14 Kasım 2006 Salı

Hayat Bir Oyun - 20. Bölüm

Bölüm 20: Dostlar

Daha iyi olmasını beklerken her şey birbirine girmişti. Ekin ile arasındaki her şeyin yoluna gireceğini düşündüğü anda sevdiği kadın kendini geri çekmişti. Ekin’in eve girişini çaresizce seyrederken hayatında ilk defa ne yapacağını bilemiyordu. Sanki otoyolda gözüne araba farları vuran bir geyik gibi donup kalmıştı. Ya ileriye ya da geriye gitmesi gerekiyordu ama o ölümüne sebep olacak aracın çarpacağını bile bile olduğu yerde duruyordu. Dakikalarca olduğu yerde boşluğa baktıktan sonra eline baktı. Elini ne zaman uzattığının farkında değildi. Sanki gitmekte olan Ekin’i yakalamak istemiş ama yakalayamamıştı. Donuk bir şekilde eline bakıyordu ve bu yaşadığı durumu daha önce ne zaman yaşadığını anlamaya çalışıyordu. Bir boşlukta gibiydi. Bildiği hiçbir şey gerçek değildi artık. Tıpkı kazadan sonra her şeyi unuttuğunda olduğu gibi boşluktaydı. O zaman olduğu gibi tek bir düşünce aklından geçiyordu; Ekin...

......

Ekin arabadan indikten sonra eve nasıl girdiğini bile hatırlamıyordu. Niye Sarp’a yapamayacağını söylemişti. Ne alıkoyuyordu onu? Sarp’ı seviyor muydu? Aslında sorular içinde en kolay olanı buydu. Cevabını biliyordu. Ancak sevmek her şeyin çözümü, her şeyin cevabı olmuyordu.

İçeri girdiğinde herkesin uyumuş olmasını diliyordu ama şansı yaver gitmemişti. Tüm gücünü toplayıp yüzündeki üzüntüyü sakladı ve salonda oturan ev ahalisine selam verdi. Herkes merakla yemeğin nasıl geçtiğini anlatmasını bekliyordu. En akıllıca olanı yemeğin güzel geçtiğini ama bütün gün dışarıda olduğu için yorgun olduğunu söyleyip odasına çekilmekti. Öyle de yaptı...

......

Sarp sessizce arabasının sürücü koltuğuna oturdu. İki eliyle direksiyonu tuttu ve arkasına yaslanıp arabanın tavanına bakmaya başladı. “Ee, şimdi ne yapacaksın Sarp Efendi?” diye kendi kendine sordu. Sonra gayrı ihtiyari yan koltuğa baktı. Çok kısa bir süre önce Ekin yanında oturuyordu ama şimdi ikisinin ortak geleceği koca bir muammadan ibaretti. Sıkıntıyla eli kontak anahtarına gitti ve arabasını çalıştırdı. Hızlı bir manevra ile döndü ve son bir defa daha Ekin’in olduğu eve bakıp hızla oradan uzaklaştı. O kadar dalgındı ki yol kenarında kendisine bakan Kurtuluş’u bile fark edemedi. Verilen selamı Kurtuluş’tan geldiğini fark etmeden aldı ve gecenin içinde gözden kayboldu. Kurtuluş ise bir gözden kaybolan arabanın gittiği yöne bir evlerine baktı ve “neler oluyor bunlara” diye mırıldanarak eve doğru yürümeye başladı.

......

“Neler oluyor bana? Beni bana anlatacak yok mu? Neden korkuyorum? Niye elimi tutmak isteyen mutluluğa kendimi bırakamıyorum? Onu seviyorum, biliyorum. İstemedim kalbime girmesini ama kalbime girmekle kalmadı kalbim oldu. O giderse beni de götürecek. Kimseyle konuşamadığım kadar onunla konuştum ama yetmedi. Kimseye bakmadığım kadar ona baktım ama yetmedi. Şimdi önümde bir ömürlük fırsat var tüm bunlar için, ben “evet” diyemiyorum. Ama neden?...

