15 Kasım 2006 Çarşamba

Hayat Bir Oyun - 28. Bölüm

Bölüm 28: Sağlam Temeller

Yelda her şeye hazırdı. Yıkıcı bir kavgaya bile... Ancak bu? Bu beklenmedik bir gelişmeydi. İki cevap da onu korkutuyordu. Böyle bir durumda ne yapılırdı ki? Gözleriyle masada oturanları taradı. Heyecanlı olduğu için yüz ifadelerine dikkat etmiyordu ama yine de herkesin merakla cevabını beklediğini biliyordu. “Evet” mi, “hayır” mı? Basit bir soru cümlesiydi “Benimle evlenir misin?”, hatta olası iki cevabı da çok basitti.Ama ya o cevapların sonuçları?Er ya da geç seçim yapması şarttı.Doğru cevabı nasıl bulacağını düşünürken aklının derinlerinden kalbinin sesini dinlemesini söyleyen bir ses duydu. Bilinçaltı Yelda’ya yardımcı oluyordu. Gözlerini kısa bir süre kapattı. Açtığında cevabını biliyordu. Bakışlarını Serkan’a çevirmeden önce kısa bir an Sarp’a takıldı bakışları. Çok kısa bir süre takıldı ama o bile yetmişti şimdiye kadar Serkan’ı neyin korkuttuğunu anlamaya. Sarp’ın bakışlarında kızgınlık vardı. Daha da kötüsü hayal kırıklığı... Boğazına bir şeyler düğümlendi ve Yelda cevabını seslendiremedi.

Sarp en başta duyduklarına inanamadı. Yemek daveti gayet iyi gidiyordu. Ta ki Serkan gelip de ergenlik çağından kalma o geleceğe mektubu Yelda’ya verene kadar. Başından aşağı kaynar sular dökülmüştü kız kardeşine hitap etmesi için mektubu ona verdiğini anlayınca. Gözünün önünde en yakın dostu bildiği Serkan ile biricik kız kardeşi... Nefes bile almadan Yelda’nın tepkisini gözlüyordu. Kız kardeşinin masadakilere göz gezdirmesinden sonra gözlerini kapattığında cevabın ne olacağını sezmişti ama gözlerini açtıktan sonra kardeşiyle çok kısa süre bakışları buluştuğunda cevaptan emin olmuştu. Yelda “evet” diyecekti. Karnına kramplar girmeye başladığını hissetti. Boğazındaki düğüm de nefes almasını zorlaştırıyordu. Bakışlarıyla “yazıklar olsun” diyebilmek için tüm gücünü harcadıktan sonra oturduğu yerden kalktı. Dışarı çıkıp temiz hava alması lazımdı. Derhal oradan uzaklaşmalıydı.

Ekin olayın heyecanı ile Sarp’ın sert tepki verebileceğini unutmuştu. Kendini kaptırmış heyecanla gülümsüyordu. Kadınca hayaller bile kurmaya başlamıştı. Kendisine edilen teklifin bir benzeri sevdiği adamın kız kardeşine de edilmişti. Bu sebepten çok mutlu olmuştu. Yelda’nın da hemen olmasa bile “evet” diyeceğini biliyordu. Ancak bilmediği, daha doğrusu, göz ardı ettiği Sarp’ın tepkisiydi. Nitekim Sarp’ın ayağa kalktığını hissedince Sarp’a doğru döndüğünde sevdiği adamın yüzünü gördü. O bakışları görünce yüreğinde bir acı hissetti.

“Sarp! Nereye gittiğini sanıyorsun?”

“Burada duracak olursam hiç istemediğim şeyler olacak, Ekin!”

“Kız kardeşinin mutluluğunu zehir edeceksin yani?”

“En yakın dostum, sırdaşım olan bu adam...” derken Serkan’ı gösterdi parmağıyla ve “...hiç utanmadan arkamdan kız kardeşimle gönül eğlendiriyormuş.” diye devam etti.

Serkan, Sarp’ın sözlerini duyunca en büyük korkusunun başına geldiğini anladı. Uzun seneler önce başlayan arkadaşlıkları belki de en büyük testte yeniliyordu. Aynı kızdan hoşlandıklarını anladıkları lise sonun başında bile dostlukları ayakta kalmıştı. Oysa şimdi her şey çatırdıyordu. Sarp’ın ne söylediği kadar nasıl söylediği de etkili oluyordu Serkan’ın bu şekilde düşünmesinde.

