13 Kasım 2006 Pazartesi

Hayat Bir Oyun - 10. Bölüm

Bölüm 10: Keşif

Orhan Bey’in zamanlaması bundan daha kötü olamazdı. İkisi de yeni keşfettikleri duyguları karşı tarafa göstermek üzereyken gelen sesle içindeki bulundukları trans halinden çıkmışlardı.
“Saklan Ekin. Şimdi babamla karşılaşman için doğru zaman değil. Ben O’nu bahçeden uzaklaştırdığımda sen de kaçarsın. Babamla bu şekilde karşılaşman iyi olmaz.” diye hızlıca konuştu Sarp. Ekin de hemen Orhan Bey’in göremeyeceği bir yere saklandı ama eğer Orhan Bey Sarp’ın olduğu yere gelirse Ekin’in de orada olduğunu görmesi olasıydı. Sarp da bunu düşünmüş olacaktı ki babasına doğru yürümeye başladı.
“Benim baba, merak edilecek bir şey yok.”
“Sarp? Gecenin bu saatinde ne işin var burada?”
“Uzun hikaye baba.”
“Başka biri daha var gibi geldi bana. Konuşmalar da duyuluyordu.”
“Telefonda Ekin’le konuşuyordum. Onu duymuşsundur.”
“Niye buradasın?” Sarp derin bir nefes aldı. Babasının duyduğu sesler veya gördükleri konusundan uzaklaşmak için Berna’nın başına gelenleri anlatması gerekiyordu. Zaten babasının olanlardan haberi mutlaka olurdu. En iyisi Sarp’ın bunu anlatması olacaktı. Sarp bu düşünceyle babasıyla birlikte içeri girdi.
......
Ekin tam olarak niye saklandığını anlamasa da Sarp’ın isteğiyle saklanmıştı. İyi de Sarp niye babasına ikisinin de bahçede olduklarını söylemekten kaçınmıştı? Gerçi babasıyla karşılaşması için uygun zaman olmadığını söylemişti ama niye? Acaba babasıyla tanıştırmak istememesinin sebebi başka bir şey olabilir miydi? Sarp belki de Ekin’i babasıyla tanıştırmanın hata olduğunu düşünüyordu. Baba-oğul gözden kaybolunca Ekin de hayatında gördüğü en büyük ve en güzel evin bahçesinden sessizce uzaklaştı. Dışarı çıkınca da geri dönüp son bir defa daha eve baktı. Kendi kendine boşuna kuruntu yaptığını söylüyordu ama iç güvensizlikleri tam mesai yapmaya başlamıştı. Acaba Sarp tüm söylediklerine rağmen Yasemin’in öpüşünden iddia ettiği şekilde etkilenmemiş miydi? Sarp’a inanmak istiyordu ama Sarp kendisi söylemişti, Yasemin O’nun ilk aşkıydı ve Ekin ilk aşk karşısında ne kadar şansı olduğundan emin değildi. Yasemin, kesin çok güzel bir kadındı ve varlıklı bir aileden geliyordu. Ekin’in böyle biri karşısında şansı ne olabilirdi ki?
......
Orhan Bey bu kadarını da duymayı beklemiyordu. Düşündükçe oğlunun niye o bahçeye geldiğini anlıyordu. Suçluluk duygusuyla kendisine daha fazla acı çektirmek için nişandan kaçtığı yere gelmişti. Ancak Orhan Bey’in dikkatinden Sarp’ın ruh halinin artık çok kötü olmadığı kaçmadı. Belli ki Ekin ile konuşması işe yaramıştı.
“Böyle bir zamanda Ekin’le konuşman iyi olmuş. Eşinle dertlerini paylaşmazsan evliliğin yürümesi zordur oğlum. Bu kızın seni adam ettiği belli. Suçluluk duygusundan seni kurtarmış ya bir kere daha gözüme girdi.”
“Bir kere daha?..”
