13 Kasım 2006 Pazartesi

Hayat Bir Oyun - 7. Bölüm

Bölüm 7: Geçmişin Gölgesi

Feryal Hanım kapıdan gireni görünce gözlerine inanamadı. O heyecanla ayağa kalkarken önündeki sehpaya çarpmasa hayal gördüğünü düşünebilirdi ama oğlunu eşinin yanında canıyla kanıyla görüyordu. Bir anda kızının geçmişinden çıkıp gelecek serseri kılıklı adam sebebiyle duyduğu korkuları, oğlunun uygun biriyle evlenmeyi isteyip istemediğiyle ilgili kaygıları kayboldu. Önce kızı gelmişti, şimdi de oğlu. Feryal Hanım onun için çok mutluydu.
......
Aile bağları ne kadar önemlidir? Bu soru o an masanın etrafında oturan dört kişinin de aklından farklı şekillerde de olsa geçiyordu. Anne ve baba olarak Feryal ve Orhan Teksoy iki evladının yanlarında olmasından mutluydu. Oğulları Sarp ise aylardır sürgün hayatı yaşamasından sonra kalbinin derinliklerine gömdüğü özlemin yavaşça ama emin adımlarla gün yüzüne çıktığını seziyordu. Kızları Yelda ise tüm çabasına rağmen niye tam olarak nefret edemediğini düşünüyordu. Hepsi de ortak bir kavrama gelip takılıyordu; aile bağları...

Sohbet koyulaştıkça konu bundan sonra ne olacağına kayıyordu. Yelda’nın okulu bitmişti. Sarp evleneceği o kişiyi sonunda bulmuştu. Bir anne-babanın konuşmaktan asla bıkmayacağı konuydu çocuklarının ne yapacakları. O heyecan içinde çocuklarının gelecek ile ilgili sorular karşısında huzursuzca kıvrandığını fark edemedi Orhan Bey ile Feryal Hanım. O yemek her şeyin iyi olacağı illüzyonunu barındırıyordu. İki ebeveyn o an için mutluydu. Mutluluklarının sebebinin derinliklerine inmeden, nedenleri sorgulamadan sadece mutluydular.

Gece sona geldiğinde Sarp evine gitmek için ayağa kalktığında Feryal Hanım oğlunun gitmesini beklemediği için şaşırdı.
“Sarp, oğlum, bu gece burada kalırsın sanıyordum.”
“Ben evime gideyim anne.” Bu söz ortalığa döküldüğünde karı-koca birbirlerine baktılar. Birlikte olmanın heyecanı ile gecenin bu şekilde sonlanacağını düşünmemişlerdi. İkisi de bir şey söylemediler. Biliyorlardı ki, yo hayır, umuyorlardı ki bundan sonra işler yoluna girecekti. Sarp’ın evlilik kararıyla işlerin yoluna girmeye başlayacağı belli olmuştu. Veda faslından sonra herkes kendi dünyasına çekildi. Herkesin düşüneceği çok şey vardı.
......
Ekin odasında kitap okuyordu ama aklı hep istemediği yerlere kayıyordu. Aşk oyunu hiç beklemediği noktalara kayıyordu. İşler ciddiye biniyordu. Bu sebepten babasının bundan sonra ne yapacağını tahmin edebiliyordu. Mutlaka Sarp hakkında bilgi sahibi olmaya kalkışacaktı. Hem zaten adet bu değil miydi? Aklına bunlar gelince uzun süredir etrafında dans ettiği düşünceler yeniden aklına geldi. Sarp, O’nun için ne anlam ifade ediyordu? Niye bu kadar çok Sarp hakkında düşünüyordu? Tek sebebi alışılagelmişin dışında bir işe kalkışmış olmaları mıydı? Yoksa başka sebepler mi vardı tüm bunların arkasında? Acaba Sarp da Ekin hakkında düşünüyor muydu? Düşünüyordu herhalde. Yani aklına geliyordur arada sırada...

