13 Kasım 2006 Pazartesi

Hayat Bir Oyun - 15. Bölüm

Bölüm 15: Kesişen Dünyalar

Sarp’ın aklından yemeği Ekin ile dışarı da yemek geçiyordu ama ev ahalisinin kendisini bu kadar beklemiş olması karşısında orada kalmanın daha doğru olacağına karar verdi. Zaten Ekin de kalmak ister gibi bakıyordu. “Peki” dediğinde Ekin’in yüzündeki mutluluğu görmek Sarp’a yetmişti.

Yemeğe oturulduğunda Sarp farklı bir dünyaya adım attığının farkında bile değildi. İsmet Bey ile kısa süreli karşılaşmasını saymazsa Ekin’in ailesi hakkında birinci elden bir bilgiye sahip değildi. Ekin babasından, annesinden abisinden ve abisinin ailesinden bahsetmişti ama hepsi ikinci elden bilgilerdi. Sorular soruluyordu ve Sarp soruları cevaplıyordu ama Sarp’ın dikkati daha çok Ekin’in ailesiyle olan iletişimindeydi. Farklı bir hava vardı bu ailede. Sarp ne isim koyacağını bilemediğinden sadece farklı olarak tanımlıyordu. Belki sorulardan nefes alabilse daha bir üzerinde düşünecek ve farklı sonuçlara ulaşacaktı ama karşısında meraklı gözler vardı. Serbest ailesi Sarp için ne kadar farklıysa Sarp da Serbest ailesi için farklı biriydi. Farklı olan merak edilirdi. Onlar da Sarp’ın nasıl biri olduğunu merak ediyorlardı.

Ekin ilgiyle Sarp’ı izliyordu. Ağzından çıkan her sözcüğü dikkatle dinliyordu. Sarp’ın anlattığı her şeyi zaten biliyordu ama bazen söylediği küçük bir söz dikkatini çekiyor ve şaşırıyordu. Sanki Sarp’ı yeniden tanıyordu. Sanki birine aşık olmuştu ve aşık olduğu insanın ne kadar doğru biri olduğunu yeni keşfediyordu. Yalnız olsalar Sarp’a sarılır ve her şey için teşekkür ederdi ama şu an ailesi ve Sarp’la birlikte yemekteydiler ve Ekin’in bunu yapması uygun olmazdı. Ekin bunu kendine telkin etmek zorunda kalıyordu çünkü hatırlatmazsa herkesi şaşırtacak bir harekette bulunabilirdi.

Konuşmalar devam ettikçe Ekin’in dikkatini Sarp’ın tüm akşamdır soruları cevapladığı çekti. Sarp belli etmiyordu ama bu durumdan rahatsız olmuş olması muhtemeldi. Ailesi kendini kaptırmış sordukça soruyordu. “Baba, anne! Sarp’ı yemeğe çağırdığınızı sanıyordum, sorguya değil.” diye olaya müdahale etti. Sanki bu müdahale herkesi kendine getirmiş gibiydi.

Kurtuluş da sanki bunu bekliyor gibiydi. Aklından nice planlar geçiyordu ama babasıyla annesi bütün yemek boyunca Kurtuluş’a fırsat vermemişlerdi. Bir-iki defa söze karışmayı denemişti ama babasının ikazıyla susmak zorunda kalmıştı. Eğer Ekin olmasa belki de koca gece boyunca hiç şans yakalayamayacaktı.
“Evet, yani bu kadar da olmaz ki baba. Eniştem yemeğini bile doğru düzgün yiyemedi.”
“Yok canım, yedim. Gayet de güzel olmuş. Ellerinize sağlık.” diye söze karıştı Sarp. Gerçekten de çok soruya cevap vermişti ama Kurti’nin dediği kadar büyük bir durum oluşmamıştı.
“Afiyet olsun evladım. Kusura bakma, başlayınca ipin ucunu kaçırdık galiba. Amacımız seni sorgulamak değildi.” Gülser Hanım kendini kötü hissetmişti. Misafiri damadı bile olsa yemeğe çağırdıkları kişiyi bir anlamda sorgulamaya başlamışlardı.
“Estağfurullah, sorgulamak olduğunu düşünmedim zaten. Hem kim olsa merak eder.” Sarp gerçekten de sorgulanmak amacıyla yemeğe davet edilmediğini biliyordu. Soruların sorulma tarzından bunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirdi. Hem yemekler de gerçekten lezzetliydi. Belliydi ki tüm hünerler konuşturulmuştu.

