14 Kasım 2006 Salı

Hayat Bir Oyun - 19. Bölüm

Bölüm 19: Yapamam, Henüz...

Sarp’ın kulağına fısıldadıklarından sonra yemek süresince aklından hiç çıkmayan dert hayaletlerini unutmaya karar veren Ekin zor olsa da kararına uymaya çalışıyordu. Önceki gece Sarp ilginin odağıydı, şimdi de gözler Ekin’deydi. O zaman Sarp’ın ruh halini anlamamış olsaydı bile şimdi anlardı.

Sarp, Ekin’in bütün gece sorulara cevap vermesini istemediği için işin başında dizginleri eline alması gerektiğini düşündü. Annesiyle babasının bütün gece Ekin’e sorular sorması kesin gibiydi. Tabii ki kendisi bir şeyler yapmazsa. “Bu gece buraya yemek yerken sohbet etmeye geldik, değil mi? Ne ben ne de Ekin sorguya çekilmek için yemeğe çağrıldık, değil mi?”, derken söylediklerinin ne anlama geldiğinin anlaşılacağını umuyordu. Ne var ki babasının “Tabii ki sorguya çekilmek için yemeğe çağrıldınız, ne sanıyordunuz?” demesiyle işlerinin gece boyunca zor olacağını anladı. “Sanki yüzünü gördüğümüz var da neler yaptığından haberimiz oluyor. Ekin’le bile ne şartlarda tanıştık. Bizim zamanımızda işler böyle miydi?” diye yarı sert bir tonla konuşan Orhan Bey’i Feryal Hanım “Tamam, Orhan. Bırak şimdi bizim zamanımızın nasıl olduğunu anlatmayı. Devir değişiyor, ister sev, ister kız. Bak ikisi de burada. Hadi yemeğin tadını çıkaralım.” diyerek sakinleştirdi. Bunu yapmazsa Orhan Bey’in çabucak sinirleneceğini biliyordu. Sert mizacı böyle durumlarda hemen baskın çıkıyordu.

Yelda ise babasının abisine verdiği cevaba için için gülüyordu. Belli ki Sarp’ın niyeti bütün gece sorguya çekilmelerini engellemekti ama babası verdiği cevapla Sarp’ı şaşırtmıştı. Abisine biraz yardımcı olabilmek için konuyu biraz değiştirmeye karar verdi.
“Abi doktorla neler konuştuğunu hala tam olarak anlatmadın. Ne dedi doktorun?” Sarp önce yanında oturan Ekin’e göz ucuyla baktı. Sonra Ekin’in tam karşısında oturan Yelda’ya gözlerini çevirdi. Aklında doktorun söylediklerinden çok, sonrasında yaşadıkları vardı ama yine de Yelda’nın ne yapmaya çalıştığını anladığı için doktorla yaptığı konuşmayı anlattı. Herkesin ortak fikri doktorun biraz farklı biri olduğuydu.

Serkan, Sarp’ın anlattıklarını dinledikten sonra kendini “ucuz atlattın adamım” demekten alıkoyamadı. Sarp karşısında oturan dostuna bakıp “haklısın” dedi ve bakışlarını tekrar Ekin’e çevirdi. Ekin de Sarp’a baktığında yine konuşmadan milyon söz etmiş gibi oldular. Ancak bir o kadar daha konuşmaları gerektiğini de biliyorlardı.

Feryal Hanım oğlunun Ekin’e bakışlarını gözünden kaçırmıyordu. Aynı şekilde Ekin’in de bakışlarını izliyordu. Artık iyice emin olmuştu. İkisi arasında bir problem vardı. İkisi de bir an önce bu problemi çözmek istiyor gibiydi ama ikisi de bunu nasıl yapacağından emin değildi. Aklından Sarp ile Ekin’e ne yapmalarını söylemenin uygun bir yolunu bulması gerektiğini geçirirken Serkan’ın Sarp’a bu kazayı ucuz atlatmasını kutlamaları gerektiğini söylediğini duydu.

