14 Kasım 2006 Salı

Hayat Bir Oyun - 23. Bölüm

Bölüm 23: İnatçı Keçiler

Barın kapısından içeri girişini gören çalışanlar bir şeylerin ters gittiğini hemen anladılar. Mülayim bir adam olan Sarp’ı bu şekilde görmeyeli çok uzun zaman olmuştu. Sarp mekanın işletme müdürü olduğu ilk günlerde sert davranışlar göstermişti ama dedikoduya göre bunun sebebi evden kovulması ya da evi terketmesi ile alakalıydı. Çalışanlardan hiçkimse işin aslını tam olarak öğrenememişti. Arada Serkan ile konuşmalarına kulak misafiri olmuşlardı ama pek işe yarayan bilgiler elde edememişlerdi. Yine de genel kanı Sarp’ın kovulmaktan çok evi terketmesi yönündeydi. İşte o ilk günlerde Sarp daha agresif biriydi ama bu çabucak geçmişti. Sonrasında çok iyi bir patron olmuştu. Oysa şimdi... Kapıdan içeri girer girmez çalışanların tedirgin bakışları buluştu. Her çalışan birbirine bakıyordu. Herkesin kafasında o ilk günlere mi döndükleri sorusu vardı.

Sarp içindeki sıkıntıyı dışarı yansıtmamaya çalışsa da başarılı olamadığını biliyordu. Başaramadığını çalışanlarının yüzlerinden anlayabiliyordu. Onun bu halinden tedirgin olmuşlardı. Daha sakin olmayı başaramasa da daha sakin görünmeyi denedi ve kendisini arayan olup olmadığını sordu.

“Serkan Bey aradı. Ne zaman geleceğinizi sordu ama başka bir şey söylemedi. Mesaj da bırakmadı, efendim.”

“Teşekkürler,Taner. Beni soran olursa ben içeride ofisimde olacağım. Önemli bir şey değilse rahatsız etmeyin, anlaşıldı mı?” Çalışanların tepkisini beklemeden ofisine yöneldi.

......

“Bu kadar da olmaz ki! Bunların arası daha da açılmış, Serkan!”

“Nasıl yani?” Yelda telefonda Sarp’la konuşurken öğrendiklerini Serkan’a anlattığında Serkan’ın yüzü şaşkınlıktan şekilden şekile giriyordu.

“İnanamıyorum, demek doğru tahmin etmişim. Yasemin yaptı yapacağını. Giderayak yaptı yapacağını...”

“Bu konuda bir şeyler yapmalıyız, Serkan!”

“Yelda! Bir şeyler yapmayı istemen güzel ama bu onların hayatı. İşlerine karışmadan önce biraz beklesek daha iyi olmaz mı? İkisi de yetişkin insanlar sonuçta...”

“Belki de haklısın ama birkaç güne kadar araları düzelmezse barıştırmanın yollarını arayacağız.” Serkan Yelda’nın yüzündeki kararlılığı görünce aksini savunmanın yersizliğini anladı ve “tamam” diyerek cevap verdi.

***

Mehmet ile Berna mekana girdiklerinde Sarp’ın mikrofonun başında şarkı söylediğini gördüler. Berna Mehmet’e döndü ve “On gündür Sarp’ın yüzünden düşen bin parça. Şarkı da söylemeye başlamış. Bu halde olması hep benim suçum.”

“Berna, bunlar senin suçun değil. Bunu kaç defa sana söylemem lazım?”

“Ama ben Yasemin’i başlarına sarmasam bu olmayacaktı.”

“Hayatım, eğer aralarındaki ilişki böyle bir sorunu aşacak kadar güçlü değilse bunda senin suçun yok. Yasemin olmasaydı başka bir şey olurdu. Eğer birbirlerini gerçekten sevmişlerse bunu da aşarlar. Zamana bırakalım her şeyi.”

Sarp söylediği son şarkıyı bitirince iki arkadaşının yanına gitti. Kısa bir selamlaşma faslından sonra yanlarından ayrılacaktı ama Berna kolundan tutup gözlerinin içine bakarak “Gerçekten nasılsın?” diye sorduğunda bir süre duraksadı. Üstünkörü iyi olduğunu söyleyerek geçiştirmeyi deneyebilirdi ama bunun işe yaramayacağını biliyordu.