Onu kendimden çok seviyorum. Sevgim bu kadar büyükken niye kaçıyorum son adımı atmaktan? Uçurum kenarındaki son adım değil ya bu... neden o adımı atamıyorum? Geri dönüş olmayacak diye mi? Son adımı attığımda bir daha geri dönemeyeceğimi mi biliyorum? Yoksa... yoksa kendimi ona layık biri olarak mı görmüyorum? Yoksa ona güvenmiyor muyum?

Niye beni sevdiğini söylüyor? Bana ilk defa yalan söylediğini mi gördüm yoksa? Berna... hani her şeyine karışan biriydi? Hani her işine karar veren biriydi? Niye yalan söyledi Berna hakkında? Berna kadar iyi birini sevemeyen biri beni nasıl sevsin? Ben Berna’nın yaptığının yarısını yapamayacakken Berna dostluğunu teklif etti. Onun kadar iyi birini sevemeyen biri beni nasıl sever? En zengin çevrede büyümüş, en iyi okullarda okumuş, bir dediği iki edilmemiş biri benim gibi işçi emeklisi bir kızda ne bulur? Üniversitede okuyacağım bile belli değilken ortak noktalarımızı nasıl bulacağız? Ya beklediğini bulamazsa?... Niye beni seviyor? Ne gördü bende? Niye ben onun sözüne güvenemiyorum? Nasıl onu üzme pahasına ona güvenemiyorum? Niye kalbim “seni seviyorum Sarp” haykırışlarından sağır olmak üzereyken bunu Sarp’a söyleyemiyorum?

Ya ben? Ya ben beklediğimi bulmazsam?...”

Ekin aklında kendine sorduğu sorular yatağında bir sağa, bir sola dönüyordu. Yorgundu. Hem bedenen hem de ruhen çok yorulmuştu bugün. Aklından geçen sorular o kadar yoğunlaşmıştı ki Ekin’in vücudu daha fazla dayanamadı ve uyku kılığında gelen baygınlıkla kendini korumaya aldı. Bütün gece uykusundan uyanmamasına rağmen çok rahatsız bir gece geçirecekti Ekin.

......

Yelda ile Serkan Sarp Ekin’i eve bırakmak için çıktıktan hemen sonra Sarp’ın işletme müdürlüğünü yaptığı bara gitmek için yola çıkmışlardı. Sarp donuk bakışlarla içeri girdiğinde kendi aralarında yemek sırasında olanları konuşuyorlardı. Sarp onların olduğu tarafa bakarken biraz daha dikkatli olsa ikisinin arasındaki yakınlığın ne kadar çok kendisiyle Ekin arasında olan yakınlığa, iyi zamanlarında olan yakınlığa, benzediğini fark edebilirdi. Oysa şimdi bunu fark edebilmekten çok uzaklardaydı aklı. Donuk bakışlarını onlardan ayırıp bara doğru yöneldi. Birkaç garsona ve barmene işlerin nasıl olduğunu sorduktan sonra bir tekila istedi. Tuzu ve limonu ile tekila önüne konulduğunda renksiz sıvıya bir süre baktı ve tek dikişte sert içkiyi midesine indirdi. Tadının acılığına rağmen Sarp suratını ekşitmedi. Limonu emdikten sonra oturduğu yerden kalkıp Serkan ile Yelda’nın yanına doğru yürümeye başladı.

Sarp’ın kendilerine doğru yaklaştığını ilk Yelda fark etti. Bar tarafından geldiğini görünce içeri girişini fark etmediklerini anladı. Sarp’ın kendilerine selam vermeden bara gitmiş olması Yelda’ya garip gelmişti. Sarp’ın bu davranışına bir sebep bulmaya çalışırken abisinin yüzüne daha dikkatli baktı ve olanları tahmin etti. İşler daha iyiye değil, daha kötüye gitmişti.