Orhan Bey ise çatalını ve bıçağını elinden bırakıp dirseklerini masaya dayayarak ellerini birleştirdi ve önce Serkan’a, sonra Sarp’a baktı. “Bu kutlama hovardalık yapmak değil, değil mi?” diye sordu. Sonra da “Böyle bir şeyi aklınızdan bile geçirmeyin. İkinizin eğlence hayatını magazin sayfalarında okumaya yeniden başlamak istemiyorum. Geçen seneye kadar az delirtmediniz beni.” diye devam etti. Bu sözleri duyan Serkan Yelda’ya, Sarp ise Ekin’e baktı. İkisi de huzursuzca hovardalık yapmayacaklarını söylerken Feryal Hanım masadaki gençleri sessizce izliyordu. Onları izledikçe de gözlemlerinde ne kadar haklı olduğuna olan inancı artıyordu.

Yelda babasının hovardalık yapmalarıyla ilgili sözü söylemesinden sonra işin ne boyuta geldiğini daha bir merak etti. Ekin de aynı şekilde Sarp’ın eski hayatının nasıl olduğunu merak etmişti. Sarp eskiden bahsederken hovardalıklarıyla ilgili kısımları üstünkörü anlatmıştı. Detayıyla bildiği ilişkileri Berna ve Yasemin ile yaşadıklarıydı. Yelda, öte yandan, bu hovardalık sözünün az-çok ne anlama geldiğini biliyordu ama babası öyle bir şekilde konuşmuştu ki sanki Serkan ile Sarp’ın gece hayatı magazin dergilerinin en büyük malzemesiydi. Biraz bu konu üzerine gitmek yararlı olabilirdi.
“Abi, sakın aklından hovardalık yapmayı geçirme, Ekin canını okur. Serkan’ın aklını çelmesine izin verme, zararlı çıkarsın.” Yelda’nın sözleriyle, bu konunun kapanmasını uman Sarp iyice gerildi ama Sarp’ın gerginliği Serkan kadar değildi. Adının geçtiğini duyan Serkan yine kendini savunmak zorunda hissetti. “Öyle deme haya... öyle deme Yelda, biz işlerden vazgeçeli çok oldu.” diye cevap verdiğinde “Öyle değil mi, Sarp?” diye de Sarp’tan destek aradı. Sarp ise konunun bir an önce kapanmasını dileyerek “geçmişte kaldı her şey” lafıyla Serkan’a destek çıktı.

Orhan Bey iki dostun ne kadar azap içinde olduğunu anlamadan Sarp ile Sekan’ın gece hayatının eskiden canını ne kadar sıktığını tekrardan söyledi. “Son bir sene içinde durulur gibi oldunuz. Sakın aklınıza eski günlerinizi özlediğiniz falan gelmesin.” diye konuştuktan sonra sözlerinin etkisini tartmak için konunun değişmesi için can atan iki adama baktı. İkisi de ağız birliği etmişçesine “Yok, gelmez.” diye cevap verince Orhan Bey bu tavırlarına pek de inanmadığını “Bozacının şahidi şıracı...” sözüyle ortaya koydu. Sonra Ekin’e dönüp “Sakın bu haytaya acıma Ekin kızım, canına oku. Aklına bile getiremesin hovardalığı!” diye nasihat etti. Ardından Serkan’a döndü ve bir an ne diyeceğini bilemiyor gibi baktıktan sonra “Ulan, sen ne zaman kendine birini bulacaksın? Evlenmemek için nişan gecesi evden kaçan bizim Sarp bile evlenmek istiyor, sen hala bekarsın. Ben iki kafadardan senin ilk evleneceğini düşünüyordum ama bak, Sarp senden hızlı çıktı. Gerçi bu defa da senelerce sözlü kalmaya niyeti yok inşallah. Sizin göbek bağınız beraber kesilmiş sanki. Kaç senedir aranızdan su sızmaz. Birinizin yaptığından diğeriniz aşağı kalmaz. Ee, sen ne zaman evleneceksin?” diye Serkan’ı iyice köşeye sıkıştırdı. Serkan arabadaki konuşmanın kötü olduğunu düşünmekle ne kadar erken davrandığını fark etti. Konu bir anda yine kendisine gelmişti. Yardım ister gibi etrafına bakındı ama nedense herkes cevabını bekler gibi bakıyordu. Yüzüne zoraki bir gülümseme kondurmasına rağmen sorudan huzursuz olduğu her halinden belli oluyordu. Kimsenin yardımcı olmayacağını anlayınca yine klasik cevabını verdi. “Kısmet, Orhan Amca, kısmet...” Bu cevabı verdikten sonra da farkında olmadan gözleri Yelda’ya kaydı kaçamak bir şekilde.