“Yine her şeyi sorgulamaya başladım. Yaptığım işi, bundan sonraki hayatımın nasıl olmasını istediğimi... Gittiğinden beri...” Ekin’in adını anmaktan bile korkuyordu. Hala Ekin’le olan ilişkisinin bittiğini dile getiremiyordu. Her defasında gittiğini söylüyordu, sanki geri gelecekmişcesine. “Gittiğinden beri her şey boş geliyor. Kendime kurduğum bu hayat boş geliyor.” Mehmet söze karışıp “Konuştun mu hiç, yani sana konuşmanı söylediğimden sonraki konuşmanızdan sonra hiç konuştun mu onunla?” diye sordu. “Hayır” derken Sarp’ın yüzündeki acı kolaylıkla okunabiliyordu. Berna “konuşmak istersen...” diye söze girecek oldu, Sarp sözünü kesti.

“Henüz değil Berna, henüz değil... Benim dışarı çıkmam lazım. Sizlere iyi eğlenceler.” Berna Sarp’ın gidişini izlerken Mehmet’e “Hala çok acı çekiyor ve bundan dolayı kendimi suçlamaktan alıkoyamıyorum.” dedi.

......

Sarp ilk önce Ekin’le ilk karşılaştıkları çay bahçesine gitti ama orada daha fazla kalamadı. Birçok anı aklına üşüşüyordu ve o anılar Sarp’a Ekin’i ne kadar çok özlediğini hatırlatıyordu. Aradan geçen zaman bazıları için az görünse bile Sarp için bu süre bir ömür kadar uzun bir zamandı. Acılarla dolu geçen bir ömür kadar uzun...

......

Kenan, gördüğü kişinin Sarp olduğuna inanamadı en başta ama gözleri onu yanıltmıyordu. Bu çay bahçesinde ne işi olduğunu düşündü? Acaba Kurtuluş’un kahvede söyledikleri doğru değil miydi? Kurtuluş’un anlattıklarına kulak misafiri olduğunda o kadar sevinmişti ki tüm kahveye çay ısmarlamıştı. Ekin’in o züppeden kurtulması Kurtuluş için kötü haberdi ama Kenan için bu haberden daha güzel bir haber olamazdı. O zaman işleri aceleye getirmeme kararı almıştı. Senelerce beklemişti, biraz daha bekleyebilirdi. Yeter ki şu an uzaktan gördüğü Sarp Teksoy denen şahsiyet sevdiği kadından uzak dursun.

Aklına tüm kötü olasılıklar gelmeye başladı. Acaba barışmışlar mıydı? Barışmamış olsalar iyi olurdu yoksa Sarp Teksoy için hiç de hayırlı olmazdı bu. Ekin’i o adamın yanında görürse uzun süredir aklında olanı yapmaktan çekinmeye niyeti yoktu.

Kenan düşünceler içinde boğuşurken yüzünden hüzün okunan Sarp çay bahçesinden uzaklaşmaya başladı. Kenan o zaman Sarp’ın neden çay bahçesine uğradığını anladı. Ekin hala barışmamıştı Sarp’la ve Sarp da anılarının olduğu bu mekana gelmişti. Sarp’ın acılar içinde olduğunu anlayan Kenan’ın neşesi yerine geldi ve yarılamış olduğu çayından suratında kocaman bir gülümsemeyle bir yudum aldı.

......

Çay bahçesine gitmek Sarp’a hiç iyi gelmemişti. Arabasına giderken eli cep telefonuna gitti. Telefon defterinde Ekin’in numarasını bulduktan sonra baş parmağı arama tuşuna gitti ama tuşa basmadan öylece durdu. En çok istediği şey Ekin’in sesini duymak olmasına rağmen arayamadı. Ne zaman aramak istese Ekin ile son konuşmasında duyduğu yaralıyıcı sözler aklına geliyordu. Şimdi de aynı şekilde o son konuşma anını hatırladı. Sözleri kadar Ekin’in yüzündeki ifadeyle sesindeki ton da yaralamıştı Sarp’ı ve aramayı kendine yediremiyordu.

Arabanın altında akıp giden yolun bir süre Ekin’i görebileceği eve doğru gittiğini fark etmedi bile. Karşısındaki gecekondunun Serbestler’e ait olduğunu fark ettiğinde kalbinde bir ağırlık hissetti. Ekin’in o evin içinde bir yerde olduğu düşüncesi başını döndürüyordu. Canını yakan bu kadını görmeyi o kadar çok istiyordu ki kendine hakim olamayıp kapıyı çalmaktan korkmaya başladı. Arabadan inip eve biraz daha yaklaştığında Ekin’in odasında sadece tül perdenin çekili olduğunu gördü. Işık yanıyordu odada. Ekin odasında olmalıydı. Ekin’i uzaktan da olsa görebileceği düşüncesi vücudundaki tüm kontrolü kaybetmesine sebep oldu. Ne ileri gidebiliyordu, ne de geri...