Sarp kardeşiyle en yakın dostunun bulunduğu yere geldiğinde hiçbir söz söylemeden boş bulduğu sandalyeye çöktü. Sarp’ın yüz ifadesini gören Yelda ve Serkan birbirlerine baktılar. Serkan’ın olan bitenden haberi olmadığı içi iyice şaşkındı. Yelda ise olanı az çok tahmin edebiliyordu. “Neyin var Sarp?” diye sessizliği ilk bozan Serkan oldu. Sarp cevap vermek yerine Yelda’ya bakınca Serkan da Yelda’ya çevirdi bakışlarını ve ilk defa Yelda’nın neler olduğuna dair fikrinin olduğunu anladı. “Yelda! Sen biliyor musun yoksa?” diye Yelda’ya soru soran Serkan cevap almak için beklemeden Sarp’a dönüp “Ne olduğunu anlatmayacak mısın kanka?” diye sordu.

Sarp içinde birikenleri anlatmak istiyordu ama anlatırken canının acıyacağını biliyordu. Oldukça sıkkın bir sesle “Ekin ile aramıza kara kedi girdi.” diye cevap verdi. Serkan duyduğu cevap üzerine art arda “Kim yüzünden? Niye? Ne zaman oldu bu?” diye sorular sıraladı. Bütün bu soruları cevaplamanın en kolay yolunun yemekten sonra olanları en baştan anlatmak olduğuna karar veren Sarp anlatmaya başlamadan önce yakınlarından geçmekte olan garsonlardan birini yanına çağırıp kulağına bir şeyler söyledi. Garson yanlarından ayrıldıktan sonra masaya sessizlik hakim olmuştu. Yelda bile Sarp’ın anlatacaklarını bekliyordu. Az önce Sarp’ın bir şeyler söylediği garson elinde tekila şişesi ve üç tekila bardağı ile geldiğinde Serkan’ın kafasında olayın ciddiyeti daha bir belli olmuştu. Sarp bundan önce bu halde olduğunda nişanını terk etmiş, babasına resti çekmiş kendini bulmaya çalışıyordu. O günlerde de sıkıntısını içkiyle seyreltmeye çalışıyordu.

Sarp kendine bir bardak doldurduktan sonra hiç bekletmeden bardaktakini midesine indirdi. Tekilanın sert ve yakıcı tadı yüzünden yüzünü ekşittiğinde elindeki bardağı masaya vurdu ve Serkan’ın gözlerinin içine bakıp Ekin ile hastaneye gitmelerinden sonra olanları anlatmaya başladı.

“E, ama Ekin yemekte gayet iyi görünüyordu. Sanki kafasındaki sorunu atlatmış görünüyordu.”

“Biliyorum Serkan, öyle görünüyordu. Sanki her şey yoluna girecek gibi görünüyordu ama çok yaklaşmışken yine uzaklaştı. Eve girmeden önce ‘yapamam... henüz” dedi. Ne demek bu şimdi?” Sarp olanları anlatırken söze hiç karışmayan Yelda bir söz etmesinin gerektiğini anladı.

“Abi anlasana, Ekin’in aklını kurcalayan bir sorun var. Bunu çözmeden içi rahat edemeyecek. Belki kendisine bile itiraf edemiyor ne olduğunu. Yemekten sonra onunla konuştuğumda ağzından biraz laf almayı denedim. Belki onunla biraz daha

konuşursam neyi sorun ettiğinden iyice emin olabiliriz.”

Sarp’ın umuda o kadar çok ihtiyacı vardı ki Yelda’nın sözleri kurtarıcı gibi geldi. Serkan da Sarp’taki bu değişimi fark etmişti. Onu daha fazla içmekten alıkoymak için en uygun zaman olduğunu düşünen Serkan Sarp’ın akıl almayı çok sevdiği Feyzo Baba’ya gitmeyi teklif etti.

“Hem kaç zamandır seni görmediğini söylüyordu. Ne yalan söyleyeyim bu akşam yediğimiz onca güzel yemekten sonra bile Feyzo Baba’nın pilavını yiyebilirim. Ne dersiniz, Feyzo Baba’nın mekanına gidelim mi?” Serkan’ın teklifini, Sarp’ın sıkıntısını atması için iyi bir fırsat olarak gören Yelda hemen Serkan’a destek vermeye başladı. Yelda’nın Ekin ile konuşacağını söylemesiyle biraz umutlanan Sarp itiraz etmedi pilavcı Feyzo Baba’nın yanına gitme fikrine.

