14 Kasım 2006 Salı

Hayat Bir Oyun - 24. Bölüm

Bölüm 24: Geleceğe Mektup

Ekin Sarp’ın getirdiği kalemlerle sınava gireceği sınıfa doğru ilerlerken birden geri döndü. Sarp’ın yüzünde gülümseme vardı. Gözlerinin içi parlıyordu ve önceki gün barda şarkı söyleyen Sarp’ı hatırlayınca iki Sarp arasındaki farkın gece ile gündüz arasındaki fark kadar büyük olduğunu düşündü. Tam aklındaki soruyu soracaktı ki Sarp “Burada seni beklememde sakınca yoktur umarım. Sana anlatacağım şeyler var.” dedi. Ekin gülümseyerek başını salladı. Sarp gülümsemeye devam ederek “İhtiyacın olacağını sanmıyorum ama yine de bol şanslar” dedi. Ekin gülümseyerek arkasını döndü ve bir adım attıktan sonra durdu. Aklına gelen soruyu sormamıştı bile. Gülümsemeye devam ederken kendi kendine “Aşık mısın” diye sordu ve kendi sorusuna gülmekten kendini alamadı. Tekrar arkasını döndüğünde Sarp’ın olduğu yerden kıpırdamadığını gördü.
“Sarp, sen benim bu okulda sınava gireceğimi nereden biliyordu? Ben sana hiç söylemedim ki bunu?” Sarp’ın yüzündeki gülümseme daha da arttı. Cevap vermeden öylece bakmaya devam etti. Ekin bir cevap bekliyordu ama Sarp’ın cevap vermediğini görünce “E, hadi ama, burada sınava gireceğimi nasıl öğrendin?” diye sorusunu yineledi.
......
Kurtuluş kahveden içeri girdiğinde pazar sabahının erken saatlerinde bile kahvehane sakinlerinin yerlerinde olduğunu gördü. İçeride olanlara göz gezdirdi ve Kenan haricindeki herkesin gruplar halinde oturduğunu fark etti.
“Oo, Kurti? Hayırdır, sabahın bu saatinde hangi rüzgar attı seni buraya?”
“Mevlüt Abi, benden herkese çay!” Bir anda herkesin bakışları Kurtuluş’a çevrildi.
“Hayrola Kurti, hangi dağda kurt öldü?”
“Bu sabah bizim damat beni aradı. Ekin’in hangi okulda sınava gireceğini soruyordu.”
“Sen böyle şeyleri bilmezsin ki? Kız kardeşinin hangi okulda sınava gireceğini bilmek kim, sen kim?”
“Doğru olabilir, Mevlüt Abi, ama Kurti’nin büyüklüğü neyi bildiğinde değil. Cevapları bilen doğru adamlarla olan bağlarında...”
“Kısacası karına sordun Ekin’in hangi okulda sınava girdiğini?...” Kurtuluş havasının bu kadar çabuk sönmesine aldırmadan “Ne olmuş Gönül’e sorduysam, hem sen şu çayları verecek misin herkese? Kaç zamandır bizim kızla damadın arasının düzelmesini istiyordum, bu olurken sen bile benim canımı sıkamazsın Mevlüt Abi!” diye cevap verdi.

Kenan merakla Kurtuluş ile Mevlüt arasındaki laf atışmasını seyrediyordu. Ekin ile Sarp’ın arasının düzelmeye başladığını duymasıyla içtiği çay bir anda kendine zehir olmuştu. Bir an önce dışarı çıkıp temiz hava almak istiyordu ama Kurti’nin anlatacaklarını dinlemek zorundaydı. Sarp ile Ekin’in arasında neler olduğunu bilmesi için bu ıstırabı çekmesi gerekiyordu. O da öyle yaptı ve Kurtuluş’un dediği hiçbir sözcüğü kaçırmadan dinledi. Sarp’ın sabahın köründe arayışını, Kurti’ye her şeyin iyiye gittiğini ama daha iyiye gitmesi için Ekin’in sınava girdiği yeri öğrenmesi gerektiğini söyleyişini duymak zorunda kalmıştı. Kurtuluş’un mutluluğu Kenan’ın ıstırabını daha da arttırıyordu. Konu Sarp Teksoy ile Ekin Serbest’ten Fenerbahçe-Galatasaray çekişmesine kayınca Kenan daha fazla dayanamadı ve kendini dışarı attı. Saatine baktığında öğle yemeği vaktinin geldiğini gördü. O kadar saat Sarp Teksoy’u öven konuşmalara katlandığına şaşırdı ve açık olan bir birahane aramaya başladı. Yapması gerekenleri planlaması gerekliydi ve bunu yapmanın bir şartı da rahat kafaya sahip olmaktı ve Kenan’ın kafasını rahatlatabilmesi için yapabileceği tek şey alkole sığınmaktı. Alkolün yalancı rahatlatmasına ihtiyacı vardı. Bir gün gerçek rahatlamayı da yaşayacaktı. Sarp Teksoy ile hesaplaştığı zaman...
......
Sarp okul kapısı önünde beklerken heyecandan ölmek üzereydi. Arada çıkanlar oluyordu ama hiçbiri Ekin değildi. Ekin’in erken çıkmamasına sevinse mi, üzülse mi, bilemedi. Saatine baktığında sınavın bitmesinin elinin kulağında olduğunu gördü. Bir süredir çıkan da yoktu. Biraz dolandıktan sonra yavaç yavaş sınava girenlerin çıkmakta olduğunu gördü. Merakla bekleyen ailelerin, tanıdıkların, sevgililerin kendisi gibi merakla çıkanları taradığını fark etmiyordu bile. Aradığı tek bir yüz vardı ve o yüzden başkası umurunda değildi.