“Gönül eğlendirmek mi? Sen buna gönül eğlendirmek mi diyorsun? O zaman bana evlenme teklif ettiğinde sen de gönül eğlendiriyordun? Yoksa bu şekilde mektuplarla gözüne kestirdiklerinizi tavlamak sizin her zaman yaptığınız iş mi? Bu sebepten mi Serkan’ın gönül eğlendirdiğini söylüyorsun?” Ekin’in sözleri Sarp’ı sarsmıştı ama kızgınlığı ve hayal kırıklığı o kadar büyüktü ki mantıklı tepki vermediğini kabullenemiyordu. “Aynı şey değil!” diye cevap verdiğinde Mehmet diğer görgü tanıklarının aksine daha fazla sessiz kalmadı.

“Kesinlikle haklısın, Sarp.” Sarp duyduğu karşısında oldukça şaşırdı. “Efendim?” diyerek şaşkınlığını belirttiğinde Mehmet devam etti.

“Evet, doğru duydun. Sonuna kadar haklısın. Senelerdir en yakın dostun olan bu basit yaratık kim bilir ne kadar uzun süredir küçük kız kardeşinle gönül eğlendirmeyi planlıyordu. Berna’dan öğrendiğim kadarıyla Yelda yurtdışındaymış. Düşünebiliyor musun, bu dostum dediğin herif kız kardeşin yurtdışındayken bile kesin bunları planlıyordu!” Berna başlarda Mehmet’in söylediklerinde ciddi olduğunu sanıp şaşkınlıktan ağzı açık kalmıştı ama Mehmet konuşmasına devam ettikçe amacının ne olduğunu anlamıştı.

“Yani düşünebiliyor musun, senelerdir sırlarını paylaştığın bu adam... Söyleyecek söz bulamıyorum. Haklısın Sarp! Ben senin kadar bile soğukkanlı olamazdım.”

Mehmet’in hafif alaycı sözleri Sarp’ı kızdırmıştı. Bir şeyler söyleyerek Mehmet’e ağzının payını vermek istedi ama sözcükler ağzından çıkmadı bir türlü. “Sen de kim oluyorsun” diye başlayıp Mehmet’i iyice paylamak istedi ama Mehmet’e o kadar çok kızmıştı ki konuşamadı. Sadece hiçbir şey söylemeden arkasını döndü ve çıkış kapısına doğru yöneldi. Arkasından seslenen Ekin’e aldırmadı bile.

Masada soğuk bir hava esiyordu. Herkesin tadı kaçmıştı. Feyzo Baba, Mehmet’e dönüp “Sarp’ın üzerine fazla gittin be oğlum.” dedi. Mehmet sadece “Biliyorum” dedi.

“Herkes için böyle bir şeyi kabullenmek kolay değil. Doğruyu bulacaktı benim tanıdığım Sarp.”

“Feyzo Baba... Yine doğruyu bulacak. Şu an o kızgınlığı bana. Serkan’a olan kızgınlığını unuttu bile. Biraz sakinleşsin akılcı davranmadığını anlayacaktır.” Sözlerini bitirdikten sonra Sarp’ı daha iyi tanıyan diğer davetlilere baktı ve “Değil mi?” diye sordu.

Serkan, Mehmet’in sorusunu cevaplamak yerine Yelda’ya iyice sokuldu ve “Özür dilerim” dedi. “Eğer bu olanlardan sonra ‘hayır’ dersen anlarım.”

“Ben de özür dilerim Serkan. Keşke ‘evet’i daha mutlu bir ortamda söyleyebilseydim. Galiba bu durumla her hâlükârda karşılaşacaktık. Sadece şunu bil, şimdi çok iyi anladım niye Sarp’a aramızda olanları anlatmaktan çekindiğini.” Serkan’ın bakışları Yelda ile buluşmakta güçlük çekiyordu. Ancak “evet” sözcüğünü duyunca yapmakta zorlandığı işi yaptı ve Yelda’nın gözlerinin içine baktı. “Yemin ederim, sanki ‘evet’ dedin gibi geldi.”