Ekin bu düşünceler içindeyken içeride babası eski günlerden bir arkadaşına telefon etmekle meşguldü. En idealist günlerde tanıdığı bir gazeteci arkadaşına telefon ediyordu. Senelerdir görüşmemişlerdi ama eski günlerde göğüs gerdikleri zorluklar sırasında oluşan dostlukları habersiz geçen senelere dayanacak kadar güçlüydü. İsmet Bey bu düşünceyle eski dostunu aramakta sakınca görmemişti. Hal-hatır sorma faslından sonra İsmet Bey konuya girdi:
“Ahmet, senden bir isteğim olacak. Ne yalan söyleyeyim, arama sebebim buydu.”
“Yapabileceğim bir şeyse tabii ki yardım ederim İsmet. Sonuçta dostlar bu günler içindir, değil mi? Nedir isteğin?”
“Benim için biri hakkında bilgi toplamanı isteyecektim. Benim damat, yani müstakbel damat hakkında bir şeyler öğrenebilirsen çok memnun olurum. Bizim kız şu Orhan Teksoy’un oğluyla evlenmek istediğini bize söyledi. Oğlanın adı Sarp teksoy. Neyin necisidir, bir araştırsan sen. Zengin birinin oğlu olduğu için senin bana yardımcı olabileceğini düşündüm.”
“Sarp Teksoy mu? Şu Teksoy Holdingin veli ahtı Sarp Teksoy mu?”
“Öyleymiş anladığım kadarıyla.”
“İsmet, hayat ne tuhaf, değil mi? Eski günlerde bu zengin tabakasına karşı diş bilerdik. Galiba hayat bize inatla bir şeyler öğretmeye çalışıyor.”
“Galiba haklısın. Kim derdi ki sendikacı İsmet’in kızı o zenginlerden biriyle evlenecek? Sen dediğimi yapabilir misin?”
“Sorun olmaması lazım. Bizim magazinci arkadaşlar bir şeyler biliyorlardır mutlaka. Birkaç gün içinde sana istediğin bilgileri veririm.”
“Çok sağ ol Ahmet. Bu iyiliğini ödeyemem.”
“Lafı bile olmaz be dostum. Eski günlerin hatırına... Zaten aynı durumda olsan sen de aynısını yapardın.”
......
Sarp evine geldiğinde oturma odasındaki “la” notası posterine baktı bir süre ve sonra mutfağa gidip buzdolabından bir bira ve bulaşık makinesinde duran bira bardaklarından bir tane aldı. Oturma odasına dönüp tam posterin karşısındaki koltuğa oturdu ve düşünmeye başladı. Aklında ailesiyle yedikleri yemekte konuşulanlar vardı. Bu da düşüncelerinin Ekin’e kayması demek oldu. Zaten son zamanlarda düşüncelerinin Ekin’e kayması o kadar kolay oluyordu ki bu geceki yemekte Ekin ile kuracakları düşünülen ortak hayat hakkında konuşulduktan sonra aklının yine kayması hiç de zor olmadı. Niye bu kadar çok Ekin hakkında düşünüyordu? Neydi O’nu Ekin hakkında düşünmeye iten? Bir şeyler Sarp’ı Ekin’e itiyordu ama o şey neydi? Niye Ekin O’nu bu kadar kendine çekiyordu? Ekin özel bir çaba da harcamıyordu ama Sarp kendini alamıyordu Ekin hakkında düşünmekten. Niye sorusunu düşünmekten başına ağrı girmek üzereydi. Niye? Niye? Niye? Niye hep Ekin’i düşünüyordu? Bir oyun oynanıyordu. Ekin’e söz vermişti. Ekin bir zaman sonra bu oyuna ihtiyaç duymayacaktı ve sonra... Sarp sonrasını düşünemedi. Nefes almakta zorlanmaya başladı. Bardaktaki birayı yarılaması da işe yaramıyordu. Boğulur gibi olurken sanki yaşama içgüdüsüyle eli telefonuna gitti ve Ekin’in cep telefonuna ait olan kısa yol tuşuna bastı.