Ekin gözü önünde olan biteni izlerken sessiz kalmıştı ama aklından bir sürü düşünce geçiyordu. Sarp’ı tanıdığını sanıyordu ama galiba bir o kadar da gizemli biriydi çünkü bilmediği çok şey vardı. Bu bilinmeyenler ise Ekin’i daha da korkutuyordu. Sarp durgun ve monoton hayatına girdiğinden beri olaylar kontrolünden çıkmıştı sanki. Birkaç gün için sakin kafayla düşünebilse belki aklından geçenleri doğru kefeye koyacaktı ama şimdi neyi nasıl tartacağını bilemiyordu.

Feryal Hanım sessizce Sarp ile Serkan’ın gece hayatı hakkında kocasının söylediklerini dinledikten sonra konuyu asıl meseleye getirmenin doğru olacağını düşündü ve belki Ekin’den işe yarar bir cevap alabileceğine karar verdi. “Ekin, yemekten önce de söylemiştim, şimdi de sorayım. Evlilik konusunu konuşmaya başlamadınız mı? Acele etmek istemeyebilirsiniz ama bu planlamayacağınız anlamına gelmez. En azından biz aileler biliriz ne olup bittiğini. Sarp, bunu sana da söylüyorum.” diye konuşmasıyla konu yine Ekin ile Sarp’ın evlilik planlarına gelmişti. Sarp, konu hovardalıktan evliliğe geldiği için memnundu ama annesine ne cevap verebileceğini bilemiyordu. Annesi haklıydı, Ekin ile konuşmaları gerekiyordu. Ancak evlilikten önce konuşmaları gereken başka meseleler de vardı.

Ekin ise Feryal Hanım’ın sorusuyla aklının bir köşesinde kendisini rahatsız eden konuyla yeniden yüzleşmek zorunda kalmıştı. Sarp ile Ekin, evlilik ile ilgili soruları hep geçiştirmişlerdi ama bu her geçen an daha da zorlaşıyordu. Feryal Hanım’ın soran gözlerle Sarp’la kendisine baktığını gören Ekin “Çok gecikmeden konuşacağız ne yapacağımızı, merak etmeyin Feryal Hanım.” diye cevap verdi. Sarp bu cevaba biraz şaşırmıştı ama bozuntuya vermedi. Feryal Hanım aldığı cevaptan biraz da olsa memnundu.
......
Kurtuluş akşam yemeğini evde yedikten sonra yaşadığı hayal kırıklığından kurtulmak için dışarı çıkmaya karar verdi. Evde oturdukça babasının kendisini konuşturmayacağını biliyordu. Bu durumda yapılacak en iyi iş dinleyecek birilerini, sözünü kesmeyecek birilerini bulmaktı ve Kurtuluş da bunu yapmaya karar verdi. Gönül elinde çay tepsisiyle içeri girdiğinde “Bana servis yapma Gönül, ben dışarı çıkıyorum.” dediğinde evdeki herkesin bakışları üzerine çevrildi. Kurtuluş “ne oluyor” der gibi baktığında “Ne bu, gecenin bu saatinde dışarı çıkmak, Kurti” diye çıkıştı Gönül. Gönül’ü “Otur oturduğun yerde, bu saatte dışarı çıkmak da neyin nesi” diyerek İsmet Bey takip etti.