......

Orhan Bey ile Feryal Hanım çocuklar evden gidince odalarına çekilmiş yatmaya

hazırlanıyorlardı.Feryal Hanım yatmadan önce eşine doğru döndü ve “Sarp’la Ekin’in arasında bir sorun olduğunu fark ettin mi?” diye sordu. Orhan Bey soruya şaşırmıştı.

“Ne sorunuymuş? Bunu da nereden çıkardın şimdi Feryal?”

“Eğer o kız Sarp’ı üzerse benden çekeceği var demektir. Onun gibi birine laf etmemin tek sebebi oğlumla aramızın düzelmesine sebep olması ama oğlum üzülecekse bu kız yüzünden aramız düzelmese de olur.”

“Of, Feryal, bazen iyice abartıyorsun bu işi. Boşuna soruşturtmadım ben bu kızı ve ailesini. Sen merak etme, servet avcısıyla karşı karşıya değiliz. Kızın karakterli biri olduğunu söylemeyen çıkmadı şu ana kadar. İnanması zor ama bizim sıpa kedi olalı bir fare tuttu.”

“Ben bilmem Orhan, o kadarını söylüyorum. Oğlumu üzerse benden çekeceği var.”

“Senden korkulur Feryal. Ben yatıyorum, hadi sana iyi uykular.” Orhan Bey başını yastığa koyduğunda Feryal Hanım yemek öncesi ve sırasında olanları düşünmeye devam ediyordu.

......

Eğer içinde bulunduğu sıkıntılı hal olmasa hayatının en zor döneminde tanıdığı bu adamla görüştüğü için mutlu olurdu ama şimdiki hali mutlu olmasına engel oluyordu. İçten karşılamayı gördüğünde aynı heyecanı duyamadığı için kendine kızdı. Nişanı, evini, ailesini terk ettikten sonra geçen kabus dolu gecelerden birinde karşılaştığı bu adam Serkan’dan sonraki yegane dostu olmuştu. Dosttan da öte almakta zorlandığı kararlar öncesinde yanına gelip diyeceklerini dinlediği bir büyüğü olmuştu Feyzo Baba. Belki de bu sebepten sarhoş vaziyette tek başına dolaşırken kendisine saldıran üç serseriye hep minnettar kalacaktı. O gece Feyzo Baba hayatını kurtarmıştı ama sadece serserileri kovarak değil. O gece kendi ayaklarının üzerinde durması gerektiğini ona anlatarak... Serkan ile ikisi ne zaman sendeleyecek olsa yanında olmuşlar ve kendi hayatını kurmasına yardım etmişlerdi.

Sarp kollarını açıp gülümseyerek kendisini karşılayan adamı daha fazla bekletmedi. Kucaklaştıklarında Feyzo Baba “Hoş geldin koçum, özlettin kendini” diye fısıldadı Sarp’ın kulağına. Feyzo Baba’nın hafif sitem dolu sözlerine hak veriyordu. Bir süredir Feyzo Baba’nın yanına gelememişti. “Kusura bakma, Feyzo Baba. Ne desen haklısın, hayırsız çıktım.”

“Uzatmaya değmez. Geldin, görüşüyoruz işte. Hem bak sizin tayfa büyüyor. Serkan’ın yanında bacını da getirmişsin.” Sarp bir an Feyzo Baba’nın Yelda’yı nasıl tanıdığını anlayamadı. Serkan söze karışıp “Yelda’ya yeni Sarp’ın hayatını gösterirken Feyzo Baba’yı da ziyaret etmiştik.” diye konuya açıklık getirdi.