Sonra günlerdir düşüncelerini meşgul eden, gündüz hayallerini, gece rüyalarını işgal eden kadın ayağa kalkıp oda içinde yürümeye başladı. Elinde bir kitap, düşünceli görünüyordu. Sanki tüm dikkati kitaba odaklanmıştı. Oda içinde gidip gelen Ekin’in birden durduğunu ve başını yavaşça cama doğru çevirdiğini gören Sarp panikle kendini gecenin karanlığındaki gölgelere attı.

.......

Ekin kitaptaki soruları çözmekten çok yorulmuştu. Günlerdir tek yaptığı sınava hazırlanmaktı. Sabah kalkar kalkmaz test kitaplarına gömülüyor ve aklına başka düşünceleri getirmemeye çalışıyordu. Özellikle de bir kişi ile ilgili düşünceleri. Evde herkes neden bu halde olduğunu merak ediyordu. Sarp ile arasında sorunlar olduğunu söylemişti. Hala niye Sarp’la ayrıldıklarını söylemediğini bilmiyordu ama kendisine bulduğu açıklama sınav öncesinde evdekilere ayrıldığını söyleyerek işleri büyütmemekti. Zaten sınavı bahane edip daha fazla üstüne gelmelerini engellemişti. Üniversite sınavı gelene kadar kimsenin üstüne gelmeyeceğini biliyordu. Sonra? Sonrasında nelerle yüzleşeceğini tahmin bile edemiyordu.

Akşam yemeğini erken yedikten sonra odasına çekilmişti. Yatana kadar test çözmeyi planlıyordu ama canı sıkılmıştı. Bu yaptığı iş dünyanın en zevkli işi değildi ve canı sıkıldığı zaman aklı hep düşünmemesi gereken kişiye kayıyordu. Bir kere bile aramamış olan o kişiye kayıyordu. Eğer suçsuzsa niye aramıyordu? Bir kere daha arasa, bir kere daha suçunun olmadığını söylese ona inanacaktı. İnanmak istiyordu. Aramıyorsa... Aramamasına bulduğu gerekçeyi düşündüğünde yine kaşları çatıldı. Sarp’a çok kızıyordu. Hayatına girip tüm düzenini bozduğu için Sarp’a kızgındı ve ne olursa olsun, onunla veya onsuz, bu sınavı kazanacaktı. Hayallerinin peşinden koşması için kimseye ihtiyacı yoktu. Hele Sarp’a hiç ihtiyacı yoktu.

Oturmaktan sıkıldığı için ayağa kalkıp oda içinde dolaşmaya karar verdi. Tam kalkıyordu ki eline test kitabını almasının daha iyi olacağını düşündü. Tembellik yapamazdı. Kaytarmak için bahaneler bulmaması lazımdı. Bazı hayalleri elde etmek zahmetsiz olmuyordu. Elinde kitap ve kalem ev içinde dolaşırken birden garip bir hisse kapıldı. Odanın ortasında durduğunda başını yavaş yavaş çevirmeye başladı. Camdan dışarı baktığında bir karaltı görür gibi oldu ama etrafa dikkatlice bakmasına rağmen kimseyi göremedi. Etrafa daha dikkatli baktığında karşıda bir araba görür gibi oldu ama emin olamıyordu. Dikkatlice baktığında kalbinin heyecanla atmaya başladığını hissetti. Araba Sarp’ın arabasına benziyordu. Yoksa?...

......

Sarp saklandığı yerden Ekin’i izliyordu. Camdan dışarıya bakıyordu. Sağa sola dikkatli bakınmasına rağmen bir şey görememiş gibi bir hali vardı. Sonra dikkatinin bir noktaya kaydığını gördü Sarp. Ekin’in baktığı yere bakınca arabasını gördü. Araba karanlık bir yerdeydi ama yine de Ekin görmüş olabilirdi. Ekin’in camdan uzaklaştığını görür görmez saklandığı yerden çıkıp koşar adımlarla arabasına gitti ve aceleyle orada uzaklaştı. Gece vakti olay çıksın istemiyordu.

......

Ekin dışarı çıktığında görebildiği sadece bir çift kırmızı ışık oldu. O kırmızı ışıklar Sarp’ın arabasının da olabilirdi, başka birinin arabasının da. İçeri girdiğinde annesi hava almasının kısa sürdüğünü söyledi. Ekin cevap olarak belli belirsiz bir şeyler geveleyip odasına girdi. Bu gece ne yaparsa yapsın artık ders çalışamayacağını biliyordu. Masasında duran telefona baktı ve derin bir nefes alıp “bunu yapamazsın Ekin, güçlü olman lazım” dedi. Der demez de aklına “nasıl” sorusu oturdu.

......