Ekin düşüncelerle boğuşmaktan bitap düşünce uyuyakalmıştı. Eğer telefonunun sesine uyanmasa gördüğü rüyayı belki de hatırlamayacaktı. Oysa sese uyanmasıyla bu olasılık ortadan kalkmıştı. Aklında en çok kalan ve seneler sonra bile hatırlayacağı kısımda Ekin kucağındaki dünyalar tatlısı kız çocuğunu Sarp’a uzatıyordu ve Sarp da Ekin’e öpücük kondurduktan sonra “kızımız tıpkı annesi kadar güzel” diyordu. Ekin gerçekle hayali ayırt etmekte bir süre zorlandı. Sonra telefonunun ekranına baktığında “SARP arıyor” yazısını gördü. Kalbi yerinden çıkacak kadar hızlı atmaya başladı.
“Sarp?”
“Umarım yanlış zamanda aramamışımdır.”
“Yo, yo! Yanlış zamanda aramadın. Ne oldu? Kötü bir şey mi var? Sesin, nasıl desem, sıkıntılı geliyor.”
“Bilmem, öyle mi? Fark etmedim.”
“Belki bana öyle geldi. Peki o halde, niye aradın? Kötü bir şey yok, değil mi?”
“Canım biriyle konuşmak istedi” derken Sarp’ın aklından “...seninle konuşmak istedi” diye geçiyordu.
“Ne hakkında?”
“Özel bir konu hakkında değil. Sadece konuşmak istedim. Bu akşam eve gittim. Babam bizim bara geldi. Benimle konuşmak için gelmiş. Serkan’dan ikimiz hakkındaki durumları duymuş ve işin aslını benimle konuşmak için bara gelmiş. Yelda da yurtdışından döndüğü için beni yemeğe davet etti. Bu akşam uzun bir zaman sonra o eve gittim. Tekrar bir aile gibi yemek yedik. Yemekten sonra da kendi evime geldim. Annem kalmamı istedi ama kalamadım.” Ekin duyduklarından sonra Sarp’ın ailesini ne kadar özlediğini daha iyi anladı. Sarp belki bu oyunu oynayarak Ekin’e yardım ediyordu ama Ekin de Sarp’a yardım ediyordu. Bu oyun tüm çarpıklığına rağmen iyi bir işe yarıyordu. Ekin’e göre oyun kendisine yaramaktan çok Sarp’a yarıyordu. Bu da Ekin’in kendini iyi hissetmesine sebep oldu. Hatta ailesini kandırdığı için duyduğu vicdan azabı bile azaldı.
“Sarp, aileni özlemiş olmanda şaşılacak bir şey yok. Ancak hemen her şeyin eskisi gibi olmasını beklemek de hata olur. Biraz zaman geçsin geri dönersin.”
“Sorun da bu, Ekin. Ben geriye döneceksem bu yalanlarla olmamalı. Bu oyun benim için değil, senin için. Ben geri dönersem oyun bittiğinde ne olacak?” Ekin bu soruyu cevaplamakta güçlük çekiyordu. Hakikaten, ne olacaktı? Asıl Ekin’in hayatında ne olacaktı?
“Ben... bu sorunun cevabını bilmiyorum, Sarp.”
“Sadece senin değil, kimsenin bildiğini sanmıyorum.” Telefonda kısa bir sessizlik oldu. Sonra Sarp konuşmaya devam etti:
“Geleceği göremiyoruz ki. Falcılara mı gideceğiz? Gelecekten haber verecek rüyalar görmeyi mi umacağız? Geleceğin bize ne getireceğini bilmeden de bundan sonrası için konuşmak ne kadar gerçekçi olur?” Ekin rüya sözünü duyunca Sarp’ın aradığı sırada gördüğü rüyayı düşündü. Bir gün oynadıkları oyun biteceği için gördüğü rüyanın gerçekleşemeyeceğini hatırlayınca içinde bir boşluk hissetti.
“Keşke sana kesin cevaplar verebilsem, Sarp. Keşke...”
“Biliyorum, Ekin. Seni cevapları duymak için aramadım zaten. Niye aradım, onu da bilmiyorum ya...”
“Aradığına çok memnun oldum. Bir şekilde seninle konuşmak çok kolay geliyor. Zor sorular sorsan bile.” Sarp duyduklarından sonra gülümsedi.
“Seninle konuşmak da çok kolay, Ekin. Biliyor musun, konuştuklarımızın birçoğunu Serkan’la bile konuşmadım. Kimseyle paylaşmadığım şeyleri seninle paylaşıyorum.”
“Ben de senden farklı değilim.”
“Sağ ol Ekin. Yani konuştuğun için... Saat geç oldu. Ben kapatayım artık. Sana iyi geceler.”
“Sana da iyi geceler.”
İkisi de telefonu kapattığında karşı tarafı ve dudaklarının ucuna kadar gelen ama seslendirilmeyen sözleri düşünüyorlardı

......

Yelda odasına girdikten sonra gelişiyle aklına üşüşen düşünceleri bir düzene koymayı denedi. En başta annesini gördüğünde sadece nefret duygusunun hakim olacağını sanıyordu. Kendini bu hisse hazırlamıştı ama annesini gördüğünde boynuna atlamamak için kendini zor tutmuştu. Ya Serkan’ı karşısında dili tutulmuş olarak görmesine ne demeli? Serkan’ı hiçbir zaman bir abi olarak görememişti. Serkan’ın bunda bir suçu yoktu. Yeni yetme bir genç kızken Serkan’a abilikten öte bir gözle bakmaktan kendini alamazdı. Sonra en deli dolu zamanında hayatına giren Selim... Ne heyecanlar yaşamışlardı. Her türlü çılgınlığı yapmışlardı. En tehlikeli türden hayatı çok iyi biliyordu ve bunların hepsini Selim öğretmişti. Annesi O’nu uzak tutmaya çalıştıkça inadına annesinin yasakladığı yerlere gitmişti. Bu sayede de Selim ile tanışmıştı. Sonrasında ise aklına bile gelmeyecek kadar macera dolu bir hayatı olmuştu. O hayatı çok sevmişti çünkü bunlar annesini deli ediyordu. Oysa annesi yaşadığı hayatı öğrenince ne yapmıştı? O’nu bu hayattan kurtarmak adına hemen yurtdışına postalamıştı. Bu da aralarındaki bağları koparan en büyük olay olmuştu. İsviçre’deyken hep annesinden ne kadar nefret ettiğini düşünür ve geri döndüğünde annesinin hayatını nasıl zehir edeceğinin planlarını yapardı. Oysa annesini gördüğünde hiç beklemediği bir duygu, özlem duygusu içini kaplamıştı. Annesinin boynuna sarılmak istemişti ki bunu anlamakta zorlanıyordu.