“Ne sandın eşşek sıpası? Oğlumun evleneceği kızın kim olduğunu araştırmayacağımı mı sandın? Ekin’in kim olduğunu soruşturdum ve ne yalan söyleyeyim kedi olalı bir fare tuttun. Bütün duyduklarım kızın dört dörtlük olduğu yönündeydi.”
“Bana güvenmiyorsun hala demek?”
“Ulan bunun güvenle ne alakası var? Her anne-baba çocuklarının evleneceği kişiyi kendi çaplarında soruşturur. Kız istemek gibi bu da adettendir. Sakın Ekin’in babası İsmet Bey’in de seni soruşturmadığını sanma. Şu ana kadar yapmadıysa bile bundan sonra yapacaktır.”
“Aslında soruşturmuş...”
“Hiç şaşırmadım. Hala Ekin ile görüştüğüne göre pek bir sorun çıkmamış anlaşılan.”
“Aslında gelip bana gözdağı verdi. Kızıyla gönül eğlendirmek gibi bir niyetim varsa vazgeçmemi söyledi.”
“Ee, Sarp Efendi, geçmişinin gölgesi peşini bırakmıyor. İnsanların güvenini kazanmak zorundasın. Zamanında gününü gün ederken onların unutulacağını sanmadın, değil mi? Şu işi de uzatmayalım ayrıca. Berna, inşallah iyileşecek. Ayıp olmasın diye iyileşmesini bekleyelim ve sonra Ekin’i istemeye gideriz.” Sarp Ekin’le arasında neler olduğu açıklık kazanmadığı için bu öneri karşısında huzursuzca yerinde kıpırdandı ama işi uzatmamak için “hıhı” demekle yetindi.
“Neyse, geç oldu. Ben yatıyorum. Sen burada kalacaksın, değil mi?”
“Bilmiyorum...”
“Kal bu gece. Bu saatten sonra gitme.” Sarp saatine bakıp biraz düşündükten sonra babasının teklifini kabul etmeye karar verdi.
“Peki baba. Hem yarın sabah annemi de görmüş olurum. Sana iyi geceler, ben biraz daha oturacağım.”
“İyi geceler.”
......
“Sana bir teklifim var. Umarım yanlış anlamazsın.”
“Ne olduğuna bağlı? Umarım benim gibi bir kıza ahlaksız tekliflerde bulunmazsın, Serkan Abi...”
“Bakıyorum kendine geliyorsun. Bu iyi. Teklifim bazılarına ahlaksız gelebilir belki, bilemiyorum. Şaka bir yana, oraya gitmek istemediğini söyledin. Arabanın anahtarlarını bana verirsen senin için gider arabanı alırım ve buraya getiririm. Arabanın yedek anahtarları vardır, onları kullanırsın ben sana anahtarları verene kadar.” Yelda arabasının olduğu yeri hatırlayınca kısa süreli de olsa yerine gelen neşesini kaybetti. Hala oraya gitmeye can atmıyordu. Serkan’a şaka yollu takılması da yaşadığı travmayı unutma yöntemiydi.
“Gerçekten bunu yapar mısın?”
“Tabii ki!”
“Teşekkür ederim.” derken anahtarları Serkan’a uzattı. Sonra birbirlerine iyi geceler dilediler ve ayrıldılar. Serkan geldikleri taksiye atlayıp Yelda’nın arabasını almak için Selim’in evinin olduğu yere gitti.
......

Sarp, babası kendisine iyi geceler diledikten sonra elinde kahvesi düşüncelere dalmıştı ki birinin eve girdiğini duydu. Bu saatte dışarıda olabilecek bir kişi vardı ve bu sebepten gelenin Yelda olup olmadığını anlamak için oturduğu yerden kalktı. Yelda bir anda karşısına dikilen ağabeyini görünce doğal olarak korktu.
“Abi! Ne yapmaya çalışıyorsun? Beni kalp krizinden öteki dünyaya yollayıp Teksoylar’ın tek varisi olmaya mı karar verdin?”
“Özür dilerim. Amacım seni korkutmak değildi. Birinin içeri girdiğini duyunca kim olduğunu merak ettim.”