“E, dedim.” Herkes buruk şekilde de olsa bu tepkiye güldü. Serkan diğerlerinin gülümsemesindeki burukluğu fark etmekte zorlanmadı. Az önce yaşanan dramatik ana kaydı aklı yine. Bir şeyler yapması gerekiyordu. Ancak Yelda’nın yanından da ayrılmaya tereddüt ediyordu. Yelda bunu sezip “git” deyince Serkan aradığı icazeti almış oldu. Dışarı çıkarken tamamen kaybetmemiş olduğunu umduğu dostunun yakınlarda olmasını diliyordu.

Ekin ise Sarp’ın yaptığından dolayı Yelda adına üzülüyordu. Yelda’dan özür dilemekten kendini alamadı. Yelda “Neden özür diliyorsun?” diye sorunca “Sarp’ın öyle bir tepki vermeye hakkı yoktu. Mutlulukla hatırlaman gereken bir anı mahvetti. Böyle bir bencillik yaptığı için ona çok kızgınım.” diye cevap verdi.

“Özür dilemenin hiç gereği yok, Ekin. Yine de çok sağ ol.” İki kadın bir anlamda aralarında bir süredir oluşmaya başlamış dostluğu kuvvetlendiriyordu.

Berna, Mehmet’e ve Feyzo Baba’ya baktıktan sonra Mehmet’in de Sarp’ın yanına gitmesi gerektiğini söyledi. Mehmet orada ne işinin olduğunu bilemediği için şaşırmıştı.

“Ben mi?”

“Tabii ki sen, Mehmet!”

“İyi de ben ne yapacağım ikisinin yanında?” Feyzo Baba gülümseyerek Mehmet’in omzuna elini koyduktan sonra hafifçe sıktı ve “Doktor, bu yaşa geldin hâlâ böyle zamanlarda kadın kısmıyla tartışılmayacağını öğrenemedin galiba.” diye takıldı. Mehmet biraz söylenerek de olsa oturduğu yerden kalktı ve az önce Serkan’ın çıktığı kapıya doğru yöneldi. Feyzo Baba masadakilere dönüp “Bu çocukların başları sizlerle belada, değil mi, hanımlar?” dedi ve ardından ettiği lafa güldü. Kendisine doğrultulan ok gibi bakışları görünce kendi kendine “Ya, kesinlikle dertte.” diye mırıldandı.

......

Orhan Bey elinde gazetesiyle karısının yanına geldiğinde Feryal Hanım’ı bir işle uğraşırken gördü. Feryal Hanım’ın varlığından habersiz olduğunu fark eden Orhan Bey eşinin yanına yaklaştı ve Feryal Hanım’ın gelinlik modellerine baktığını görünce gülümsemekten kendini alamadı. “Ne o, Feryal? Yoksa nikah tazelemeye mi karar verdin de gelinliklere bakıyorsun?..” diye seslenirken parmağıyla gelinliklerden birini rastgele gösterdi. Ardından da “Eminim bu gelinlik sana çok yakışır.” dedi. Feryal Hanım’ın ise kocasının akşamın o saatindeki muzipliğini kaldıracak hali yoktu. “Aman Orhan, sanki bunlara Ekin’in düğünde ne giyebileceğini görmek için baktığımı bilmiyorsun!” diye kocasını başından savmaya çalıştı.

“Bakalım Ekin senin seçtiğin gelinliği giymek isteyecek mi? Sonuçta bu düğün Ekin ile Sarp’ın evliliği için olacak.”

“Ay Orhan, sanki ben ona ‘şu gelinliği giy’ mi diyeceğim? Şuradan üç-beş gelinlik modeli bulup ona göstereceğim. Annesinin düğününden kalan gelinliği elden geçirip giyecek hali yok ya. Ayrı bir nişan istemiyorlar madem, hiç olmazsa oğlumun düğününde her şeyi dört dörtlük olmalı, anladın mı?”

“Anlaşıldı Feryal, bugün gününde değilsin. Ben şuracıkta sessizce gazetemi okuyacağım. Sana kolay gelsin sevgili karıcığım.” Feryal Hanım bir süre Orhan Bey’in arkasından ters ters baktı. Orhan Bey ise gülümsemekten kendini alamıyordu. Bunun Feryal Hanım’ı kızdıracağını çok iyi bilmesine rağmen...

......