“Ee, ne var, ne yok? Anlatın bakalım...” Feyzo Baba’nın sorusu alışılagelmiş sohbete başlama sorularından biriydi ama bu defa anlatacak çok konu vardı. Nereden başlanması gerektiği sorundu sadece ama her zaman olduğu gibi en baştan başlamak en doğru olanıydı. Sarp konuşmaya başladığında Feyzo Baba’nın yol göstericiliğine ne kadar ihtiyaç duyduğunu anladı. Dert ortağını çok özlemişti. Ekin ile tanıştığı zamandan beri olanları anlatmaya başladığında Serkan ile Yelda duydukları karşısında çok şaşırmışlardı. Sarp kimseye anlatmama sözü vermişti ama Ekin’i kaybetme korkusu sözünden dönmesine sebep oluyordu.

Yelda abisini dinledikçe bildiklerinin gerçeğe çok yakın olduğunu ama tam da asıl gerçekler olmadığını fark etti. Ekinler’deki yemekten geldikten sonra Sarp’ın kafasını meşgul eden sorun şimdi daha mantıklı gelmeye başlamıştı. O gece konuştuklarında Sarp’ın gerçek evlilik teklifi etmediğini duyduğunda olayı biraz garipsemişti ama üzerinde fazla durmamıştı. Bütün gece Sarp’ın yanlışını nasıl telafi edebilecekleri üzerine konuşmuşlardı ama Yelda ancak şimdi anlıyordu olanları. Hatta Ekin’in tavırları da daha mantıklı gelmeye başlamıştı.

Sarp Ekin ile tanışmasıyla başlayan olayları anlatmayı bitirdiğinde kendisine bakan üç kişiye suçlu gözle baktı ve “Bir şey söylememeye söz verdiğim için anlatamadım ama Ekin’i kaybetme korkusu her şeyi değiştirdi” diye konuştu.

“Kanka, sen bu kızı olanları bana anlatmama sözü verecek kadar çok seviyormuşsun.” Sarp, Serkan’ın bu sözüne başını sallayarak onay verdi.

Sarp, Berna’nın intihar teşebbüsünü, geçirdiği kazayı ve sonrasında olanları anlattığında biraz rahatlamıştı. İçinde birikenleri anlatmak iyi geliyordu. Bu akşama kadar olan her şeyi anlattığında kendisine sessizce bakan üç çift göze baktı ve “İşte,

durum bundan ibaret” diye sözünü tamamladı.

“Bak yeğenim, benim aklım böyle işlere ermez. Senin bu yaptığın çok dolambaçlı iş. Sen bu kızı seviyor musun, ben buna bakarım. Haa, seviyorum diyorsan peşinden koşarsın. Benim sevdadan anladığım budur.”

“Feyzo Baba haklı Sarp, eğer gerçekten seviyorsan işin peşini bırakacak halin yok. Eğer Ekin de seni seviyorsa kafasındaki sorunu aşarsınız.”

“Ekin’in yaşadıklarını düşün abi, yaşadıkları az değil. Bu kadar olay üst üste geldikten sonra ne bekliyordun ki? Aranızdaki ilişki hiç de normal bir şekilde başlamamış. Belli ki kafasını meşgul eden soru işaretleri var ve bunları açıkça söyleyemiyor sana.” Kendisine teselli verenleri dinleyen Sarp kardeşinin söylediği üzerine “Söylemezse nasıl öğreneceğim ki” diye sordu.

“Merak etme, onun da bir yolunu buluruz. Hem biliyorsun, Türkiye’ye geldiğimde eski arkadaşlarımı bıraktığım yerde bulamadım. Bu durumda abimin aşık olduğu kadından daha iyi bir arkadaş mı bulacağım?” Sarp Yelda’nın ima ettiği üzerine o gece yemekten sonra ilk defa gülümsedi.

Dördü de Sarp’ın durumu üzerine biraz daha konuştular. Sarp’ın içinde artık bir umut vardı. Son sözleri de söyleyip ayağa kalktıklarında Feyzo Baba’nın diğer müşterileri de bu gecelik ortadan kaybolmuştu. Feyzo Baba’nın yanından ayrıldıktan

sonra Serkan ile Yelda, Sarp’ı barın yakınlarında park ettiği arabasına bıraktılar. Bardayken içtiği içkinin etkisi geçtiği için Sarp kendi arabasıyla eve gitmek istemişti.

......