“Sakın yanlış anlama, burada olmandan rahatsız olduğumdan değil ama ne işin var gecenin bu saatinde burada?”
“Uzun hikaye...”
“Bu gece uyku uyuyabileceğimi hiç sanmıyorum. O yüzden hemen konuşmaya başla!...”
Sesindeki buyurgan tavrın sadece şaka amaçlı olduğunu abisinin anladığını biliyordu Yelda. Bunu onaylarcasına Sarp Berna’nın intiharını bir kere de Yelda’ya anlattı.
“Vay be! Demek sadece ben değilmişim geçmiş hatalarıyla yüzleşen.”
“Sadece sen değilmişsin?” Sarp’ın bu sorusu Yelda’ya ağzından bir şeyler kaçırdığını anlattı. Yelda soruyu geçiştirmek istiyordu ama Sarp’ın yüzündeki ifade bunun pek de mümkün olmayacağını anlatıyordu.
“Uykun gelmediyse benim de uzun bir hikayem var.”
“Seni dinliyorum Yelda. Hem de can kulağıyla...” Yelda derin bir nefes aldı. Bu anlatacaklarının hiçbir kısmını ağabeyinin beğeneceğini sanmıyordu. Konuşmaya başlaması geciktikçe Sarp’ın dikkatinin kendisi üzerine daha da odaklandığını biliyordu. Bu da olanları tüm gerçekliğiyle anlatmasından başka bir yolu olmadığını gösteriyordu. Sarp merakla bakmaya devam ederken Yelda olanları anlatmaya başladı. Yelda anlattıkça Sarp’ın yüzü meraklıdan şaşkına, şaşkından korku doluya geçti. En sonunda da düşünceli bir bakış oturdu yüzüne.
“Yani benim kanka senin hayatını kurtardı bir anlamda?” Yelda başını sallamakla yetindi.
“Aslan kankam be!” diye bir tepkiyle rahatlar gibi oldu Yelda ama “...iyi de Serkan’ın orada ne işi vardı?” şeklinde kaçınılmaz soru sorulunca rahatlaması kayboldu. Bir de Serkan’ı anlatması gerekecekti ki kendisi bile tam olarak olanları anlamıyordu.
“Bize geliyormuş ki beni arabayla çıkarken görmüş. İçine doğmuş olacak herhalde beni takip etmiş. Görüştüğüm kişiyi görünce de evin karşısında beklemeye karar vermiş.” Bu anlattıkları gerçek sayılırdı. Daha kendisi bile Serkan’ın gelmesindeki duygusal motifi sindirmekte zorlanırken bunu Sarp’a anlatmak akılcı olmazdı. Ancak bu konu üzerinde konuşmaya devam ederlerse cevaplamaktan kaçınacağı birçok soruyu cevaplamak zorunda kalabilirdi. Derhal Yelda’nın konuyu değiştirmesi gerekiyordu.
“Ekin ile ne zaman tanışacağız?” Sarp’ın yüzündeki değişiklikten sorunun işe yaradığını anlamıştı Yelda. Ekin’in adını duyar duymaz Sarp’ın bakışları değişmişti. Bir anda üzerindeki uyuşukluk kalkmıştı sanki.
“En kısa zamanda tanışırsınız.”
“Yalnız bu akşam senin yanına gelmemesine şaşırdım. Yani seni bu kadar etkileyen bir olaydan sonra hemen yanında olacağını düşünürdüm.” Sarp bilinçli olarak Ekin’in gelişini anlatmamıştı ama bu söz üzerine Ekin’in yanında olduğunu açıklamak durumunda hissetti.
“Ancak babama söyleme. Şartların düzgün olmadığını düşünüp Ekin’e saklanmasını söyledim. Biz babamla evin içine girince bahçeden sıvıştı.”
“Niye şartlar uygun değilmiş? Babamla içeri girdikten sonra aramadın mı kızı?”
“Bilmem, yani yanlış zamanlama gibi geldi. Sence değil mi?”
