12 Kasım 2006 Pazar

Hayat Bir Oyun - 4. Bölüm

Bölüm 4: Bencillik Kötü mü?

Ekin duyduklarına inanamıyordu. Sonunda annesi ağzındaki baklayı çıkarmıştı ve Ekin duyduklarına inanamıyordu. Kesinlikle eve gelmesi işe yaramıştı. Bir anlamda evdeki temizlik çılgınlığı Sarp’la yaşadıklarını bir süreliğine unutturmuştu.
“Anne! Bunu nasıl yaparsınız? Benim haberim olmadan bu işe nasıl kalkışırsınız?”
“Kızım bir gün olmayacak mıydı bu?”
“Evet olacaktı ama benim istediğim kişiyle, BEN istediğim zaman!” Ekin’in kesinlikle en iyi günlerinden biri değildi. Kesinlikle değildi...
“İyi de Kenan ile arandaki ilişkiye bir isim koyma zamanı gelmedi mi?”
“İlişki?!? İsim koymak?!? Neden bahsediyorsun sen Allah aşkına! Ne ilişkisi?”
“Ama kızım, dışarı çıkmalar, beraber gezmeler...”
“Anne Kenan benim çocukluk arkadaşım. AR-KA-DA-ŞIM!”
“Ama...”
“Aması yok anne, hem benim Kenan’la evliliği düşündüğümü nereden çıkardınız? Ya benim evlenmek isteyeceğim başka biri varsa?” Ekin bu lafı niye söylediğini bilemedi ama söylemiş bulundu. Belki de bu Kenan’la evlilik saçmalığını bir daha açılmamak üzere kapatmak istiyordu.
“Var mı?” diye sordu Gülser Hanım, inanmadığını belli eder şekilde.
“İstediğini düşün ama var!” Ekin kendi kendine biraz yavaşlaması gerektiğini söyledi. Bu yalanı fazla ileriye götürüyordu ama bu düşünceler aklında tamamlanmadan “hatta bugün bana evlenme bile teklif etti” sözü ağzından dökülüverdi.
“Ne? Kim?” diye söze karıştı Gönül. Annesi de Gönül’ü onaylarcasına aynı soruları sordu.
“Sarp.”
Gönül ve annesi aynı anda “Ha, tamam” dediler ama ardından “Kim?!!!?” sorusu geldi. Ekin’in başı beladaydı. Küçük bir yalan söylese olmaz mıydı? Ne vardı sanki illa Sarp’ı karıştıracak. O sırada içeriye Kurtuluş ile Muzo girdi. Ekin anlatmaya devam ediyordu:
“Sarp Teksoy benim evleneceğim kişi.”
“Ne?! Elin serserisi kız kardeşime mi yanaşıyor? Vay tilki vay! Yedirir miyiz biz kümestekileri be?”
“Ağzından çıkanı kulağın duysun Kurti! Sarp senin söylediğin gibi serseri değil. İşi-gücü olan, varlıklı biri.” Kurtuluş’un dikkatini varlıklı lafı çekmişti.
“Nasıl varlıklı?”
“Orhan Teksoy’un oğlu...”
“Ne?! Orhan Teksoy mu? Hani şu bildiğimiz Orhan Teksoy? Teksoy Holding Orhan Teksoy?” Ekin içine düştüğü durumun vahameti sebebiyle ancak kısık sesle “evet” diyebildi. İş çığırından çıkmıştı ve Ekin nasıl geri döneceğini bilmiyordu. Kurtuluş ise yüzünde tuhaf bir sırıtmayla donuk donuk bakıyordu.
“Anne! Babam yine altılıyı kazandığı o zamanki gibi bakıyor.” dedi Muzo. Evet, evet. Kesinlikle Ekin’in başı beladaydı. İşin kötüsü bu belaya kendi kendini sokmuştu.
“Ben dışarı çıkıyorum. Siz de umarım geri geldiğimde aklınızı başınıza toplamış olursunuz ve bu Kenan’la evlilik konusunu kapatırsınız.” diye söylediğinde nereye gideceğini bilmiyordu Ekin. Boyundan büyük laflar etmişti ve bir yolunu bulup bu işten sıyrılmalıydı. Her şeyin yalan olduğunu söyleyecekse bile bunu nasıl yapacağını düşünmeliydi.
......
Sarp işinin başındayken nadiren bu kadar içerdi. Bu defa da o istisnai durumlardan biri yaşanıyordu. Elinde içkisi barda oturmuş düşünüyordu. Niye bu kadar kafaya takıyordu? Ekin de pekala kalbini kırdığı kızlardan biri olarak geçmişte kalabilirdi ama niye kalmasını istemiyordu? Niye Ekin’in hakkında iyi şeyler düşünmesi O’nun için bu kadar önemliydi? Eve gidip kalbindeki sıkıntıyı kağıda dökmeyi çok istiyordu ama işten ayrılamazdı. En iyisinin dışarı çıkıp biraz hava almak olduğuna karar verdi.
......
Ekin sahile doğru yürürken ani bir kararla Sarp’ın yanına gidip konuşmayı düşündü. Nerede çalıştığını öğrenmişti. Bir taksiye atlayıp mekanın adını söylemesi yeterliydi. Bu düşündüğünü yapıp Sarp’ın başında olduğu mekanın önüne geldiğinde ise içeri girmeye kendini ikna edemedi. Kararsızlıkla uzun bir süre boğuştuktan sonra içeri giremeyeceğine karar verdi ve oradan uzaklaşmaya başladı ama artık Ekin’e aşina olan ses “Ekin!” diye seslenince olduğu yere çakıldı. Adım atmak istiyordu ama ne ileri ne de geri gidebiliyordu.