Kurtuluş her defasında dışarı çıkmak istediğinde bu durumla karşılaşmak zorunda olup olmadığını sordu kendine. Evlenince babasının azarlamalarından kurtulacağını sanmıştı ama bu konuda değişen tek şey azarlayanlar kervanına Gönül’ün de katılmış olmasıydı. Her zaman olduğu gibi yine bir bahane uydurması gerekecekti ama bu defa sadece canının sıkıntısını öne sürdü. “Canım sıkılıyor. Mevlüt Abi’nin oraya gidip bizim tayfayla çene çalacağım.” dediğinde Gönül “Sakın içip de eve geleyim deme, içeri koymam vallahi!” diye Kurtuluş’a gözdağı verdi.
......

Tatlılar yendikten sonra kahveleri oturma odasında içmeye karar vermişlerdi. Aslında kararı Feryal Hanım vermişti ve diğerleri de ona uymuştu. Feryal Hanım’ın Ekin’den istediğine yakın bir cevap almasından sonra havadan sudan konuşulmuştu daha çok. Masadan kalkıp oturma odasına geçildiğinde de aynı şekilde konuşmaya devam ediyorlardı ama Yelda’nın aklında başka bir düşünce vardı. Ekin ile konuşmak istiyordu çünkü Sarp’ın ne kadar üzüldüğünü görmüştü ve Ekin’le konuşursa işleri yoluna koyabilirdi belki.

Annesiyle babasının kendi aralarında konuşmaya başlamasını fırsat bilen Yelda yerinden kalkıp Sarp’ın yanında oturan Ekin’in yanına gitti. Elini uzatıp “Hadi Ekin, gel sana evi doğru düzgün gezdireyim” dedi ve “Hem sana abim hakkında hoşuna gidecek hikayeler anlatırım” diye de ekledi. Ekin kararsız şekilde bir Yelda’ya, bir Sarp’a baktı ve sonunda kendisine uzanmış eli tutup oturduğu yerden kalktı. “Nereye şimdi kızım, sırası mı evi gezdirmenin?” diye soran Feryal Hanım’a “Aa, ne yani, sevgili yengemle kız kıza dedikodu yapamayacak mıyım? Hayır, yapamayacaksam abimin evlenmesinin ne anlamı var?” diye annesine cevap verdi Yelda ve Ekin’i kolunda tutarak kendi odasına doğru yönlendirdi.