Serkan dışarı çıktığında Sarp’ı kaldırımın kenarındaki kaldırım saksısının yanında buldu. Bir ayağını çok da yüksek olmayan saksının kenarına koymuş düşünüyordu, Sarp. Ne diyeceğini, Sarp’a nasıl yaklaşacağını bilemiyordu. Çekingen adımlarla dostunun yanına geldiğinde Sarp’ın, geldiğini fark ettiğini ama sessizliğini koruduğunu fark etti.

“Amacım asla gönül eğlendirmek olmadı.”

“Biliyorum.” Sesinin tonundan hâlâ kızgın olup olmadığını anlamak imkansızdı.

“Keşke işler bu noktaya gelmeseydi. Keşke bunu dostluğumuza ihanet olarak görmeseydin.” Sarp ilk defa Serkan’ın yüzüne baktı bu sözün ardından. İhanet? Kendini dışarı attığından beri niye o kadar sert tepki verdiğini düşünüyordu. Cevabı bulamamasına rağmen bildiği bir gerçek vardı. Tüm o söylediklerine rağmen bildiği bir şey vardı. Ne Serkan’ın ne de Yelda’nın ilişkilerini hafife alıyordu. Yine de duyduklarında bir şeyler canını sıkıyordu. Ancak dostluğa ihanet? Aklından bu geçmiyordu. En azından dışarıya çıkıp düşünmeye başladığından beri.

“Evet, haklısın. Keşke işler bu noktaya gelmeseydi. Diğer konu da ise yanılıyorsun. Dostluğuma ihanet ettiğini düşünmüyorum. En azından artık düşünmüyorum.”

“Yani?...”

“Yani... özür dilerim.”

“Ben de...” İki dost bir süre bakıştılar ve sonra bir içgüdüyle birbirlerine sarıldılar. Bu sarılma sırasında birisinin boğazını temizleyerek varlığını haber vermeye çalıştığını duydular. Serkan ve Sarp sesin geldiği kişiye baktıklarında Mehmet’i yanlarında gördüler. Sarp, “Ne kadar süredir buradasın?” diye sorduğunda Mehmet’in cevabı “Barıştığınızı görecek kadar uzun bir süre” oldu. Kısa bir sessizlikten sonra Mehmet içeri girmeyi teklif etti.

“İkinizi de sağ salim görmezlerse başım dertte demektir. Zaten burada Berna’nın emri üzerine bulunuyorum.” Mehmet’in sesinde şakacı bir tonla söylediği söz üzerine Serkan’la Sarp gülümseyerek içeri yöneldiler.

......

Gönül ile Kurtuluş’un gündemlerindeki ana konu Ekin ve Sarp ile birlikte yiyecekleri yemekti. Kurtuluş’un öngörüsüne göre gidecekleri yer birinci sınıf olacaktı. Bu sebepten iyi giyinmeleri gerektiğini anlatıyordu Gönül’e.

“Ay Kurti, sence bi’ kuaföre gitsem mi? N’apsam acaba?”

“Git tabii be Gönül’üm. Bundan sonra bu tür yerlere gitmeye alışmamız lazım. İş yemeklerinde sevgili kocana eşlik ederken şık görünmelisin.”

“Ne yani Kurti, ben normalde şık değil miyim?”

“Öylesin de, Gönül’üm, daha da şık olman gerekir bu iş yemeklerinde. Sen bilmezsin ama çok önem verilir şık olmaya.”

“Ay o zaman ben yarın ilk iş kuaföre gideyim. Akşama ancak hazırlanırım.”

......

Yelda, Sarp’ın Serkan’la yan yana içeri girdiğini gördüğünde biraz tedirgin oldu. Sarp’ın yüzünü okumaya çalıştı ama Sarp donuk bir ifadeyle masaya doğru geliyordu. Dışarıda neler konuşulduğunu çok merak ediyordu ama merakını giderecek cevapları hemen alacağından emin değildi. Sarp yanlarına geldiğinde ilk önce Yelda’dan özür diledi. Yelda’nın hissettiği burukluk biraz olsun azalmıştı. Hiç olmazsa abisi az önce yaşananlardan dolayı oldukça üzgün görünüyordu.

“O kadar tepki verecek bir durum olmadığını görmene sevindim abi. Keşke biraz farklı olsaydı her şey.”