Derken hasretle görmeyi beklediği yüzü gördü. Bir anda bin çeşit duygu vücudunu esir aldı. Sevdiği kadını gördüğü için sevinç kapladı tüm benliğini, sevdiğine yakın olacağını bilmenin heyecanı kalp atışlarını hızlandırdı, sınavının nasıl geçtiğini merak etmenin gerilimi tüm kaslarının gerilmesine sebep oldu. Ekin’in yüz hatlarına bakıp anlamaya çalışıyordu ama Ekin’in yüzünde sadece ciddi bir ifade vardı. Sağa sola da bakınmıyordu. Sarp iyice meraklanmaya başlamıştı. Derken Ekin’in gözleri Sarp’ın olduğu tarafa yöneldi ve Sarp’ı görür görmez yüzüne bir gülümseme yayıldı. Sarp o an dünyanın dönmekten vazgeçtiğini düşündü. Zaman da ilerlemiyordu. O gülümseyiş tüm kaygılarının, tüm korkularının bir süreliğine kaybolmasına sebep oldu.

Ekin yanına geldiğinde selamlaşmayı bile unutup hemen “Nasıldı?” diye sordu. Ekin gülümseyerek baktı ve “Haftalardır çektiğim eziyet bir işe yaramış oldu.”, diye cevap verdi. Sarp bu cevabı duyduğunda eziyette payı olduğu için suçluluk duygusuna yenik düştü. Ekin’e gözlerini dikip “Özür dilerim, tüm olanlar için.”, dedi ve “Hiç olmazsa bundan sonrasında daha fazla eziyet çekmemen -çekmemiz- için bir şeyler yapabiliriz.” diye devam etti. Ekin’in soran gözlerle baktığını görünce “Olanlar hakkında konuşabiliriz” diye açıklama yaptı.
......
Ekin geldikleri yerin manzarasının tadını çıkarıyordu. O sırada Sarp ikisi için çay söyledi ve sandalyesini Ekin’in yanına çekti. Ekin’in elini tutup “Piyer Loti’ye gelmeyi özellikle istedim çünkü burası aşıkların buluşma yeri olarak bilinir. Tüm olanlardan sonra buranın güzelliği eşliğinde sana her şeyi anlatmak istiyorum.” Ekin, Sarp’ın gözlerinin içine bakıyordu. Henüz Sarp’ın açıklamasını duymamıştı ve bir açıklama duyması gerektiğinden de emin değildi. Dün geceden beri içindeki korkular, şüpheler yok olmuş gibiydi. “Açıklama yapmak zorunda değilsin.” demek istedi ama Sarp açıklamak istediğinde ısrar etti.
“O gün Berna ile konuştuktan sonra ne için geldiğini bilmiyorum ama anladığım kadarıyla aklındaki problemleri çözmüştün veya beraber çözmemizi söyleyecektin. Berna’nın anlattıklarından çıkardığım sonuç bu. Ne yazık ki o gün Yasemin’in beni iş yerimde göreceği tutmuş. İşe gittiğimde Yasemin’i ofisimde görünce oradan kaçtım. Hatta gidecek yer bulamayınca sizin mahalleye geldim, Kurti anlatmıştır belki.” Ekin bir anda Kurtuluş’un kendisine anlatmaya çalıştığı olayı hatırladı. Sarp’ın adını duyunca lafları Kurti’nin ağzına tıkmıştı. Hatırladığını belirtmek için başını onaylar şekilde salladı. Sarp devam etti.
“Bütün gün dışarıda oyalandım ama geri gittiğimde Yasemin hâlâ oradaydı ve ne dersem diyeyim beni dinlemiyordu. En sonunda çok kızdım ve onu aşağılayacak bir tavır alırsam ondan kurtulacağımı düşündüm. O yüzden ona başkasını düşünürken onunla olmamı kabul edip etmeyeceğini sordum. Ne safmışım ki onun bu aşağılamaya dayanamayacağını düşünmüşüm. “Evet” cevabı vermesini beklemiyordum. Kulağına benim kabul edemeyeceğimi söyledim ama sen sadece onun cevabını duymuş olmalısın. Sonrasında beni dinlemedin bile. Keşke daha çok ısrarcı olsaydım ama sizin eve giden yolda söylediklerin öyle canımı yaktı ki kırılan gururum yüzünden kendimi savunamadım bile.” Ekin’in gözlerinden iki damla yaş süzülürken dudaklarından fısıltı gibi ama içindeki tüm üzüntüyü yansıtan “Özür dilerim” sözcükleri döküldü. Sarp parmaklarının ucuyla Ekin’in gözyaşlarını sildi ve “Hey, asıl ben özür dilerim” dedi. İki aşık bir süre sessizce oturdular. İkisi de acı dolu geçen günlerden sonra üzerlerinden kalkan ağırlığın rahatlığını yaşıyorlardı.