Kurtuluş yemeklerin yenildiğini görünce evin kadınlarını en azından Sarp’ın yanından uzaklaştırmak için iyi bir fırsat yakaladığını düşündü. Eğer kadınlar sofrayı toplamak, bulaşıklarla uğraşmak ve çay ya da kahve yapmak gibi işlerle uğraşırlarsa Kurtuluş’un Sarp’la muhabbet etme şansı daha çok olurdu. Babası biraz sorun yaratabilirdi ama babasının da bir çaresini bulurdu.
“Ekin! Yemeyi bitirdiyse herkes masayı toplamaya başlayın. Biz de burada eniştemle muhabbet edelim bu arada.”
“Tamam Kurti, senin demenle bu işleri yapmıyoruz herhalde.”
“Aşk olsun! Kırdın kalbimi şimdi. Bak enişte dikkatli ol, bu kız hep böyle asabidir.” Sarp sadece gülmekle yetindi. Aklına tanışmalarına sebep olan olay geldi bir anda. Sarp Ekin’in ne kadar asabi olabileceğini biliyordu ama aynı zamanda ne kadar sevecen olabileceğini de...
......
Teksoylar’ın evinde sadece Orhan Bey ile Feryal Hanım bulunuyordu. Karı-koca yalnız yemek yiyeceklerdi. Orhan Bey Feryal Hanım’a baktıktan sonra başını iki yana salladı. Kocasının yaptığını gören Feryal Hanım merak etmişti bu hareketin nedenini. “Ne oldu Orhan?” diye sorduğunda Orhan Bey birkaç saniye cevap vermedi. Sanki aklında olanı nasıl söyleyeceğini tartıyordu. “Kaldık mı yalnız başımıza Feryal?” diye söze başladı. “Çocuklar da yok. Yelda Serkan’la çıkmış. Sarp desen neredeyse sene oldu yok. Bir gün Yelda’nın çekip gideceğini düşünürken Sarp gitti. O kızgınlıkla fark etmedim ne kadar yalnız kaldığımızı ama Yelda geldikten sonra daha iyi anladım eksikliklerini.” diye sözüne devam etti.

Sanki susma sırası Feryal Hanım’a gelmişti. Orhan Bey’in söylediklerini düşünüyordu. Sarp gittikten sonra olanları dert etmekten O da yalnızlıklarını fark etmemişti. Aylarca yalnız yaşamışlardı. Zor günlerdi ama şimdiki gibi üzerinde hiç düşünmemişti yalnız olduklarını. Sadece Sarp için endişelenmişti. Aklından hep oğluyla kocasının arasının nasıl düzeltilebileceğini düşünmüştü. Yalnız kaldıklarını değil.
“Sarp yemeğe gelince ikisi de buradaydı, Orhan. Çok güzel bir geceydi. İkisi de büyüdü ama hala büyüdüklerini kabullenmek zor geliyor. Büyümelerini istedik ama şimdi de büyümemiş olmalarını diliyorum.” İçindekileri döküyordu Feryal Hanım. Belki de hiç yapmamış olduğu bir şeyi yapıyordu. Sarp evlenmemek için evden ayrılmayı göze almıştı ama evlenme isteği yeniden görüşmelerine sebep olmuştu. İroni bu olsa gerekti. Annelik içgüdüsü Yelda’nın da yakında evlenmeyi isteyeceğini söylüyordu. O zaman ne olacaktı? Ya Sarp? Acaba evlenince gelip baba evinde kalır mıydılar?