Mehmet yerine oturduğunda masada hâlâ biraz soğuk hava esiyordu. Ortamı yumuşatmak için Berna’ya dönüp “Hayatım, beni boşuna göndermişsin dışarıya. Serkan ile Sarp gayet iyi idare ediyorlardı durumu. İkisi de birbirinin boğazına sarılmamıştı. Hatta inanmayacaksın, küfürler de havada uçuşmuyordu.” diye söze başladı. Herkes Mehmet’e tuhaf bir şekilde bakmaya başlayınca “Anlaşıldı, kimse zırvalık dinleyecek durumda değil.” diyerek geri adım attı.

Feyzo Baba ise gözünü Sarp ile Serkan’dan ayırmıyordu. Mehmet sessizliği bozduktan sonra Sarp’la Serkan’a hitaben “Eski dostlar düşman olmaz. Aranızdaki husumet bile değildi. Fazla uzatmamanıza çok sevindim çocuklar.” dedikten sonra “Madem aradaki sorunu çözer gibi olduk, yemeğe devam edelim. Tadımızı bozmanın lüzumu yok, değil mi, gençler?” diye söze devam etti. Herkes Feyzo Baba’yla hemfikir görünüyordu.

Berna, ortamın yumuşamasından sonra Serkan’ın evlenme teklifinin detaylarını öğrenmeyi çok istiyordu.

“Ya Serkan, sen şu evlilik teklifinin detaylarını bir anlatsana. Antalya’ya gitmeler, mektubu bulmalar... Açıkçası ben işin detaylarını anlamadım.” Feyzo Baba da başını sallayarak Berna’ya destek oldu.

“Dediğim gibi, Sarp ile lisede olduğumuz zaman yazmıştık o mektupları. İkimizin mektubunu da özel olarak sardık ve sonra ikisini de bir kutu içine koyup Sarplar’ın Antalya’daki yazlıklarının bahçesinde olan dut ağacının dibine gömdük. Dostluğumuzun ilk zamanlarıydı ve beni yazlıklarına davet etmişti. Aylaklıktan mıdır, Sarp’ın tedavi edilmez romantikliğinden midir, bilemiyorum; aklına böyle bir fikir geldi. Geleceğe yazacağımız mektup fikrine gönülsüz olarak da olsa bulaştım böylece.”

“Ee, sonra?” diye dinlediğini gösterdi Berna.

“Sonra, Yelda bir süre önce Sarp’ın gizemli tavırlarından şikayet ediyordu. Ekin’e bir sürpriz hazırladığını ama ne olduğunu ona bile anlatmadığından yakınıyordu. Geçen pazar Sarp’ın Ekin’i Antalya’ya götürdüğünü ve orada ona evlenme teklif edeceğini sandığını bana haber verdi. Tabii ben bunu duyunca birden aklıma seneler önce yazdığımız mektuplar geldi. Sarp’ın mektubunu Ekin’e vereceğini anlayınca benim de aklıma bir fikir geldi. Bir süredir Yelda ile aramızdaki ilişkiyi Sarp’a açıklamanın planlarını yapıyorduk ama ben Sarp’ın tepkisinden korkuyordum.” Sarp bunu duyunca kendini çok kötü hissetti. Verdiği tepkiyle Serkan’ın korkmakta haklı olduğunu göstermiş oluyordu. Tekrar Serkan’a özür dileyen gözlerle baktı.

“Geleceğe yazdığım mektubu Yelda’ya verirsem Sarp’ın ciddi olduğuma inanacağını düşündüm. Ancak kimseye haber vermeden gittiğim ve Yelda’ya sürpriz yapmak istediğim için nerede olduğumu Yelda’ya anlatamadım. Bu da Yelda ile aramızın açılmasına sebep oldu. Biraz da bu sebepten geç kaldım bugünkü yemeğe. Nasıl hareket edeceğimi bilemedim.” Sarp, “En azından şimdi işler yoluna giriyor. Eğer beni affedebilirseniz tüm o tatsız ayrıntıları geride bırakabiliriz belki.” diye söze karıştı.

“Merak etme abi, unutacağız.” dedi Yelda.

“Peki, senin aklına Antalya’ya gidip evlenme teklif etmek nasıl geldi, Sarp?” Yelda’nın sorusu üzerine Sarp hafifçe gülümsedi.

