sonra yine tatlıya bağlanmıştı. Ekin yine gülümsemeye başlamıştı ve Ekin’in gülümsemesi Sarp’ın gülümsemesi için yeterli oluyordu. Ortaköy’deki kalabalık içinde boğaza doğru bakarken Sarp kolunu Ekin’in omzuna attığında Ekin de başını Sarp’a yasladı. Sarp boğaz havasını içine çektikten sonra saatine baktı ve gülümseyerek “İki dakika içinde seni eve ışınlamazsak evdekilere verdiğin sözü tutmamış olacaksın.” dedi.

“Hı? Saat gece yarısı mı olmuş? Ne çabuk? Eh, ne yapalım, artık gece yarısından önce evde olmam için çok geç. Bir kere de Kurti yerine ben sorumsuz evlat olayım. Ayrıca çok merak ediyorlarsa telefon ederler.”

“Ekin Hanım, dikkatli olun. Bu söyledikleriniz hiç de hayra alamet değil.” İkisi de güldüler. Sarp tekrar saatine baktı ve “Maalesef artık ışınlanmak da işe yaramaz. Zaman makinesi bulmak lazım ama bu saatte nöbetçi zaman makinesi mağazası bulmamız zor.” diye şakalaştı Ekin’le. Sonra ciddileşip “Bugün olan küçük aksiliğe rağmen hayatımın en mutlu günüydü Ekin. Umarım bir gün sen de benim gibi düşünürsün.” diye konuştu.

“Bir gün değil, Sarp. Bugün, şu anda 25 Haziran önemli günlerden biri oldu.” Sarp Ekin’in saçlarını parmaklarıyla geriye attı. Başını eğip Ekin’in saçlarını koklarken Ekin konuşmaya devam etti.

“Ee, Sarp? Evlenmeye karar verdik, başımıza bela olanlardan da kurtulduk. Şimdi sırada ne var?”

0 yorum:

Template Designed by Douglas Bowman - Updated to Beta by: Blogger Team
Modified for 3-Column Layout by Hoctro