Yelda ile Ekin yukarı çıkınca Sarp da uzun süredir Serkan ile baş başa kalmadıklarını düşünüp “Serkan, biz de bir-iki el bilardo oynayalım mı? Madem kızlar bizi terk etti, biz de erkek erkeğe takılırız.” Serkan’a teklifte bulundu. Serkan da konunun yine ne zaman evleneceğine geleceğinden korktuğu için Sarp’ın teklifine balıklama atladı.
......
Ekin Yelda’nın odasına göz gerdirirken Yelda da CD’lerini karıştırıyordu. Bir tanesinde karar kıldığında müzik setine o CD’yi koydu ve Ekin’in yanına oturdu.
“Biraz daha orada kalsak sorulara boğulman kaçınılmazdı. Umarım sorun olmamıştır seni zorla annemlerin yanından uzaklaştırmam.”
“Yok canım, sorun değil.”
“Ee, ne diyorsun, odamı nasıl buldun?” Ekin Yelda’nın sorusu üzerine bir kere daha odaya göz gezdirdi ve “Çok güzelmiş.” dedi.
“Senelerce evden uzak kaldıktan sonra burayı ne kadar özlediğimi fark edememişim. Geri geldiğimde ne kadar özlediğimi daha iyi anladım.”
“Sarp yurtdışında okuduğunu anlatmıştı.” Yelda Ekin’in gözlerinin içine baktı ve acı bir gülümsemeyle “Ya, öyle... Yani en azından Sarp öyle biliyordu. Sana ben geldikten sonra Selim diye biriyle başıma gelen olayı anlattı mı, bilmiyorum ama benim yurtdışına gitmemin asıl sebebi o adamdı. Annem serserinin biriyle ilişkim olduğunu öğrenince beni apar topar yurtdışına postaladı. Bunu uzun süre annemle benden başkası bilmiyordu. Şimdi ise hikayenin aslını bir tek Serkan’la sen biliyorsunuz. Sarp bile tüm ayrıntıları bilmiyor.”
“Selim diye birinin senin canını yakmaya çalıştığını anlattı ama fazla detaya girmedi. Sadece Serkan’ın seni kurtardığını biliyorum.” Ekin’in Serkan’ın yaptığından bahsetmesi Yelda’ya yaşadığı korkuyu ve Serkan’ın kahramanlığını hatırlattı. “Zaten çok da ayrıntılı bilmiyor neler olduğunu. Şimdi anlattıklarımla bile sen ondan daha çok şey biliyorsun. Zaten bir tek Serkan biliyor tüm hikayeyi.” Ekin’in dikkatini Serkan’ın adının ne kadar sıklıkla geçtiği çekmişti ama lafını etmedi. Eğer Yelda anlatmak isterse anlatırdı.
“Merak etme, Yelda. Sen anlatmadıkça Sarp’a bir şey söylemem, emin olabilirsin.”
“Sağ ol. İstersen anlatabilirsin. Abimle aramızda fazla sır yoktur zaten. Selim konusu en büyük sırrımdı, Sarp zaten biraz da olsa olanlardan haberdar.”
“Anladım ama yine de sen tüm her şeyi anlatana kadar benden laf çıkmayacak.”
......
“Kaç zaman oldu dertleşemedik be kanka.”
“Haklısın Serkan, son zamanlarda olaylar öyle hızlı gelişti ki nerede duracağımı bilemedim. Şöyle bir nefes alıp olanı biteni görmek isterdim ama görüyorsun işte. Ne acı, değil mi? Yani böyle yemek davetiyle bir araya gelmemiz.” Serkan atış yapmaya hazırlanan Sarp’a baktı. Bilardo masasına doğru eğilmiş ıstakasıyla beyaz topa vurmaya hazırlanıyordu ama yüzünde son günlerde yaşadıklarının hüznü var gibiydi.
“Merak etme be adamım, her şey yoluna girecek. Üzülmene değmez.” Sarp Serkan’ın sözünü duyunca vuruşunu yapmadı. İleri geri hareket ettirdiği ıstaka durmuştu. Sarp donmuş gibi duruyordu. Gözü vurmak için hazırlandığı beyaz topa odaklanmış şekilde “Sadece o değil, kafam çok dolu Serkan. Ne yapacağımı bilemiyorum.” diye konuşmaya başladı. Olduğu yerde bir an gözlerini kapadı ve atış yapmaktan tamamen vazgeçip ıstakayı masaya bıraktı ve doğruldu. “Ne istediğimi gayet iyi biliyorum ama o istediğimi nasıl elde edeceğimi bilemiyorum. İşin aslı yanlış bir şey yaparak her şeyi bozmaktan korkuyorum. Özellikle bugün olanlardan sonra bu korkum daha da arttı.”