“Hani şu Ekin’le beni barıştırmaya uğraştığınız günler vardı ya. İşte o günlerde aklımdan hep Ekin ile bir ömür geçirmek geçiyordu. Lise zamanından beri hayalini kurduğum bir şeyin parmaklarımın ucundan kayıp gitmekte olduğunu düşünüyordum. Bir gün nasıl olduysa ‘o mektubu’ birine veremeyeceğimi düşündüm. Ekin olmayacaksa kimse olmayacaktı. Galiba o zaman karar vermiştim Ekin’e evlenme teklifini o şekilde edeceğimi.”

“İyi de, sen zaten evlenme teklif etmemiş miydin?”

“Bu uzun bir hikaye...” diye söze girdi Sarp ve Ekin’e baktı. Ekin de tüm ayrıntıları anlatmasını onaylar şekilde başıyla “devam et” diye işaret etti. Sarp yaşadıklarını teker teker anlattıkça herkes duydukları karşısında şaşkına dönüyordu. Bildikleri kadar bilmedikleri ayrıntılar da vardı ve bir anlamda Sarp ile Ekin günah çıkarıyordu tüm her şeyi anlatarak.

“...hafızam yerine geldikten sonra Ekinler’de yemeğe gidebildim. O yemekten sonra eve dönerken aklımdan bir şeylerin eksik olduğu düşüncesi geçiyordu. O gece Yelda ile uzunca sohbet ettik. İşte o gece Ekin’e gerçek bir evlilik teklifi etmem gerektiğini fark edebildim. Ancak araya malumunuz olan olaylar girdi ve o süre içinde de Antalya’da evlenme teklifi etme fikri gelişti. Ekin sınavdan çıktıktan sonra da benimle bir gün geçirme sözü alınca planımın detaylarını oluşturdum.”

Berna o noktada Ekin’e döndü ve “Sahi, Ekin, sınav nasıl geçti?” diye sordu. Ancak Ekin yerine Sarp cevap verdi.

“Göstermiyor ama karşımızda bir cevher var. Benim umduğumdan da iyi sonuç çıkardı. İyi bir bölüme girmemesi için hiçbir sebep yok. Umuyorum ki İstanbul’da bir üniversite tercih edecek.”

“Saçmalama Sarp, tabii ki İstanbul’daki yerleri tercih edeceğim.”

Konuşmalar Sarp’ın saçma tepkisinden uzaklaştıkça ortam daha da yumuşuyordu. Konu dönüp dolaşıp Sarp’ın işletme müdürlüğünü yaptığı yemek yedikleri mekana geldi. Sarp burayı devretme fikirlerinden bahsetmeye başladı. Serkan o sırada söze girdi.

“Sarp, madem Berna ile ortak olacaksınız, neden Yelda da Berna ile birlikte çalışmıyor? İkisi burayı birlikte işletebilirler.”

“Bilmem ki Serkan, ben ne anlarım böyle bir yeri işletmekten?”

“Canım, sen de öğrenirsin. Sırf senin sandviçlerini satsanız burada, o bile yeter.” Herkes “Sandviçleri mi?” diye sordu.

“Evet, o kadar lezzetli sandviçler hazırlıyor ki parmaklarınızı yersiniz.”

Bu noktadan sonra muhabbet Yelda’nın nasıl Berna ile birlikte çalışabileceğine kaydı. Berna bu fikri çok sevdiği için şimdiden planlara başlamıştı bile. Her şey çok güzel olacaktı.

Gece ilerleyip sona yaklaştığında tatlının yanında içilen tatlı şarabından sonra kahveler de gelmişti. İşler yavaş yavaş yoluna giriyordu. Sarp’ın içinde hâlâ yaptıklarının üzüntüsü vardı. Keza Serkan ile Yelda da bir şeyi daha farklı yapmış olsalardı olayların o noktaya gelmeyebileceğini düşünüyordu. Kırgınlıkların daha da büyümesi önlenmişti. Şimdi gereken kalan kırgınlık kırıntılarını zamanın iyileştirmesini beklemekti.

......

Mehmet ile Berna yemekten sonra eve giderken Berna’nın aklında birbirinden farklı düşünceler vardı. Bir süredir yapmayı düşündüğü işle ilgili yemek süresince konuşulanların yanı sıra Sarp’ın fevri davranışıyla mahvolma noktasına gelen yemek ve hepsinden önemlisi bütün gece aklına getirmemeyi başardığı Mehmet’in hastanedeki tepkisi...