Sabah uyandığında dün gece yaşadıklarını hatırlayana kadar her şey yolundaydı ama Sarp’a arabada söylediği son sözü hatırladığında yataktan kalkma isteği tümden kayboldu. Ne işe gitmek istiyordu ne de birileriyle konuşmak... Sadece yatakta uzanıp anlamakta güçlük çektiği davranışa bir anlam yüklemeye çalışmak istiyordu.

Kahvaltının hazır olduğunu söyleyen annesini karşısında görünce bütün gün yatakta kalamayacağını anladı. Kalkması, kahvaltı yapması ve işe gitmesi gerekiyordu. Acıma duygusuna sahip olmayan hayat umursamadan Ekin’e her istediğini yapamayacağını söylüyordu. Kahvaltı masasına oturduğunda cevaplamak istemediği sorularla karşılaşmamak için elinden geleni yapan Ekin, servis aracına binmek için Gönül ile yola çıktığında en azından evdekileri bir süreliğine atlattığını düşünüyordu. Gönül gün içinde büyük ihtimalle bir şeylerin ters gittiğini anlayacaktı ama en azından Gönül bir kişiydi. Zaten birileriyle konuşmayı da istiyordu. Gönül’den başka konuşacağı kaç kişi vardı ki? Dostu olduğunu söyleyebileceği birileri pek yoktu. Gönül dışında dertleştiği birisi olmadığına göre Gönül’ün anlamasında sakınca yoktu.

......

Baş ağrısıyla uyandığında canı sıkkınken tekila içmeyeceğine dair kendine söz verdi ama biliyordu ki bu söz tutacağı bir söz değildi. Gecenin sonundaki konuşmalardan sonra içinde yeşeren umut kırıntılarından aldığı güçle yatağından doğruldu ve banyoya gitti. Bu gibi durumlar için sakladığı ağrı kesici haptan bir tane aldı ve kendini duşun altına attı. Üzerinden kayıp giden suyun etkisiyle daha açık düşünebiliyordu.

Duştan çıkıp kendine kahvaltı hazırlarken telefonu çaldığında kalbinin bir anda farklı atmaya başladığını hissetti. Eline telefonu aldığında arayanın aramasını istediği kişi olmadığını gördü. Hayal kırıklığını sesine yansıtmamaya çalışarak “Efendim,

Berna.” diye telefonu cevapladı.

Berna Sarp’a telefon ettiğinde saatin çok da erken olmadığını düşünüyordu. Hastaneden çıkışını yaptıktan sonra evine gelmişti. Artık yeni bir dönem başlıyordu hayatında ve bu dönemin başlangıcı hastaneden çıkışıyla kesinleşmişti. Bunu Sarp’a anlatmak için ve dostu olacağına verdiği sözü tutmak için Sarp’ı aramıştı. “Efendim Berna” diye gelen sesi birkaç ay öncesine kadar hep “Üzgünüm ama bu nişan olmayacak galiba...” sözünü söylerken hatırlıyordu. Durumlar şimdi ne kadar farklıydı. Sarp o kadar acı vermişti ki o acı yüzünden bambaşka biri olmuştu, daha iyi biri olmuştu.

“Merhaba Sarp, seni hastaneden çık... Sarp? Sen iyi misin? Sesin çok kötü

geldi.” Heyecanla hastaneden çıktığını anlatmaya başladığında az daha Sarp’ın sesindeki sıkıntıyı fark etmeyecekti.

Sarp ise Ekin’in telefon etmesini isterken başkasının aradığını görünce yaşadığı hayal kırıklığını saklayamadığı için kendine kızıyordu. İyi olduğunu söylemeye çalıştıkça Berna iyi olmadığına daha bir emin oluyordu. Aklına Berna’nın kendisini nasıl bu kadar iyi tanıdığı sorusu gelmişti. Sözlü oldukları zaman içinde Berna’yı tanımak için hiç uğraşmamıştı. Oysa Berna kendisini tanımayı başarmıştı.