Sarp’ın ıstakayı bırakmasıyla oyunun başlamadan bittiğini anlamıştı. Hele ki Sarp’ın son söylediklerinden sonra bilardo oynamanın bahane olduğunu anlamıştı. Zaman dertleşme zamanıydı. “Bugün tam olarak neler oldu ki?” diye sorduğunda alacağı cevabı merakla bekliyordu.
......
Ekin Yelda’nın yanında kendini rahat hissediyordu. Yelda’nın sıcakkanlı tavırları Ekin’in gerginliğini üzerinden alıyordu. Yelda ise muhabbeti istediği yere getirmenin yollarını arıyordu. “Bugün hastanede Berna’yı görmüşsünüz. Sarp biraz tuhaf bir durum olduğunu söyledi. Senin durumunu düşünmek bile istemiyorum. Gerçi ne olduğunu anlatmadı ama tahmin ediyorum gergin bir ortam oluşmuştur.” diye söze girdi. Aslında daha fazlasını biliyordu ama Ekin’in ağzından laf alacaksa olanları Ekin’in ağzından duymasında yarar vardı.

Ekin Yelda’nın sözüyle bütün gece aklından çıkan olayları hatırladı. Evet, Berna ile karşılaşmışlardı ama beklenmedik şekilde Berna onlara bir dost gibi davranmıştı. Hatta Ekin’le Sarp’ı Yasemin konusunda uyarmıştı bile. Daha başka konular da konuşulmuştu ama hepsinden önemlisi Ekin’in kafasının karışmasına sebep olmuştu.
“Aslında gergin bir ortam oluşmadı. Berna bir dost gibi davrandı. O kadar iyiydi ki Sarp’ın nişan gecesi terk ettiği kişi olduğundan şüpheye düştüm bir an. Yani bir dost gibi konuştu. Sarp’ın anlattığı gibi biri hiç değildi.”

Yelda duyduklarının bulmayı umduğu cevaba giden yolu açtığını biliyordu. Biraz daha Ekin’in ağzından laf almayı denemeliydi. “İyi de sesin sanki daha fazlası olduğunu söyler gibi çıkıyor. Emin misin başka bir şeylerin olmadığına? Sarp kendisi doktorlayken yalnız konuştuğunuzu da söyledi. O zaman mı canını sıkan bir şeyler oldu?”

Ekin derin bir nefes aldı. Bunları Yelda’ya söylemesinin doğru olup olmadığını kafasında tartıyordu. Sonunda Sarp’a söylediği sözü Yelda’ya da söylemeye karar verdi. “Kafam karıştı sadece Yelda? Berna ile konuştuktan sonra kafam karıştı. Bu gece buraya gelmeyecektim ama yine de geldim. Annenin sandığı gibi gece mesaisi yüzünden gelememem söz konusu değildi. Kafam karıştığı için gelmeyecektim ama sonra Sarp’a ve sizlere ayıp olacağını düşünüp geldim.”
“Gelerek doğru olanı yaptın, Ekin. Kafanı karıştıranın ne olduğunu hala tam olarak anlamıyorum ama bir şeyi bilmeni istiyorum. Sarp seni çok seviyor ve en büyük korkusu bir şeyleri yanlış yapıp seni kaybetmek. Onun için ne kadar değerli olduğunu anlatamam. Dün gece sizdeki yemekten geldikten sonra uzun uzadıya konuştuk ve seni ne kadar çok sevdiğini bir kere daha anladım.”