Sarp bakışlarını Ekin’den ayırıp kısa süreliğine Haliç manzarasına baktı ve dudaklarında bir gülümseme belirdi. Ekin’e dönüp “Bir gününü bana ayırmanı istiyorum. Sana anlatmak istediğim çok önemli bir şey var. Bunun için tüm bir gününü bana ayırman lazım. Sabahtan akşama kadar...”
“Ayırıyorum ya... Sınavdan çıktığımdan beri seninleyim. Buraya gelirken eve de haber verdim. Daha ne istiyorsun?”
“Bu sayılmaz. Bu günden başka bir günü bana ayırman lazım. Mesela yarın...”
“Yarın mı? Yarın olmaz, yarın işe dönüyorum. Sınava hazırlanmak için biriken tüm izinlerimi ve yıllık iznimi kullandım.” Sarp hayal kırıklığına uğramıştı. Bu durumu sesine yansıtmaktan çekinmeden “O zaman önümüzdeki hafta sonu olsun” dedi. Ekin Sarp’ın kırgınlığını fark etmekte gecikmedi. “Ne yapabilirim ki Sarp? İznim bitti ve bazılarının aksine ben istediğim zaman izin alamıyorum. Ayrıca önümüzdeki hafta sonu istediğini yaparım ama bir şartla... Şekeri elinden alınmış çocuk gibi dudak sarkıtmaktan vazgeçersen.” Ekin’in sözleri etkisini göstermişti. Sarp hemen kendini toparladı ve yüzündeki somurtmayı kaldırdı. Boş çay bardaklarını almak için gelen garson ikisinin bu halini görünce aşık olanların niye bazen çocuk gibi göründüklerini düşünmekten kendini alamadı.

***

Yelda artık alışkanlık haline getirdiği ziyaretlerinden birini yapıyordu. Öğle yemeklerini beraber yemek ikisinin de alışkanlığı haline gelmişti. Bugün için yemeği Serkan’ın ofisinde yemeyi istemişti. Hazırladığı sandviçleri torbadan çıkardığında Serkan’ın ağzı kulaklarına varıyordu.
“Biliyor musun Yelda, sandviç restoranı açsan zengin olursun. Yani zaten zenginsin de... Yani daha da şey... Off ya, anladın işte. Yani demek istiyorum ki çok lezzetli sandviçler hazırlıyorsun.” Yelda gülümsemekten kendini alamadı. Serkan’ın bu hallerine bayılıyordu. O kadar içten bir hali vardı ki bir iltifatı yüzüne gözüne bulaştırması bile rahatsız etmiyordu. Aksine Serkan’ı daha çok sevmesine sebep oluyordu.
“Tamam Serkan, anladım ne demek istediğini. Bir dahaki sefer daha iyi tasarla iltifatlarını. Belki bir gün başarırsın iltifat etmeyi.” Serkan’ın yüzündeki üzüntüyü görünce gülmekten kendini alamadı. “Şaka yapıyorum şaşkın, sandviçlerim için söylediğin güzel sözler için de teşekkür ederim.”
“Bu akşam Sarp size ziyarete geliyormuş.” Yelda sandviçinden aldığı kocaman ısırığı çiğnerken başıyla onayladı. Ağzındakileri yuttuktan sonra da “Aslında babam onu davet etti. Baba-oğul konuşacaklarmış. Kim bilir babamın aklı neye takıldı yine...”
“Sarp da bilmiyor. Bence baban oğlunun evlenmesini söyleyecek. Orhan Amca’nın Sarp ile derdi genelde bu konu. Oğlunu evlendirdikten sonra sıra kızına gelecek ama işte henüz daha gelmedi.” Serkan’ın şaka yollu söyledikleri Yelda’yı düşündürmüştü. Başını eğip elindeki sandviçe bakmaya başladı ve başını kaldırmadan “Biz aramızdaki ilişkiyi ne zaman açıklayacağız” diye sordu. Serkan beklenmedik soru karşısında ne diyeceğini bilemedi. Gizli tutmayı kararlaştırdıklarından beri bilinçaltında bir rahatlama olmuştu çünkü Serkan korkuyordu. Boğazını temizledikten sonra “Belki de zamanı gelmiştir ilişkimizi açıklamanın. En azından Sarp’a...” Yelda gözlerini sandviçinden ayırıp Serkan’a baktı. İkisi de bu konuyu konuşmaktan kaçınmışlardı. İkisi de dile getirmeseler de bu konuyu açıklamaktan korkuyorlardı.
“Abim üç gündür çok mutlu görünüyor. Ekin ile arası düzelmiş. Belki de zamanı geldi. Hafta sonu Ekin ile bir şeyler yapmayı planlıyormuş ama ne olduğunu söylemiyor. Sence Ekin ile yapmayı planladığı şeyden sonra mı yoksa önce mi anlatalım?”
“Daha da önemlisi nasıl anlatalım? Ben mi konuşayım? Belki benim konuşmam daha iyi olur...”
“Serkan, sence bunu ikimiz anlatsak daha iyi olmaz mı?”
“Bilmem, galiba... Peki ne zaman anlatsak? İstersen hafta sonundan sonra anlatalım. Hani Ekin ile eğlensin, neşesi yerinde olur.” Yelda sesszice onayladı. Hassas bir konuya dalmışlardı ve ikisi de korkuyordu. Biri abisinin, diğeri en yakın dostunun verebileceği sert tepkiden korkuyordu. Sessizce sandviçlerini yemeye devam ettiler.
.......
“Hanımefendi! Artık aklınızı meşgul eden eski sevgili, yeni dost da olmadığına göre bahaneniz kalmadı. Söyleyin bakalım, bu akşam herkesten uzak baş başa bir yemeğe ne diyeceksiniz?” Berna dudaklarında beliren engel olamadığı gülümsemesiyle Mehmet’e baktı ve flört eder bir ses tonuyla “Bilmem ki... Başkasının veremeyeceği neler vaat ediyorsunuz? Diğer teklifleri geri çevirmem için farkınızı bilmem lazım.” dedi. Mehmet masasının başından kalktı ve hastanedeki odasının kapısını kilitledikten sonra Berna’nın yanına yaklaştı.
“Size tüm sırlarımı açıklayamam ama sanırım ipucu olarak bir şeyler sunabilirim.” Dr. Mehmet de Berna’nın oyununa katılmıştı. Berna gülümsemeye devam ederken aynı cilveli tonla devam etti. “Öyle mi? Nasıl bir şeymiş bahsettiğiniz ipucu?”
“Dediğim gibi, gelecek olanın küçük bir parçası. Gerçeği bundan çok daha iyi olacaktır.”
“E, bekliyorum...” Mehmet Berna’yı belinden kavradı ve kendine doğru yavaşça çekti. Berna Mehmet’in gözlerindeki kıvılcımı görünce yutkundu. Elinde olmadan nefes alışları hızlandı. Mehmet gözlerini kaparken dudaklarını Berna’nın dudakları ile buluşturdu. Berna başının döndüğünü hissetti. Düşmemek için gayri ihtiyari arkasında kalan Mehmet’in masasına tutundu. Mehmet öpüşmeyi kestiğinde bir süre kendine gelemedi. O kadar uzun zaman olmuştu ki öpüşmenin nasıl bir şey olduğunu unutmuştu neredeyse. Mehmet Berna’nın kulağına eğilip baştan çıkarıcı bir ses tonuyla “Akşama hanımefendinin bana eşlik etmesi onuruna sahip olacak mıyım?” diye sordu. Berna hızlı hızlı nefes almaya devam ederken alt dudağını ısırdı. Gözlerini tekrar kapattı ve başıyla kabul ettiğini anlattı. Gözlerini açtığında zafer kazanmış gibi duran Mehmet’in kendisine baktığını gördü.
“Size layık olmaya çalışacağım hanımefendi. Akşam 8’de sizi alırım.”
......
Feryal Hanım Sarp’ın neşeli halini görünce Ekin ile arasının düzeldiğine gerçekten emin oldu. Oğlunun ağzı kulaklarına varıyordu. Ekin’i de davet etmediği için pişman oldu. Belki neden o kadar uzun süre küs kaldıklarını öğrenebilirdi. Sarp’tan laf almak mümkün olmuyordu, belki Ekin anlatırdı bir şeyler. O sırada Orhan Bey “Ekin’i niye getirmedin?” diye sordu Sarp’a.
“Sadece beni davet ettiniz. Hem üniversite sınavına hazırlanmak için izin kullanmıştı. Çok uzun süreli izin kullandı diye fazla mesai yapıyor birkaç gündür. Yani davet etseniz bile gelemezdi.”