“Sarp, senin canın bir şeye sıkılmış. Dün de söylediğim gibi seninle ve Ekin ile dost olmayı istiyorum. Bu sebepten anlatmak istersen dinlerim.” Berna’dan saklamanın bir faydasını görmeyen Sarp olanları anlattığında Berna’nın aklına ilk gelen dünkü konuşmalarının mı tüm bunlara sebep olduğuydu.

“Hayır, yani bilmiyorum, Berna. Bana sorunun sen olmadığını söyledi ama emin olamıyorum. Sen ona ben yokken onun canını sıkacak bir şey söylemedin, değil mi?”

“Aksine ona cesaret veren sözler söyledim. Belki hala şüphelerin var ama ben gerçekten dostunuz olmayı istiyorum.”

“Şüphelendiğimden değil Berna. Söylemedim, diyorsan sana inanıyorum. Sadece Ekin’in bu hallerini anlamaya çalışıyorum ama neyin buna sebep olduğunu bilmiyorum.”

“Duyduklarıma üzüldüm Sarp. Eğer yapabileceğim bir şey varsa haberim olsun.”

“Sağ ol, Berna. Sen gerçekten iyi bir dost olmaya başlıyorsun. Keşke bunu hak ediyor olsam.”

“İnan, hak etmeni gerektiren bir durum yok. Umarım her şey yoluna girer.”

“Umarım Berna. Umarım…”

“Görüşürüz Sarp...”

“Görüşürüz...”

......

Berna telefonu kapadığında Sarp ile Ekin arasında olanlarda etkisinin olduğu hissinden kurtulamıyordu. Her ne kadar Sarp, Ekin’in olanların sebebi olarak kendisini göstermediğini söylemiş olsa da dünkü konuşmaya kadar yolunda giden ilişkileri tümsekli yola girmişti o konuşmadan sonra. İyi bir dost olmakta kararlıysa bu işi çözmesi gerektiğini biliyordu. En kestirme yol işin kaynağına, Ekin’e gitmekti. Sarp doktorla konuşurken Ekin’in telefon numarasını aldığına çok sevindi. Düşündüğünden daha çabuk arayacaktı Ekin’i.

Elindeki telefonu bırakmadan aramayı istediği numarayı buldu ve arama tuşuna bastı.

“Alo? Mehmet, biliyorum bugün buluşup yemek yiyecektik ama beklenmedik bir durum ortaya çıktı. Planımızı iptal etmek zorundayım.” Duyduğu cevap karşısında gülümseyen Berna “Tabii ki ilk buluşma öncesi kaçmıyorum. İnan bana sen benimle ne zaman yemeğe çıkmak istersen ben hazır olacağım. Hem sen değil miydin bugün için yoğun olacağını söyleyen. Hastalarınla vakit geçirirsin işte.” Telefonu kapattığında Berna’nın yüzünde gülümseme vardı ama aklına Ekin ile konuşmaya karar verdiği gelince gülümseme ciddi bir ifadeye döndü.

......

Sarp iş yerine geldiğinde çalışanların güne hazır olduğunu gördü. Genelde öğle vakti gelmeye başlayan ilk müşterilere yetişmeyi tercih ediyordu ama bugün biraz geç kalmıştı. İçeri girdiğinde öğle vakti kalabalığının oluşmaya başladığını gördü. Etrafa göz gezdirirken yanına garsonlardan biri geldi ve bir misafirinin olduğunu söyledi.

Sarp yine heyecanlanmıştı. Belki de Ekin kendisiyle konuşmak için buraya kadar gelmişti. Sonra aklına Ekin’in işte olması gerektiği geldi. Misafiri büyük ihtimalle Ekin değildi. Zaten Ekin’in adını tüm çalışanlar biliyordu. O olsa “Ekin Hanım geldi” diye haber verilirdi.

Gelenin kim olduğunu düşünerek ofisine girdiğinde gördüğü kişi yüzünden tüm neşesi kaçtı. Herkes olabilirdi ama Yasemin olmamalıydı. Böyle bir zamanda gördüğü kişi Yasemin olmamalıydı.

0 yorum:

Template Designed by Douglas Bowman - Updated to Beta by: Blogger Team
Modified for 3-Column Layout by Hoctro