Sarp dışarı çıktığında gözlerine inanamadı. Uzaklaşan kişi Ekin’di ama burada ne işi vardı? Niye gelmişti ve niye gidiyordu? Bu sorularla boğuşurken Ekin’in çekip gitmesini istemediği için aklından geçenleri bir kenara itip Ekin’in adını seslendi ve o seslenişten sonra Ekin’in olduğu yerde durduğunu gördü. Hızlı adımlarla yanına vardı.
“Ekin, çok özür dilerim. Amacım seni kırmak, hele seni aşağılamak değildi.” Ekin cevap vermiyordu. Ne diyecekti ki? “Beni kırdın, hatta aşağıladın ama koca ağzım yüzünden bir yalan söyledim ve şimdi senin yardımına ihtiyacım var” mı diyecekti? O yüzden susuyordu.
“Ben sanırım... biraz kolayına kaçtım işin. Serkan -en yakın dostum- geri gelmem için sürekli olarak yalandan da olsa bir evlilik yapmamı söylüyordu. En son O’nunla görüştüğümde de aynı muhabbet açıldı. Babam ben gittikten sonra herkese cehennem azabı çektiriyormuş. Eğer yalan bile olsa evlensem ve geri dönsem her şey eskisi gibi olabilir. Sen, birinin seni hayatından çıkarıp almasını söyleyince o saçma fikir aklıma geldi. Galiba senin o kadar bencilce bir şey yapmayacağını düşünemedim. Özür dilerim. Ailen için hayallerinden vazgeçtiğini biliyorken senin kendin için böyle biraz bencilce bir şey yapmayacağını düşünmem lazımdı.” Ekin’in gözlerinde yine yaşlar vardı. Ne oluyordu O’na? Amma da sulu göz olmuştu son zamanlarda... Ağlamamak için kendini zor tutarken boğuk bir sesle “Bencillik o kadar da kötü mü?” diyebildi.

Sarp Ekin’e daha dikkatli baktığında Ekin’in hiç de iyi görünmediğini fark etti. “Bence o kadar da kötü değil. Eğer kızmazsan... içeri girip konuşalım mı? Hem senden de daha doğru düzgün özür dileyebilirim. Lütfen... Benim için çok önemli.” Niye çok önemliydi? Niye çok önemli olduğunu söylemişti? Ekin’i tanıdığından beri ne kadar da çok cevaplamak yerine geçiştirdiği sorular aklını meşgul ediyordu...
......
“İçerisi dolu görünüyor Sarp. Oturacak yer yok.” dediğinde Ekin Sarp’ın gülümsediğini gördü.
“Dert ettiğin o olsun Ekin. İnanmazsın ama burada sözüm geçer. Bir dediğimi iki etmezler.” Sarp’ın bu sözünün ne anlama geldiğini anladığında Ekin de Sarp’la birlikte güldü. Canı bu kadar sıkkınken bile Sarp’ın yanındayken rahat olması Ekin’i korkutuyordu. Ekin’in şu anda rahat olmaması gerekiyordu. O’nun sıkıntılı olması lazımdı ama Sarp’ın yanındayken sıkıntıları da, korkuları da -kaybolmasa bile- azalıyordu ve Ekin buna alışkın değildi.