Sarp anne-babasıyla konuşurken Yelda yanlarına geldi ve “Kurt gibi açım, yemekte ne var?” diye sordu. Sonra Sarp’ın da odada olduğunu fark etti ve “Aa, seni fark etmedim abi. Hoş geldin. Ne zaman geldin?” diye abisini selamladı. Sarp gülümseyerek “Hoş bulduk. Çok olmadı geleli.” diye cevap verdi. Son günlerde gülümsemekten kendini alamıyordu. Özellikle de bir hanımefendi ile konuşurken.

Aile yemeğe geçtiğinde Sarp babasının konuşmaya başlamasını bekliyordu. Orhan Bey oğlunun kendisine baktığını görünce “Seni neyi konuşmak için çağırdığımı merak ediyorsun, değil mi?” diye sordu. Sarp “Evet. Eğer evlilik konusunda konuşmak için çağırdıysan, inan fazla beklemek niyetinde değilim.” diye cevap verdi.
“Yok, evlenmeni söylemek için çağırmadım. Gerçi en kısa zamanda evleneceğini söylemen güzel ama benim asıl konuşmak istediğim konu başka. Ben evlendikten sonra ne yapacağını öğrenmek istiyorum. O yerde işletme müdürlüğü yapmaya devam mı edeceksin? Eski işine dönmeyi düşünmüyor musun?”
“Gerçekçi olmak gerekirse, baba, bir süredir ben de aynı konu üzerinde düşünüyorum. Ekin ile evlendikten sonra ne yapacağımı düşündüm. Eğer eski işim beni bekliyorsa eski işime dönmekten mutlu olurum. Şu anki işim güzeldi ama tüm hayatımı bir barı işleterek geçirmek istemiyorum. Galiba haklıydın baba, bar açmak bir hevesti ve ben bu işi yaparak bunun heves olduğunu anladım. Berna ile nişanlanmadan önce sana bar açmak istediğimi söylediğimde bunu söylemiştin ama ben anlamamıştım.”
“Hepimizin yanlışları oldu o zaman, şimdi bunları konuşmayalım oğlum. Ancak, bence, bu işin sana yararı çok oldu. Adam oldun be!” Orhan Bey sonra Yelda’ya döndü. “Ya sen Yelda? Sen ne yapacaksın? Gel sana da bir iş bulalım holdingde.”
“Yok, yok! Ben almayayım babacığım. Önce abim işe başlasın, bana da sıra gelir.” Orhan Bey şansını daha da zorlayıp tadını bozmak istemedi. Sarp’tan gelen olumlu cevap neşesini yerine getirmişti. Yelda konusunu zorlayarak neşesini kaçırmaya niyeti yoktu. Ağzından eriyen kırmızı etten büyükçe bir parçayı kesti ve çatalına bindirip ağzına attıktan sonra da keyifle çiğnemeye başladı. Kırmızı şarabından bir yudum aldı ve yavaş yavaş iyiye giden gelişmeler için tanrıya şükretti.
......
“Abi, yemekten beri fırsat kolluyorum. Hala söylemeyecek misin hafta sonu planının ne olduğunu?”
“Ha, iyi ki hatırlattın. Pazar günü Ekin ile ikimizi havaalanına bırakır mısın? Benim arabayı bu yaz yoğunluğunda havaalanı otoparkında bırakmak istemiyorum.”
“Havaalanı mı? Abi ne olduğunu anlatmayacak mısın?”
“Kendine iyi bak canım kardeşim, en kötü ihtimalle hafta sonu görüşürüz.” Yelda abisinin arkasından bakakaldı. Aşk, Sarp’a kesinlikle yaramıyordu. Kocaman bir gülümsemeyle çekip gitmişti. Yelda’yı merak içinde bıraktığını bile bile çekip gitmişti!
***