“İlginç bir geceydi. Sadece yemekte olanlar açısından demiyorum. Hastaneye geldiğimde karşılaştığım da ayrı bir ilginçlikti.” Mehmet bu sözlerin ardındaki anlamı görebiliyordu. Berna, yemekten önce yaşananları unutmadığını ima ederek halı altına atılmadığını belli ediyordu.

“Ne dememi bekliyorsun? Neden o şekilde davrandığımın cevabını, eminim, sen bulmuşsundur.” Mehmet’in ses tonunda hafif bir agresif ton seziliyordu. Berna bunu görmekte gecikmedi.

“Yanılıyorsun, Mehmet! Senin gerekçeni duymadan da neden öyle davrandığına bir cevap bulmayacağım. Bence sen kafanda benim nasıl tepki vereceğimi tasarlamışsın ve ben ne yaparsam yapayım vereceğimi düşündüğün tepkiyi verdiğimi düşüneceksin. Kim önyargılı hareket ediyor acaba? Bu kadar süre içinde herkesten farklı olan sendin ama hiç benim de farklı hareket edebileceğimi düşündün mü?” Mehmet’ten bir cevap gelmeyince “Ben de öyle düşünmüştüm. Belki o süper zeka beynin, bir ara, alıştığın kadınlardan olmadığımı anlar. Artık olmadığımı anlar...” Berna’nın canı sıkılmıştı. Ayrıca oldukça üzülüyordu. Elinden geldiği kadar doğru olduğunu düşündüğü şekilde yaklaşıyordu Mehmet’e ama bu gece beklediği tepkiyi görmemişti Mehmet’ten.

“Burada ineyim ben. Bıraktığın için teşekkürler.” Mehmet, Berna’nın arkasından bakakaldı. Bir şeyler Berna’ya çekiyordu onu ve Mehmet beklemediği kadar bağlandığını hissediyordu. Tartıştıkları şu anda Berna’ya olan saygısı ve hayranlığı artıyordu.

......

Serkan ise Yelda’yı eve bırakırken Yelda’nın nasıl olduğunu anlamaya çalışıyordu. En kestirme yolun doğrudan sormak olduğuna karar verince “Nasıl hissediyorsun kendini?” diye sordu. Yelda bir süre düşündükten sonra “Daha iyi, sanırım daha iyi hissediyorum.” diye yanıtladı Serkan’ın sorusunu.

“Sana haber vermeden böyle bir işe kalkıştığım için özür dilerim. Biraz da benim suçum oldu işlerin o noktaya gelmesi.”

“Bence hepimizin biraz suçu var. Sarp’tan gizlediğimiz için biz de suçluyuz biraz. Tabii ki Sarp da aşırı tepki verdiği için suçlu. En iyisi bunları zamana bırakmak, ne dersin?”

“Haklısın, derim.”

......

Ekin, emniyet kemeriyle oynamayı bırakıp Sarp’a baktı. Feyzo Baba’yı evine bıraktıklarından beri arabada sessizlik hakimdi.

“Sarp!...”

“Efendim?” diye cevap verdi genç adam, gözlerini yoldan ayırmadan.

“Bu gece o şekilde davrandıktan sonra Yelda adına çok üzüldüm. Eğer senin bana evlenme teklif ettiğin zaman birisi senin yaptığın şekilde davranarak o anı mahvetseydi çok üzülürdüm.” Ekin’in söylediklerinden sonra Sarp, tüm vücudunun gerildiğini hissetti. Azalmakta olduğunu düşündüğü vicdan azabı yeniden tüm benliğini sarmaya başladı. Öfkeyle hareket ettiği için büyük pişmanlık duyuyordu.

“Ben de pişman oldum ama iş işten geçmişti Ekin. Özür dileyip affedildiğimi, affedileceğimi ummaktan başka bir seçeneğim yok.”

“Neyse, fazla uzatmayalım. Bu arada, Kurti ile Gönül konusunda ne yapacağız? Yarın onlarla yemeğe gideceğimize söz verdik.”

“Merak etme, ben bir restoranda yer ayırtırım. Yarın size gelirim. Beraber gideriz sizden.”