Sarp’ın dediği gibi çalışanlar bir masa ayarlanması isteğini ikiletmemişler ve hemen nispeten tenha bir köşede iki kişilik bir masa ayarlanmıştı. Yine karşılıklı oturuyorlardı ve ikisi de söylemek istediklerini tartıyordu. Ekin söze başlayacak oldu ama Sarp O’nu susturup konuşmak istediğini dile getirdi.
“Ekin, dışarıdayken de dediğim gibi... Özür dilerim. Amacım seni kırmak değildi. Galiba o an kendimi kaptırıp düşünmeden konuştum.”
“Düşünmeden konuşan sadece sen değilsin.” Sarp soran gözlerle bakıyordu. Ekin devam etmesi gerektiğini hissetti.
“Ben de aynı şeyi eve gittiğimde yaptım.” derken Ekin’in anlatmak üzere olduklarını anlatmaktan utandığı anlaşılıyordu. “Sana bahsetmiştim ya evde temizlik çılgınlığı var diye...”
“Evet, öyle bir şey dediğini hatırlıyorum.”
“İşte sonunda sebebi anlaşıldı.” Sarp’ın merakı iyice artmıştı. Ekin devam etti:
“Meğer benden habersiz bana görücü gelecekmiş.” Sarp karnında bir şeylerin düğümlendiğini hissetti. Hikayenin devamında duyabileceklerinden korkmaya başlamıştı. Yoksa Ekin evlenecek miydi? Evlense bile Sarp’a ne oluyordu ki?
“Tahmin edersin ki çok kızdım. Düşünebiliyor musun, annem benden habersiz beni görücüye çıkaracak. Çok kızdım doğal olarak. Neymiş efendim, Kenan’la dışarı çıkıyormuşum, sık sık görüşüyormuşum... Ya o benim çocukluk arkadaşım.”
“Gerçekten öyle mi? Yani sadece çocukluk arkadaşın mı?”
“Tabii ki öyle. Neyse... Sonra annemi susturmak için benim hayatımda birinin olmadığını nereden bildiğini sordum. O da inanmaz bir şekilde, dalga geçer gibi ‘var mı’ diye sorunca olduğunu söyledim.” Ekin bu noktada sustu ve suçlu gözlerle Sarp’a kaçamak bakışlar atmaya başladı.
“Var mı biri ya?”
“Sorun da bu! Yok!”
“Ee, sen de olmadığını söylersin. O an için ağzından öyle bir lafın çıktığını anlatırsın.”
“O kadar kolay değil. Ben düşünmeden hayatımda biri olduğunu ve hatta bana evlenme teklifi ettiğini söyledim. Aslında biraz da doğru. Yani evlenme teklifi aldım. Yani tam bir teklif değil... ayrıca ilişkim de yok... yani öyle ilişki yok... ama... yani teklif... Off ya!...” Bir süre nasıl toparlayacağını düşündü ve ama pek bir şey aklına gelmedi. Ekin olayı olduğu gibi anlatarak işin içinden çıkmayı denedi. “Sonra iş büyüdü. Senin Orhan Teksoy’un oğlu olduğunu söylediğimde abim pek bir sevindi. Galiba hakikaten baban zengin biri. Bu arada sahiden dediğin kişinin oğlusun, değil mi?” Sarp duyduklarını eğlenerek dinliyordu. Ekin’in sıkıntılı hali biraz komikti işin gerçeği. Ekin o sıkıntılı haliyle o kadar tatlı görünüyordu ki kendini tutmasa kalkıp Ekin’i öpebilirdi.
“Evet, sahiden Orhan Teksoy’un oğlu Sarp Teksoy’um. Kimliğimi göstereyim istersen.”
“Tamam, tamam. ...İşte gördüğün üzere düşünmeden konuşan bir tek sen değilsin. Şimdi bu yalanımı nasıl temizleyeceğimi kara kara düşünüyorum.”
“Temizleme. Yani sonuçta hakikaten seninle evlenmek istediğimi söyledim. Her ne kadar yaptığım için özür dilemiş olsam da o zaman önerimde ciddiydim. Hala bir çılgınlık yapabiliriz. Kendi hayatımız için, biraz bencilce... Hem unutma, kendi hayallerinin peşinden giderken aileni de arkanda bırakmayacaksın.”
“Bilmiyorum Sarp. Bu bana çok yanlış geliyor.”
“Eğer evlilik oyununu oynamak istemezsen ben ailenle tanışırım. Bir süre sevgili gibi yaparız. Sonra bir şekilde ayrılırız. Böylece yalanın ortaya çıkmaz.”
“Bilmiyorum ki...”
“Hadi ama... Buraya gelirken aklında bunlar yok muydu?”
Sarp haklıydı. Aklından Sarp’tan yardım istemek geçmişti ama yapamayacağına karar vermişti. İçeri girmeden geri dönecekti. Oysa şimdi Sarp O’na yardım etmeyi teklif ediyordu. Teklif her geçen an daha baştan çıkarıcı görünüyordu.