Orhan Bey kasvetli havayı dağıtmak için konuyu değiştirmek için “Sarp da nerede kaldı?” diye sordu. “Buraya gelmeyecek miydi?” diye devam etti. Feryal Hanım kocasının sorularıyla düşüncelerinden sıyrıldı. “Gelecekti ama önce Ekinler’e uğrayacaklardı. Belki hala oradadır.” diye cevap verdi. Orhan Bey oğlunu görmek istiyordu. “Feryal, sen şunu bir arasana. Ne zaman geleceğini bir sor. Eğer yoldaysa yemeğe gelmesini bekleyelim.”
......
“Kutlamayı Sarpsız yapmamız da biraz tuhaf kaçmıyor mu, Yelda?”
“Abimin gelmesini beklersek işimiz var Serkan. O şimdi Ekin’ledir. Ekinler’e uğrayacaklarmış. Orada kalmasa bile annemler bu gece O’nu hayatta bırakmazlar. Hem O’nunla da kutlama yaparız. İki kere kutlama yapmaya yasak mı var?”
“Doğru söze ne denir? Adamım Sarp! Şeytan tüyü var bu adamda, inan bana. Hep böyle belalardan sonra dört ayak üstüne düşer. Ballı adam işte.” Yelda hiçbir şey demedi. Sadece Serkan’a bakmakla yetindi. Sarp hakikaten şanslıydı. Bir kazayı ucuz atlatmıştı. İçkisini kaldırıp Serkan’a bakarak kadeh tokuşturmaya davet etti. “Abime içelim.” diye teklifte bulunduğunda Serkan biraz düşündü ve “Kardeşine de içelim bence...” diye karşılık verdi. Yelda gülümseyerek “Peki, kardeşine de içelim. O zaman Teksoy kardeşlere içelim.”
......
Sarp annesiyle telefon konuşmasını bitirdiğinde özür dileme gereği hissetti. Tam sohbete oturdukları anda telefon gelince yerinden kalkıp annesiyle konuşması gerekmişti. İsmet Bey özür dilemesine gerek olmadığını söyleyince biraz rahatlamıştı. Aslında telefonda konuşması büyütülecek bir durum değildi ama Sarp karşılaşmalarından beri İsmet Bey’den çekiniyordu. Bu duyguyu sadece babası karşısında yaşamıştı. Ta ki İsmet Bey ile karşılaşana kadar...
......
Hanımlar içeride yemek sonrası işleri halletmekle meşguldüler. Gönül ve Gülser Hanım bulaşık yıkamaya koyulmuşlardı. Ekin ise çay demlemekle meşguldü.
“Ay Ekin! Kız, Sarp ne efendi çocukmuş. Hiç öyle zengin züppeleri gibi değil vallahi.” Ekin sadece gülümsemekle yetindi. “Değil mi kız anne?” diye kayınvalidesinin onayını da almak istedi Gönül. “Efendi birine benziyor. Allah için hiç öyle burnu büyük birine benzemiyor. Gayet efendiydi. Kız Ekin, bu çocuk hep böyle mi?” Ekin annesiyle Gönül’e baktı. Şimdi de sorgulanma sırasının kendine gelmiş olduğunu düşündü. “Aman anne, şimdi de beni mi sorguya çekeceksiniz? Yemekte Sarp’ı soru bombardımanına tuttuğunuz yetmedi galiba.”
“Aman, sana da hiçbir şey sorulmuyor. Hadi sen şu çayın altını kıs da içeriye servis yap. Bekletmeyelim paşazadeleri...” Ekin gülümseyerek annesinin dediklerini yapmaya başladı.
......

Sarp Ekin’in elinde çay tepsisi geldiğini görünce yeni oturduğu yerinden tekrar kalktı. Refleksle Ekin’e yardım etmesi gerektiğini düşünmüştü. “Dur, yardım edeyim.” dediğinde İsmet Bey’in yaptığı harekete gülümsediğini göremedi. İsmet Bey çok memnun olmuştu bu harekete. Bu tür küçük ayrıntılar İsmet Bey’in Sarp’a güvenmesini sağlıyordu. Korkuları gittikçe azalıyordu. Sarp’ın Ekin’e değer verdiği farkına varmadan yaptığı bu tür hareketlerle ortaya çıkıyordu. Kızının da Sarp ile olan iletişimine baktığında bu ikisinin aslında bir “çift” olduğu ortadaydı. Söz kesmeden, nişan yapmadan, hatta evlenmeden bir çift olmuşlardı. Hareketleri bir uyum içindeydi ve İsmet Bey tecrübeyle biliyordu önemli olanın bir çift olmak olduğunu. Evli olup da “çift” olamayanları da biliyordu. Tartışmaların eksik olmadığı, saygının kaybolduğu evlilikler... Kavga bile edilecekse bir çift olarak etmek gerekiyordu.