Ofisinde oturmuş elinde bir sürü evrakla öylece duruyordu. İster istemez aklı hafta sonu için planladıklarına kayıyordu ve gülümsemekten kendini alamıyordu. İçin de biraz da korku vardı ama her şeyin istediği gibi sonuçlanacağını umuyordu. Düşüncelere dalmış vaziyetteyken Berna’nın kapıdan kafasını uzattığını bile fark etmedi. Berna Sarp’ın kendisini fark etmediğini görünce boğazını temizleyerek ses çıkardı. Sarp Berna’nın kapıdan kendisine baktığını görünce arkadaşını içeriye davet etti.
“Ne böyle dalmışsın, Sarp?”
“Sorma Berna, dün gece babamla ileride ne iş yapacağımı konuştuk. Babam holdinge geri dönmemi istedi.İşin açıkçası ben de aynı şeyi istiyorum. Bugün şöyle bir buranın işlerini nasıl başka birine devredebileceğimi düşüneyim istedim. Evrakları filan inceliyordum. Buranın sahibini tanırsın. Bizim dönemden Göp Göp. Ben işletme müdürü olmasaydım burayı kapatacaktı. Şimdi ben işi bırakırsam burayı kapatmasından korkuyorum. Birisi burayı SPA merkezi yapmak istiyormuş. Onlara satarsa bizim çocuklar işsiz kalacak. Acaba babamla konuşsam da biz mi satın alsak diyorum...”
“Ee, sen holdinge dönünce kim işletecek burayı?”
“Bilmiyorum ki Berna... Ancak bu çocukların da işsiz kalmalarını istemiyorum. Bulurum işletecek birini.”
“Sana bir teklifte bulunayım o zaman.” Sarp merakla Berna’ya bakmaya başladı. Berna, Sarp’ın dikkatini çektiğini anlayınca gülümsedi ve “Burayı ikimiz alalım ve ortak olalım” diye devam etti. Sarp bu beklenmedik teklif karşısında şaşırdı ama düşündüğünde akla yatkın bir teklif olduğunu gördü. Berna Sarp’ın gülümsemesinden cesaret alarak “İkimiz ortak oluruz, ben de buranın işletmesinden sorumlu olurum. Ne dersin?” diye sordu. Sarp düşündükçe fikri daha da cazip buluyordu.
“Bence çok iyi bir fikre benziyor Berna. Göp Göp ile konuşup ikna etmemiz lazım.”
“Sen o işi bana bırak. Ne kadar fiyat istediğini filan öğrenip sana haber veririm.”
“Peki o zaman. Senden haber bekleyeceğim.”
“Ee, hayat nasıl gidiyor bu arada? Kaşla göz arasında yine Ekin ile aranı bozacak bir gelişme olmadı, değil mi?” Sarp Berna’nın imalı sözleri karşısında hafifçe gülmekten kendini alamadı.
“Hayır, hiçbir sorun yok. Her şey yolunda. Hatta bu pazar için planladıklarım olursa her şey çok daha iyi olacak. Asıl senin hayatın nasıl gidiyor? Artık kaygılanman gereken bir arkadaşın olmadığına göre senin de hayatın iyi gidiyordur sanırım.” Berna dün Mehmet’i hastanede ziyaret ettiği sırada olanları ve yemekte yaşadıkları romantik geceyi ve ardından olanları düşününce yüzünde kocaman bir gülümsemeyle “Her şey yolunda” diye cevap verdi.
.....
Ekin sınavı atlatmasıyla beraber tüm dertlerinden kurtulmuştu. Sarp’ı boşuna suçladığını öğrenmişti ve daha da güzel olanı Sarp bunun için Ekin’i suçlamıyordu. Sarp’ın tek istediği Ekin ile birlikte olmaktı. Bunu sınavdan sonra defalarca söylemişti kendisine. Telefonda... Fazla mesai yaptığı için dışarı çıkamıyordu. Öğle tatillerinde de bir şekilde ufak tefek engeller çıkmıştı ve Sarp ile görüşmeleri sadece telefon ile olmuştu. Dört gündür Ekin’in canını sıkan tek konu Sarp’ı yüz yüze görememekti. Telefonu çaldığında Sarp aradığı için mutlu olmuştu ama yine ancak telefonda görüştükleri için canı sıkılmıştı. Sarp lafı uzatmadan “Seni niye aradığımı biliyor musun?” diye sordu.
“Beni sevdiğini söylemek için mi?”
“Hayır!” Ekin bu cevabı beklemiyordu. Nedense bozulmuştu bu cevaba. Sarp “...Yani asıl arama sebebim bu defa seni sevdiğimi söylemek değil. İnanmayacaksın ama bu defa başka bir sebebim daha var aramak için.” diye açıklama yapınca Ekin’in hem neşesi yerine gelmişti hem de merakı artmıştı.
“Neymiş o sebebin?”
“Sana hafta sonu için verdiğin sözü hatırlatmak. Pazar günü sabah gelip seni alıyorum ve akşamın karanlığına kadar da vaktini benimle geçiriyorsun. Sorgusuz sualsiz, tamam mı?”
“Tamam Sarp. Ancak ne yapacağımızı hala söylemedin. Bir ipucu versen.”
“Güzel kıyafetler giyebilirsin, her zamanki gibi. Ha, ince giyin. Bence hava sıcak olacak.” Ekin’in merakı iyice artmıştı ama tüm çabasına rağmen Sarp ser verip sır vermiyordu.