Kurti akşam üzeri kahveye girdiğinde yüzünde tepeden bakar bir gülümseme vardı. Küçük dağları ben yarattım edasıyla arkadaşlarının yanına oturdu. Tam akşama gidecekleri yemekten bahsedecekti ki içeriye Kenan’ın çalıştığı tamirhanede çırak olan Tanju girdi. Hemen Kurti’nin olduğu masaya geldi ve “Abicim, yarınki koşular için acayip iki tüyo var. Tabela ayağıyla 6. ayağı tek geçebiliriz.”

“Ulan Tanju! Şurada iki laf edecektik, ona da izin vermedin. İşin adabını öğrenemedin gitti. Senden ne köy olur ne kasaba... Bizim Kenan da bir şey öğretemedi sana...” Sonra bir süre sustu ve tek kaşını kaldırıp Tanju’ya baktı.

“Tabela ayağıyla 6. ayak mı, dedin?”

“Evet abicim. Garanti...”

“Yapma ya! Ben biraz çalışmıştım. Tabela ayağı çok zordu. O ayağı tek geçersek köşeyi döneriz.” Kurti ile Tanju altılı ganyan muhabbetine daldıkları sırada kahveci Mevlüt Abi Tanju’ya Kenan’ın nerede olduğunu sordu.

“Bir haftadan fazla oldu yok ortalıklarda... Nerede bu Kenan?”

“Vallahi ben de bilmiyorum Mevlüt Abi. Bizim ustaya sorduğumda bilmediğini söylemişti. Bugün geldi ve Kenan Abi’nin telefon ettiğini, bir daha gelmeyeceğini haber verdiğini söyledi.” Tanju’nun bu sözlerinden sonra Kenan’ın neden bu şekilde ortalıktan kaybolmuş olabileceği üzerine konuşuldu. Ortak düşünce, Ekin’i Sarp’a kaptırmayı kendine yediremeyen Kenan’ın çekip gittiği yönündeydi.

Tanju tam kalkıyordu ki Kurti kolundan tuttu. “Nereye gidiyorsun?” sorusunu duyunca da şaşırdı.

“Nereye olacak, eve...”

“Gel otur şuraya da şu altılıyı yapalım. Ev kaçmıyor ya.” Tanju tekrardan yanına çöktüğünde Kurti “Buraya değil, şu boş masaya gidelim” diye yan masayı işaret etti. Tanju ile ikisi yan masaya geçtiklerinde Kurti cep telefonunu cebinden çıkarıp kapattı.

“Böyle ciddi bir işle uğraşırken rahatsız edilmeyelim, değil mi? Sen de kapat telefonunu bakayım.” Ardından Mevlüt’e dönüp “Mevlüt Abi, bizi arayan olursa biz burada yokuz. Şu altılıyı çalışırken rahatsız edilmek istemiyoruz.” dedi. Mevlüt gülerek, “Ulan, gören de işadamı sanacak.” dedi.

......

“Ya inanamıyorum. Kahveyi de aradım. Mevlüt Abi, Kurti’yi görmediğini söyledi. Nerede bu adam?” Ekin’le Sarp boş gözlerle Gönül’e baktılar. Sarp biraz gecikmişti ama geldiğinde Kurti’nin evde olmadığını öğrenince şaşırmıştı. Son bir saattir Kurtuluş’un nerede olduğunu bulmaya çalışıyorlardı. Cep telefonu cevap vermeyince kahvede olabileceğini düşünüp orayı aramıştı Gönül, ama orada da yoktu.

“Ah Kurti, bir kere de bir işi doğru düzgün yap.” diye söylendi Ekin.

......

Mehmet hastanede yine uzun ve yorucu bir gün geçirmişti. Hastalarıyla meşgul olmadığı her an bir önceki gecenin sonunda Berna ile olan konuşmasını düşünmüştü. Özellikle de Berna’nın söylediği sözleri... Gün içinde ameliyatı olmadığı için şanslı olduğunu düşünüyordu çünkü aşırı konsantrasyon gerektiren ameliyat gibi önemli bir işe odaklanmakta zorlanacağını biliyordu. Bu işkenceye daha fazla katlanmamak için son bir defa viziteye çıktı. Sonra da hastaneden ayrıldı ve gitmesi gereken yere yöneldi.

0 yorum:

Template Designed by Douglas Bowman - Updated to Beta by: Blogger Team
Modified for 3-Column Layout by Hoctro