“Bana biraz anlamsız bir kuruntu gibi geldi. Peki sen O’nu aradın mı daha sonra?”
“Yoo, fırsat olmadı ki... Babam yattıktan biraz sonra sen geldin.”
“Off abi! Ne duruyorsun, arasana... Ben odama gidiyorum. Aşkınla seni baş başa bırakayım.” Yelda gülümsüyordu Sarp’a. Telefon etme lafı geçtiğinden beri Sarp Ekin’in sesini duymak için can atıyordu. Bu sebeple Yelda’ya iyi geceler diledikten sonra Ekin’i aradı.
“Uyumamıştın umarım.”
“Uyumadım da hayrola? Bir durum mu var?”
“Babamın harika zamanlamasıyla konuşmamız yarıda kalınca ve daha da önemlisi seni orada bir başına bırakınca bir arayıp sesini duyayım dedim. Gerçi Yelda’ya göre seni saklayarak saçma sapan bir iş yapmışım.”
“İşin açıkçası niye öyle davrandığını ben de pek anlayamadım.”
“Hadi ya, demek sen de saçma buldun.”
“Saçma değil de...” Saçma yerine başka bir tanımlama bulmaya çalışırken Sarp o şekilde davranma gerekçesini açıklamaya çalıştı.
“Galiba ebeveynlerine kız arkadaşıyla yakalanan ergenlik çağındaki bir genç gibi hareket ettim. Kusura bakma, o anki ruh haliyle biraz panikledim galiba. Yakalanma psikolojisi filan...” Ekin biraz rahatlamıştı. Belki de Sarp’ın o yaptığının Yasemin’le alakası yoktu. Yine de emin olamıyordu. Sarp ise kısa süreli suskunluktan sonra devam etti: “Ekin, yakalanma psikolojisi deyince babamın gelmesinden hemen önce yapmaya çok yaklaştığım hareketi bir anlık zayıflık olarak algılama sakın.” Açıkça olmasa bile Ekin’in korkularının yersiz olduğunu söylemişti Sarp ve Ekin kendini çok daha iyi hissediyordu.
“İyice geç oldu. Yarın erken kalkacaksın. İyi geceler Ekin. Seni s...” Sarp kendini son anda tuttu. Dilinden kaçırmak üzere olduğu sözün ne olduğunu fark etmesiyle kendini toparlaması bir oldu. “...yani seni, sanırım, yarın görürüm, değil mi?”
“İş çıkışı biraz vaktim olacak galiba. Ay, sahi yarın akşama Hacı Teyze yemeğe gelecek. Annem davet etmiş, evde olup anneme yardım etmem lazım. Sen de yemeğe gelsene. Hem babamla da tanışırsın.”
“Emin misin? Yani uygun kaçar mı benim de yemeğe katılmam. Davetsiz olarak yani...”
“Ben davet ediyorum ya. Unutma bizimkiler seni damat adayları olarak görüyorlar. Hem, dedim ya, babamla da tanışırsın.”
“Şey, aslında biz babanla tanıştık. ‘Kızımla gönül eğlendirmek niyetindeysen vazgeç’ demek için gelmişti bizim bara. Şaka bir yana, galiba beni soruşturmuş biraz, geldi biz de konuştuk. İşin gerçeği, sen Kenan’la konuşmak için dışarıdayken sana ulaşmaya çalışma amacım babanın, hakkımda ne düşündüğünü öğrenmeni istemekti.”
“Babam bana bir şey demedi. Gerçi konuşmaya fırsat olmadı. Bu durumda davetim daha kesinleşti. ‘Uzak dur kızımdan yoksa kırarım bacaklarını’ demediğine göre sana laf etmeyecek demektir. Gelecek misin yemeğe?”
“Yeter ki sen iste...”
“İyi geceler...”
“İyi geceler...”

0 yorum:

Template Designed by Douglas Bowman - Updated to Beta by: Blogger Team
Modified for 3-Column Layout by Hoctro