Pazar sabahı olduğunda Ekin erkenden kalktı. Evdekilere Sarp ile bütün gün gezeceklerini söylemişti. Ailede herkes Sarp ile arasının düzeldiğini öğrendiğinden beri yüzündeki mutluluğu görmüştü ve kimse Ekin’in mutluluğuna engel olmak istemiyordu. Bu sebepten İsmet Bey bile bütün günü Sarp ile geçirmesine laf etmemişti. Tek söylediği “Bizi utandıracak bir şey yapmayacağına güveniyorum, kızım” olmuştu.

Sarp, Ekin’i almaya geldiğinde çok heyecanlıydı. Bir haftadır bugünü tasarlıyordu. Her şeyin yolunda gitmesi için elinden geleni yapacaktı. Uzun zaman önce bunu yapmak istemişti ama araya o kadar çok şey girmişti ki ancak şimdi yapmak istediğini yapabilecekti. Kapının açılmasını beklerken bu evde ağırlandığı geceyi hatırladı. O yemekten sonra içini rahatsız eden şeyi bulmuştu. Eve gittiğinde kız kardeşiyle neredeyse sabaha kadar konuşmuştu ve o gece aklına gelmişti bugün yapmayı planladığı şey. Oldukça gecikmişti ama o kadar da çok gecikmediğini umuyordu.

Ekin kapıyı açtığında Sarp’ın gözleri bayram etti. Üzerindeki tek parçadan oluşan oldukça sade mavi yazlık elbise o kadar çok yakışmıştı ki bir an nefesinin tutulduğunu hissetti Sarp. Ekin “Ben hazırım” dediğinde daldığı rüya aleminden gerçek dünyaya gelen Sarp “Evdekilere bir ‘merhaba’ diyeyim yola çıkarız” dedi.
......
Kenan o günün bugün olduğunu biliyordu. Eğer Kurti ve koca çenesi olmasa bu kadar gelişmeden haberi olabilir miydi, emin değildi. Ekin ile Sarp arasında ne oluyorsa Kurtuluş kahvede ballandıra ballandıra anlatıyordu. Kenan’ın midesi kaldırmıyordu Sarp adını duymayı ama hedefine ulaşmak için acıya katlanması gerekiyordu. Sarp’ın adını düşündükçe yüzünü ekşitmekten kendini alamıyordu. Tamirhaneden ödünç aldığı arabaya atladığı gibi Ekinler’in evinin yakınlarına gitti. Yanından geçen arabada Ekin’i Sarp’a gülümseyerek bir şeyler anlatırken görünce kan beynine sıçradı. Hemen Sarp’ın arabasını takip etmeye başladı.
......
Yelda evde dört dönüyordu. Sarp telefon edip hazır olmasını söylemişti ama Yelda’nın tel bildiği Ekin ile Sarp’ı havaalanına bırakacağıydı. Daha fazlasını bilmemek Yelda’yı deli ediyordu ve abisi de inadına hiçbir şey anlatmıyordu. Kapıdan içeri Ekin ile Sarp’ın girdiğini görür görmez yanlarına gitti.
“Yelda, siz Ekin’le senin arabaya gidin, ben bir annemin odasına uğrayıp geliyorum.”
“Annem odasında değil ki. Babamla bir şeylerin ‘brunch’ına gittiler.”
“Ben de zaten annemi görmek istemiyorum ki. Annemin odasından almam gereken bir şey var. Siz beni arabada bekleyin.”