Ekin Sarp’ın yardımıyla herkese servis yaptıktan sonra Sarp’la yan yana oturdu. “Ekin, annem aradı az önce. Burada yemek yediğimi duyunca babamla ikisi yarın akşama seni yemeğe davet ettiler.” diye söze başladı Sarp. Kurti babasının zoruyla sessiz oturmak zorunda kalmıştı ama bu davet üzerine atılmadan edemedi. “Tabii ki geliriz enişte!”

Sarp çaresiz gözlerle bir Ekin’e bir Kurtuluş’a baktı. Annesi yemek davetini yaptığında aklında Kurtuluş’un da onlarla geleceği yoktu. Kurtuluş her ne kadar cana yakın biri olsa da bu davette yeri yoktu ama Sarp bunu nasıl dile getireceğini bilemiyordu. Ekin “Saçmalama Kurti!” diye Sarp’ın imdadına yetişti. “Duymadın galiba, beni davet etmişler, seni değil.”

Sarp derin bir nefes aldı. Bir an Kurtuluş’a hayır diyemediği için Kurtuluş’un da Ekin ile birlikte geleceğinden korkmuştu. Ekin’e minnettar gözlerle baktı. O sırada içeriye Gülser Hanım ile Gönül de girmişti. Gönül içeride Muzo’yu göremeyince “Muzo nerede?” diye sordu. İsmet Bey “Sınavı varmış, ders çalışmak için içeriye gitti.” diye yanıtladı.

Çaylar içildikten sonra Sarp kalmak için uygun zaman olduğunu düşündü. Annesi laf arasında babasının, hafızası yerine geldikten sonra hala onların yanına gitmemiş olmasına biraz bozulduğunu söylemişti. Her ne kadar akşam yemeğine kalmış olması mazaret olmuş olsa da annesiyle babasını da görmesi gerekiyordu.
“İzninizle ben kalkayım.”
“Aa, ne güzel oturuyorduk oğlum. Ne bu acelen?”
“Annemler beni bekler Gülser Teyze. Her şeyi hatırladıktan sonra onları hala görmedim. Eve gitmeden önce onlara uğrayacağım bir de.” Sarp daha sonra şoförü aradı. Akşam yemeğini yedikten sonra mahalledeki kahvede vakit geçirdiğini öğrenince koca akşam onu beklettiği için kendini kötü hissetti. Şoförünün akşam yemeğini yemiş olması biraz da olsa teselli olmuştu.

Sarp ayağa kalktığında herkes uğurlamak için onunla birlikte ayağa kalktı. “Ailene selam söyle.” sözü hem İsmet Bey hem de Gülser Hanım tarafından aynı anda söylenmişti. “Tamam efendim, söylerim. Onlar da selam söylemişti annem telefon ettiğinde.” diye cevap verdi Sarp. Sonra Ekin’e dönüp “Yarın ben doktor kontrolüne gideceğim. Kontrolden sonra gelir seni alırım, beraber gideriz annemlere.” diye konuştu. “Seninle ben de geleceğim kontrole. Öğleden sonra gideceksen beni fabrikadan alırsın. Ben öğleden sonrası için izin alırım.” Sarp Ekin’i ikna edemeyeceğini bile bile “Gerek yok Ekin. Senin gelmene lüzum yok, ben kendim giderim.” dedi. Doğal olarak Ekin’i ikna edemedi. Aile bireylerinden de destek alan Ekin’i ikna etme şansı hiç kalmadığı için daha fazla itiraz etmedi Sarp.

Sarp arabaya bindiğinde yaşadığı geceyi düşündü. Bir anlamda tam beklediği gibi geçmişti ama aynı zamanda hiç de beklediği gibi geçmemişti. Her şey ne kadar tanıdık, aynı zamanda ne kadar yabancıydı. Farklı bir dünyaya adım atmıştı ve şansına bu dünya güzel bir dünyaydı. Yine de içindeki bir his bir şeyin eksik olduğunu söylüyordu. Önündeki resimde eksik olan bir parça vardı ama Sarp bu parçanın ne olduğunu çözemiyordu. Ters giden bir şeylerin olduğuna dair bir his değildi. Eksik, belki de yanlış olan bir şeylerin verdiği bir histi. Sarp başını arabanın koltuğuna dayadı ve İstanbul trafiğinde kayıp giden arabanın içinde düşünmeye başladı.

0 yorum:

Template Designed by Douglas Bowman - Updated to Beta by: Blogger Team
Modified for 3-Column Layout by Hoctro