Sarp Ekin’deki kararsızlığı görmüştü ve bir şeyler deme gereği hissetti. Ne de olsa fikir ilk O’ndan çıkmıştı ve daha fazla açıklama yapması gerekecekti.
“Bu bir oyun olacak Ekin. İkimiz de istediğimiz zaman bu oyunu oynamaktan vazgeçebiliriz. Bir düşün, eğer biz bu oyunu evlilik oyunu olarak oynarsak eski rahat günlerime dönebileceğim. Sen bu oyunu oynarsan kendi hayallerinin peşinden koşabileceksin ve bunu yaparken ailen için kaygılanmak gerekmeyecek. Evlilik oyunu oynamak istemezsen de sana yardım edeceğim. Madem ki ağzından bir laf çıktı, en azından aşk oyunu oynarız bir süre. Ne diyorsun?”
“Bilmiyorum Sarp. Hem sen bu kadar geri dönmek istiyorsan niye dönmüyorsun? Seni ne tutuyor bu kadar?” Sarp Ekin’in soruları üzerine biraz düşündü. Sahi ne tutuyordu O’nu? Madem geri dönmek istiyordu, dönseydi ya...
“O gece Berna ile nişanlanamayacağımı söylediğimde bir skandala sebep oldum. Zaten babamla aram bu tür skandallar yüzünden kötüydü. O olay her şeye tuz biber ekti. Gecenin bir vakti eve döndüğümde herkes ayaktaydı ve babam beni evlatlıktan reddetmeyi konuşuyordu avukatla. Karşısına çıkıp yaptığından utanmasını söyledim ama o kadar kızmıştı ki iş ağız dalaşına döndü. Hep yanımda olan annem bile beni desteklemiyordu. Ben de en sonunda resti çektim ve evden ayrılacağımı söyledim. Babama gözünde haytanın biri olabileceğimi ama yine de evlilik gibi bir konu söz konusu olunca kendi istediğim biriyle evleneceğimi söyledim. O da eve ancak evlenmem şartıyla dönebileceğimi söyledi. Ya O’nun istediği biri olacaktı ya da benim ama illaki evlenmem gerekecekti. Başlarda bu inatlaşma bitecek diye umdum ama olmadı. Babam geri dönüp istediği kişiyle yani Berna ile evlenmem için her yolu denedi. Babamın adını kullanıp iş bulamadım. Dostum Serkan’ın yardımlarını kabul edemedim. Beni köşeye kıstırmak istedi ama ben inatla direndim. Sonra bu işi buldum ve bir hayat kurdum. Ne var ki O’na eskisi gibi olmadığımı göstermek istiyorum. Seninle tanışana kadar aklımdan evlilik oyununu çıkartmıştım ama bugün konuşurken birden aklıma geldi o fikir.”
“Niye ben?”
“Bilmiyorum...” derken samimiydi Sarp. “Sanırım böyle bir şeyi kabul edersen senin ileride sorun çıkarmayacağını düşündüm. Belki de... bilmiyorum işte... öyle aklıma geldi. Daha önce hiç kimseye bu teklifi yapmadım, inan bana. Serkan’la düşündük zamanında ama uygun birini bulamadık.”
“Gerçekten bana yardım edecek misin? Yani evlilik oyunu teklifini kabul etmesem bile. Aşk oyunu oynayacak mısın?”
“İstersen evet...”
“Bu teklif bu kadar cazip görünürken içim niye rahat değil?” diye sordu Ekin. Sarp bir süre düşündü. Aslında biliyordu niye rahat olmadığını.
“Belki sandığından daha fazla vicdan sahibisin ve bu yalan seni rahatsız ediyor. Aslında ben de çok rahat değilim. Belki sen rahat değilsin diye ben de rahat hissedemiyorum kendimi. Yani ben senin kadar bu konuları kafama takmazdım.”
Ekin uzun süre sessiz kaldı. Ekin’in Sarp’a çok uzun gelen sessizliği “Kabul. Oynayalım aşk oyununu. İstersen babana da haber ver ve evlenmek istediğini söyle. Bir süre birlikteyiz gibi yaparız. Sonra da ayrılırız. Belki baban da geri dönmene laf etmez.” diye konuşmasıyla bozuldu.
“Ciddi misin kabul ettiğinde?”
“Hı hı.”
“O halde birbirimizi daha iyi tanıyalım. Ailene neler söyleyeceğimizi kararlaştıralım.”
Sarp’ın bu önerisiyle uzun süre birbirlerinden bahsettiler. İkisi de birbirini daha iyi tanımaya başlıyordu ve bir anlamda bilinmeyen ortak geleceğe hazırlanıyorlardı.

0 yorum:

Template Designed by Douglas Bowman - Updated to Beta by: Blogger Team
Modified for 3-Column Layout by Hoctro