Yelda arabada Sarp’ı beklerken daha fazla dayanamadı ve Ekin’e bir şey bilip bilmediğini sordu. Ekin’in de bir şey bilmediğini öğrenince merak duygusu iyice arttı. “Peki bu adam niye havaalanına götürmemi istedi sizi?”
“Havaalanı mı?” Yelda Ekin’e şaşkınca baktı.
“Haberin yok muydu?”
“Yoo. Benim tek bildiğim bugünü Sarp ile beraber geçireceğimiz. Onu senin arabanda beklememizi söylediğinden beri ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. Baş başa olacağımızı söylerken niye senin de geldiğini merak ediyordum.”
“Ay, çıldıracağım ya Ekin. İyice merak etmeye başladım.” Sarp arabanın kapısını açıp kendini arka koltuğa attı. Ön koltukta oturan iki kadına bakıp gülümseyerek “Hadi gidelim” dedi.
......
Kenan Sarp ile Ekin’in geldiği kocaman eve baktı ve evi gördükten sonra Sarp’tan daha da fazla nefret etmeye başladı. Geçen zaman yıl gibi geliyordu ama sonunda bir arabanın çıktığını gördü. bu defa ön koltukta tanımadığı bir kadın ve Ekin vardı. Dikkatli baktığında Sarp’ın da arka koltukta olduğunu gördü. Dişlerini sıktı ve içinden bir küfür savurdu. Üçünün bulunduğu araba ile kendi arabası arasına yeteri kadar mesafe koyduktan sonra takip etmeye başladı.
......
Havaalanına geldiklerinde Yelda artık daha fazla dayanamadı ve “Abi, artık bu gizemli havaları bırakır mısın? Bana neler çevirdiğini anlatır mısın? diye Sarp’tan cevap almaya çalıştı. Sarp’ın güldüğünü gören Yelda daha da sinirlendi. “Ya Sarp aşk olsun! Ekin’in havaalanına gidileceğinden haberi bile yokmuş. Bir de utanmadan gülüyorsun!”
“Tamam, tamam. Seni rahatlatmak için söyleyeyim, Antalya’ya gidiyoruz.” Sarp bunu söyleyip Ekin’in elinden tuttu ve bilet kontrolünden geçmek üzere güvenliğin olduğu tarafa gitti. Ekin ise hâlâ olayı kavramaya çalışıyordu.
......
Yelda arabasına binip havaalanından ayrıldığında arabasını gözleyen birinin varlığından habersizdi. Kenan Yelda’nın tek başına arabasına bindiğini anlayınca Ekin ile Sarp’ın birlikte bir yere gittiğini anladı. Ekin’in o adamla tek başına yolculuğa çıkacak kadar samimi olduğu gerçeği yüreğini dağladı. Aklındakini hayat geçirme konusunda daha bir kararlı şekilde Yelda’nın arabasını takip etmeye başladı.
......
Yelda içeri girdiğinde annesiyle babasını erkenden evde görünce şaşırdı.
“Hayırdır, erkenden gelmişsiniz?”
“Bu babanla ne zaman insan içinde vakit geçirebildik ki? İki dakikada sıkıldı ve homurdanmaya başladı.”
“Ne yani suç benim mi? Bir sürü insan ne olduğu belli olmayan şeyleri kahvaltı niyetine yiyor. Yahu ben sevmiyorum öyle şeyleri. Zorla mı?”
“Aman tamam Orhan, seninle tartışacak halim yok. Ben şu takılarımı çıkarayım hiç olmazsa.”
“Bak işte, kahvaltıya değil de sanki takı defilesine gittik. Yahu bir kahvaltı için taktığın küpeler, kolyeler... Ne gerek var bunlara?”
“Tamam Orhan, seninle hiç uğraşamam şimdi.” Yelda annesiyle babası arasındaki kapışmayı seyrediyordu. Babasıyla oturma odasında yalnız kalmıştı ki annesinin çığlığını duydu. Orhan Bey ile Yelda odaya daldıklarında Feryal Hanım’ın üzüntüden kahrolmuş yüzünü gördüler.
“Ne oldu Feryal?”
“Orhan, gitmiş. Yok...”
“Ne yok be kadın?” Yelda annesinin gösterdiği yere baktığında gülmeye başladı.
“Şimdi anladım ne yaptığını Sarp!”
......

Uçakta olduğuna hâlâ inanamayan Ekin sabahtan beri olanları anlamaya çalışıyordu. Şu an Antalya’ya giden uçağın oldukça rahat olan koltuklarında içeceklerini yudumluyorlardı. Business Class ile uçmak oldukça rahat oluyordu. Birden Antalya’da ne kadar kalacakları aklına geldi. Sarp ise elinde portakal suyu bardağı başını koltuğuna yaslamış bir şarkı mırıldanıyordu.
“Sarp, ben babamlara ne diyeceğim. Sadece bir gün için izin aldım. Akşama evde olmam lazım.”
“Merak etme Ekin, akşam uçağına biletimiz var. Sen gönlünü ferah tut.”
......
Kenan arabasını park ettiği yerden evin etrafını gözlüyordu. Oturduğu yerden bir şeyler göremeyince dışarı çıkıp etrafı kolaçan etmeye karar verdi. Evin etrafında dolaşınca birkaç güvenlik görevlisi gördü. Gün ışığında içeri giremeyeceğini anlayınca akşamı beklemeye karar verdi. Akşam karanlığında işi daha kolay olacaktı, bundan emindi.
......
Ekin Antalya içinden geçip geldikleri yazlıklara şaşkınlıkla bakıyordu. Sonunda bir yazlığın önünde durduklarında eve bakma şansını yakaladı. İstanbul’daki Teksoy malikanesi kadar büyük değildi ama yine de oldukça güzel bir evdi. Geniş bir bahçesi vardı. Bahçedeki dut ağacı hemen göze çarpıyordu. Sarp içeri girdiğinde iki kişi hemen onları karşıladı. Yemek masası iki kişi için hazırlanmış, onları bekliyordu.