Ekin bu konuşmayla biraz rahatlar gibi oldu ama içindeki sıkıntı hala aklını meşgul ediyordu. Belki de en doğrusu tüm bu kafa karışıklığını geri plana itip Sarp ile mutlu olmaktı. Ne de olsa kafasını tam olarak neyin karıştırdığını bile bilmiyordu. Bilmediği bir şey yüzünden niye mutsuz olsundu ki?
......
Sarp ıstakanın yanında duran beyaz topu eline aldı. Bilardo topunu parmaklarının ucuyla çevirirken topa bakarak konuşmaya başladı. “Bugün hastanede Berna ile karşılaştık. Bizimle konuşmak istedi. Ben doktorun yanına gittiğimde Ekin ile ikisi yalnız kaldılar. Sonra ben de yanlarına gittim ve biraz da o zaman konuştuk. Sonra Ekin arabada hiç konuşmadı. Dayanamadım ve arabayı sahil kenarına çektim ve ne olduğunu sordum. Bana kafasının karıştığını söyledi. Bu sebepten yemeğe bile gelmekten vazgeçmişti.”
“Ama biz geldiğimizde buradaydı. Demek ki fikrini değiştirmiş.”
“İnan, bana da sürpriz oldu. Bu kadınları anlamak imkansız. Kafasını karıştıran şeyin ne olduğunu da söylemiyor. Berna’mı acaba? Gerçi sorduğumda olmadığını söylüyor ama emin olamıyorum bir türlü. Ne yapacağım ben Serkan? Bilmediğim bir sebepten sevdiğim birini kaybetmek istemiyorum.” Serkan ne diyeceğini bilemiyordu. Sarp’ı teselli etmek için “Merak etme, olan her neyse, eminim ki aranızda çözersiniz. Bu kadar zaman sonra evleneceğin kişiyi bulmuşsan peşini hemen bırakacak değilsin ya...”
....
Ekin saatine baktığında eve gitme vaktinin geldiğine karar verdi. Yelda ile konuşmak biraz iyi gelmişti. En azından sıkıntıya sebep olanın ne olduğunu bulacağına dair inancı artmıştı. Yelda ile ikisi Orhan Bey ile Feryal Hanım’dan aradıkları kişilerin bilardo oynadıklarını öğrenince yanlarına gitmeye karar vermişlerdi. Karşılarında ellerinde kahve fincanları ile gelen Sarp ve Serkan’ı görünce oyunun bittiğini anladılar.
“Bizi mi arıyordunuz?”
“Evet abi. Ekin eve gitme zamanının geldiğini söyleyince seni bulup haber verelim istedik.”
“Peki o zaman, ben seni eve bırakayım Ekin.”

Dördü yan yana oturma odasına girdiğinde Feryal Hanım ile Orhan Bey onları bu şekilde yan yana görünce mutlu olmuşlardı. Büyük bir aile oluyorlardı. Sarp ve Yelda’nın yanında Serkan zaten oğulları gibiydi. Şimdi de Ekin gelinleri olacağına göre bir kızları daha oluyordu.
“Baba, ben Ekin’i eve bırakacağım. Oradan da eve giderim.”
“Bu akşam burada kalırsın sanıyordum.”
“Ekin’i bıraktıktan sonra iş yerine bir uğramam lazım. Oradan buraya gelmektense kendi evime gitmek daha kolay baba. Hem dün gece buradaydım. Başka zaman kalırım artık.” Bunu duyan Yelda hemen söze karıştı.
“Eğer sen eve gitmeyeceksen Serkan’la seni barda bekleriz. Ben de dışarı çıkmak için bahane arıyordum.” Orhan Bey laf edecek oldu ama son anda vazgeçti. Sadece “Yarın Serkan’ı iş başında uyuklarken yakalarsam karışmam.” demekle yetindi.

Ekin ile Sarp çıkarken diğerleri de onlarla birlikte ayaklandı. Vedalaşma faslından sonra ikisi arabaya binip Ekin’in evine doğru yola çıktılar. Yolculuk sırasında yine ikisi de konuşmuyordu. Söze başlamak en zor olan kısımdı ve ne Sarp ne de Ekin nasıl başlayacaklarını bilmiyordu. Gecenin içinde araba hızla yol alırken trafik olmadığı için yolculuk çabuk geçiyordu ve Sarp birazdan Ekin’in yanından ayrılacağını biliyordu. Ancak bunun konuşmadan olmasını istemiyordu.