Yatağına uzandığında aklında bölük pörçük bir sürü düşünce vardı. Ne kadar kabul etmek istemese de eski Yelda değildi ama yine de kapatamadığı bir sayfa vardı. O sayfaya geri dönüp kaldığı yerden yazmayı deneyecekti. Bu amaçla yıllar öncesinden hatırladığı numarayı çevirdiğinde o numaranın istediğe kişiye ulaşmadığını öğrendi. Bu da demek oluyordu ki biraz dedektiflik yapması gerekecekti. Belki eskiden sıklıkla gittiği izbe eve yolu yeniden düşecekti.
......
Sarp ertesi gün uyandığında hala bir önceki gece yaşadığı olayların etkisindeydi. Önce ailesiyle yediği yemek ve o yemekte konuşulanlar, sonra Ekin ile konuşması... Kafasını toparlayabileceği umuduyla çalıştığı yere vardığında Berna’nın kendisini beklediğini öğrendi. Nişan gecesinden beri hiç karşılaşmadığı, hiç konuşmadığı Berna barda oturmuş kendisini bekliyordu.
“Berna? Ne işin var burada?”
“Duyduklarımın doğru olup olmadığını öğrenmeye geldim.”
“Ne duydun ki?”
“Evlenmeye karar verdiğini...”
“Sen bunu nereden duydun Allah aşkına?”
“Unuttun galiba, sizin holding’te benim arkadaşlarım var. Halkla ilişkiler müdürünüz Serkan’la babanın konuşmasını duymuş.” Sarp bu haberin bu kadar çabuk yayılıyor olmasına çok şaşırmıştı. Bu şaşkınlığı da yüzünden okunuyordu.
“Bu kadar şaşırma Sarp. Dünya sandığından daha küçük ve haberler çabucak yayılıyor.” Sarp bir şey söylemiyordu. Berna, Sarp’ın konuşmayacağını anlayınca kendi konuşmaya devam etti.
“Doğru mu duyduklarım?” Sarp başını sallayarak onayladı.
“Umarım o zavallı kızın da canını yakmazsın. Senin yüzünden ne acılar çektim, hala da çekiyorum.” Sarp önüne baktı. O nişan skandalının yaşanmamış olmasını isterdi ama olan olmuştu. Berna’yı bu şekilde karşısında görünce vicdanı yine Sarp’ı rahatsız etmeye başlamıştı. Berna’ya yaşattıklarıyla gurur duymuyordu.
“Ben duyacağımı duydum. Artık kalkayım. ...ama gitmeden önce son bir söz... Yasemin yüzünden başkalarının canını yakmaktan vazgeç.” Sarp bir şeyler söyleyecek oldu ama kelimeler bir türlü çıkmadı ağzından. Berna arkasını dönüp çıktığında gözünden yaşların süzülmeye başladığını göremedi Sarp. Ekin’e yardım etmek için başladığı bu oyun çoktan amacını aşmıştı ve Sarp artık ne yaptığını veya ne yapacağını bilmiyordu.
......
İki baba da aynı amaç için birbirlerinin çocuklarını soruşturuyorlardı kendi yöntemleriyle. İsmet Bey’in arkadaşı Sarp hakkındaki bilgilere kolayca ulaşmıştı. Orhan Bey de Ekin ve ailesi hakkında bilgiye Ekin’in çalıştığı fabrikadaki insanlar sayesinde ulaşmıştı. Orhan öğrendiklerinden sonra mutlu olmuştu. Görünen oydu ki Sarp kedi olalı bir fare tutmuştu. Ekin ve ailesi hakkında öğrendiği her şey Sarp’ın doğru kızla evlenmeyi istediğini işaret ediyordu. İsmet Bey ise arkadaşından Sarp’ın bozulan nişanını ve sonrasında Sarp’ın evi terk edişini öğrenmişti. Sarp’ın nasıl baba desteği olmadan ayakta kalmayı ve ne olursa olsun sevmediği biriyle evlenmeyi reddettiğini duyunca memnun olmuştu ama çapkınlık hikayeleri eski bile olsa İsmet Bey’in kaygılanmasına sebep olmuştu.

0 yorum:

Template Designed by Douglas Bowman - Updated to Beta by: Blogger Team
Modified for 3-Column Layout by Hoctro