Ekin şaşkındı. Yemek hiç beklemediği kadar güzeldi ve onlara eşlik eden müzik de gerçekten ortamı tamamlıyordu. Ekin ortamın büyüsünü bozmaktan korktuğu için konuşmaya bile cesaret edemiyordu. Sarp ise büyük bir mutlulukla Ekin’in ürkek halini seyrediyordu. Yemekleri servis edenler öyle profesyonel hareket ediyorlardı ki tek söz söylemeye gerek kalmıyordu. Her şey tam olması gerektiği gibiydi ve Sarp sevdiği kadının ürkek şekilde önüne konan birbirinden lezzetli yemekleri yemesini seyrediyordu.

Yemek bittikten sonra Sarp ayağa kalktı ve Ekin’in elini tuttu. İkisi de ayakta bir süre birbirlerine baktılar ve sonra Sarp Ekin’i kendine doğru çekti. Sessizce “Benimle dans eder misin?” diye sordu Ekin’in gözlerine bakarak. Ekin hâlâ yaşadığı durumun gerçekliğine alışamamış bir haldeydi. Hâlâ konuşursa ortamın büyüsü bozulacak diye korkuyordu. Bu sebepten sadece başını sallamakla yetindi. Sarp Ekin’i belinden kavradı ve dans etmeye başladılar. Dans ederken sevdiği kadının kokusunu içine çekti. Bu koku binlerce çiçekten çok daha güzel geliyordu. Ekin başını göğsüne yasladığında bu anın bitmemesini istedi.

Ekin dans teklifini aldıktan sonra iyice kendini kaptırmıştı bu hayale. Artık neredeyse nefes almaktan korkar hale gelmişti. Durum bu olunca yapabildiği tek şeyi yaptı ve sevdiği adama sığındı. Kendini Sarp’ın kollarına bıraktı ve başını göğsüne yasladı. Sanki Sarp’ın kalp atışlarını duyuyordu. Yoksa duyduğu kendi kalp atışlarımıydı?

Sarp daha fazla beklemeyeceğini hissediyordu. Dans etmeyi bıraktığında Ekin başını kaldırıp kendisine bekleyen gözlerle baktı.
“Benimle bahçeye gelir misin? Sana göstermek istediğim bir şey var.” Ekin sessizce Sarp’ı takip etti. Kiralık arabadan indiğinde dikkatini çeken dut ağacının yanına gelmişlerdi. Ağacın yanında bir bahçe keseri duruyordu. Sarp keseri eline alıp “Dut ağacından deniz yönüne üç adım atılacak” dedi ve üç adıma denk gelen yeri kazmaya başladı. Ekin şaşkın bir şekilde Sarp’ın ne yaptığını merak ediyordu. Biraz kazdıktan sonra Sarp bir kutu çıkardı. Kutuyu açtığında içinden plastikle iyice sarılmış iki parça gördü. Bunları inceleyen Sarp birini alıp diğerini kutuya koydu ve o kutuyu tekrar aynı yere gömdü. Ayağa kalktığında elindeki parçayı Ekin’e uzattı.

Ekin şaşkınlıkla kendisine uzatılan parçaya bakıyordu. Sarp’ın “Alsana” diyen sesini duyunca artık daha fazla dayanamadı ve “Bunu ne yapacağım ben?” diye sordu.
“Bunu açmanı ve içinden çıkanı okumanı istiyorum.” Ekin denileni yaptı. Elinde tuttuğu ve artık bir kağıt olduğunu gördüğü parçanın etrafındaki plastiği çıkardı ve kağıtta yazılanları okumaya başladı.

Sevgili gerçek aşkım,

Eğer bunu okuyorsan senin gerçek aşkım olduğuna inanıyorum demektir. Şu an kaç yaşımdayım, bilmiyorum. Umarım saçlarım ağarmamıştır. Yazarken liseyi bile bitirmemiştim. Hayatın bana ne getireceğini bilmiyordum ama seni getirmesini istediğimi biliyordum. Sen burada, bu mektubu okuyorsan ben seni bulmuşum demektir. Yani dünyanın en şanslı insanıyım. Eğer öyle hissetmesem sana bu mektubu okutmazdım. Şimdi sana soruyorum; Benimle evlenir misin?

Evet, cevabın?

Sarp Teksoy

Ekin ellerinin ucunda titreyen kağıtta yazanları bir kere daha okudu. Hayatı boyunca bu kadar basit sözcüklerin bir arada bu kadar anlam ifade edebileceğini düşünmemişti ama şimdi okuduklarının ifade ettiği anlam karşısında eziliyormuş gibi hissediyordu. Nemlenen gözlerini kağıtta yazılanlardan ayırdığında Sarp’ı karşısında göremedi. Yere doğru baktığında Sarp’ın diz üstüne çökmüş bir vaziyette kendisine iki parmağının arasında bir yüzük uzattığını ve soran gözlerle baktığını gördü. Görebiliyordu, Sarp’ın elleri titriyordu. Heyecanlı olduğu çok belli oluyordu. Elinde tuttuğu kağıdı göğsüne koydu ve sevinç hıçkırıklarına boğulmadan önce “Evet, Sarp” diyebildi.

0 yorum:

Template Designed by Douglas Bowman - Updated to Beta by: Blogger Team
Modified for 3-Column Layout by Hoctro