“Ekin, bugün ne oldu da kafan karıştı, bilmiyorum ama yemeğe geldiğin için çok teşekkür ederim.” diye söz girdi Sarp. Sonra Ekin’in tepkisini görmek için başını Ekin’e doğru çevirdi. Ekin ne diyeceğini bilmiyordu. Gözleri bir an için Sarp ile kesişti. Sonra artık kendi mahallerinde ilerleyen arabanın camından defalarca yürüdüğü kaldırımlara baktı. Aklına Yelda ile konuşurken düşündüklerini getirmeye çalıştı. Kendi kendine nedenini kendisinin bile bilmediği kafa karışıklığını unutmasını söyledi ve Sarp’a dönüp “doğru olan buydu, gelmemem ayıp olacaktı” diye cevap verdi.

Sarp “yine de teşekkür ederim” diye devam etti. “Bugün hastaneden sonra kafanın karıştığını söylediğinde tüm söylediklerime rağmen gelmemekte ısrar etmiştin. Seni annemin yanında görünce çok şaşırdım.” diye açıklamada bulundu. Ekin bir anda çok ilginç gelen torpido gözünün kapağına bakarak “Sen haklıydın. Sonrada düşünüp ne kadar haklı olduğunu anladım. Bu davet benim için verilmişti ve benim ne olursa olsun gelmemem ayıp olacaktı.” diye mırıldandı.

Evin önüne geldiklerinde Sarp arabayı durdurdu ama ikisi de arabadan çıkmak için hamle etmediler. Etrafında dans ettikleri asıl konuyu konuşma vakti gelmişti. Sarp “Neden kafanın karıştığını anlatacak mısın?” diye sorduğunda Ekin cevabından emin olamadığı bir soruya nasıl cevap vereceğini düşünüyordu. “Sarp, ben de bilmiyorum tam olarak beni neyin rahatsız ettiğini.” diye verdiği cevap Sarp’ı tatmin etmemişti.
“Ekin, hep bunu söylüyorsun. Emin misin bilmediğine? Bana anlatabileceğini biliyorsun, değil mi? Konu Berna mı? Yoksa ben miyim? Benim yaptığım veya yapmadığım bir şey mi?”
“Gerçekten ne olduğunu bilmiyorum Sarp. Sen veya Berna değil kafamı karıştıran. İnan bana ben de bilmiyorum ne olduğunu...”
“O halde bunu unutamaz mıyız? Berna’nın intihar ettikten sonra bizim evin bahçesinde söylediklerimi unutma. Ekin, sen benim için çok önemlisin. Eğer bilmiyorsan nedenini, unutmaz mıyız bu konuyu?” Ekin Yelda ile konuşurken aklından geçenleri hatırladı. Ekin de kendine aynı şeyi söylemiyor muydu? En iyisi unutmak değil miydi? Cevap vermek için ağzını açtı ama tüm düşündüklerine rağmen ağzından “Yapamam, henüz... unutamam...” sözcükleri döküldü. Sessizce arabanın kapısını açtı ve eve doğru yürümeye başladı. Sarp da arabadan indi ve Ekin’in arkasından bakakaldı.

Kahvehaneden dönmekte olan Kurtuluş Sarp’ın arabasını görünce sevinmişti. Bütün gece boyunca canı sıkılmıştı yemekte bulunamadığı için ama Allah’ın sevgili kulu olduğu olduğunu düşündü çünkü Sarp ayağına kadar gelmişti. Bu fırsatı tepmemesi lazımdı. Arabadan inen Ekin’i gördüğünde seslenecek oldu ama hemen akabinde Sarp’ın da arabadan indiğini görünce Ekin yerine Sarp’a seslenmeye karar verdi. Ancak Ekin’in içeri gidişini ve Sarp’ın Ekin’e bakarkenki yüz ifadesini görünce hayatında ilk defa susması gereken zamanda susmasını bildi.

0 yorum:

Template Designed by Douglas Bowman - Updated to Beta by: Blogger Team
Modified for 3-Column Layout by Hoctro