Sarp ne işyerine ne de evine gidecek halde değildi. Şehirde dolaşıp durdu ama aradığını bulamıyordu. Feyzo Baba’nın yanına gitmeye karar verdi ama şansı yaver gitmemişti. Feyzo Baba’nın memleketinden bir tanıdığının oğlunun düğününe gittiğini öğrendi pilavcının çırağından. Serkan’ı aradığında ise telefon uzun süre çaldı ve sonunda uykulu bir Serkan “alo” dedi. Bu Sarp için yeterli cevap olmuştu. Uyku sersemi arkadaşından özür diledi ve telefonu kapattı. Tekrar arabasına bindi ve annesiyle babasının olduğu eve doğru yol almaya başladı.

İçeri girdiğinde annesiyle babasını salonda otururken gördü. Yelda’yı sorduğunda odasında olduğunu söyledi Feryal Hanım ve kısa bir bakıştan sonra Sarp’ın canının sıkkın olduğunu anladı.

“Neyin var Sarp?” Bir şeyi olmadığını söyleyecek oldu ama Feryal Hanım sözünü kesti. “Sakın bana bir şeyinin olmadığını söyleme. Henüz anneni bu konuda kandırabilecek kadar iyi bir yalancı olamadın.” dedi. Orhan Bey de fark etmişti bir şeylerin Sarp’ın canını sıktığını. “Ekin mi?” diye sordu Feryal Hanım. “Nereden anladın?” diye sordu Sarp.

“Burada yemeğe geldiğinizde bir terslik olduğunu sezmiştim. O zamandan beri aranız sorunlu, değil mi?” Sarp başını sallamakla yetindi.

“Ne? Yani neredeyse iki haftadır evleneceğin kişi ile aranız bozuk ve bizim bundan haberimiz yok, öyle mi Sarp Bey?” Sarp babasına baktı acı dolu gözlerle ve Orhan Bey o zaman tam olarak anladı işin boyutunu. “Demek o kadar kötü, ha?” diye devam etti. Feryal Hanım ise Sarp’ın donuk ama onaylar şekilde bakan yüzünü gördükten sonra kaşlarını çatıp “Kimsenin seni üzmeye hakkı yok. Hele bu kız onun gibi kenar mahalle kızıysa. Gördün mü Orhan? İyi kız dediğin böyle yapıyorsa kötü olanı ne yapar?” diye konuştu. Sarp ne olursa olsun Ekin hakkında bu şekilde konuşulmasına izin veremiyordu.

“Anne! Eğer bu şekilde konuşacaksan bir daha hiç uğramam buraya. Ben Ekin’i hala seviyorum. Bu sorunu aşıp aşamayacağımızı bilmiyorum ama ne olursa olsun onun hakkında böyle konuşma.” Feryal Hanım yine köşeye sıkışmıştı. Oğlunun iyice kaçıp gitmesinden korktuğu için susmayı tercih etti. Orhan Bey ise düşünceliydi.

“Peki ne olacak şimdi oğlum?” Sarp babasına baktı ve “bilmiyorum” dedi. Sonra da “Ben bir Yelda’yı göreyim. Bu arada, bu gece burada kalabilir miyim? Eve gitmek istemiyorum da.” diye devam etti. Feryal Hanım hiç düşünmeden “Tabii ki kalabilirsin, burası senin de evin.” diye cevapladı Sarp’ın sorusunu.

......

Kapısının çalındığını duyan Yelda uzandığı yatağından, başını önündeki kitaptan kaldırmadan “ne var anne” diye sordu. Sarp başını kapıdan uzatıp “Annem değil, benim...” dedi. Yelda hemen yataktan kalkıp Sarp’ın yanına gitti. “Abi? Geçsene... Hayırdır, hangi rüzgar attı seni buraya?”

“Canım sıkkındı. Feyzo Baba’ya gittim ama bir düğüne gitmiş. Serkan’ı aradım ama erkenden yatmış.”

“Ha, evet. Çok uykusuz ve yorgun olduğunu söylüyordu. Bugün erkenden yatacağını söylemişti.” Yelda’nın Serkan hakkında bu kadar çok şey bilmesi Sarp’a garip gelse de üzerinde durmadı.

“Ben de buraya geldim.”

“Yani demek istiyorsun ki en son çare olarak aklına geliyoruz. Sıkıntılı anlarında aileni rahatszı etmemek istemen çok düşünceli bir davranış. Aile dediğin böyle fuzuli konular için rahatsız edilmemeli, değil mi?” Yelda’nın yüzündeki gülümseme bile Sarp’a Yelda’nın şaka yaptığını anlatamadı.

“Aşk olsun Yelda, öyle olmadığını sen de biliyorsun.”

“Biliyorum abi, şaka yaptığımı bile anlayamadığına göre durum o kadar vahim yani?”

“Öyle, bu gece Ekin’i görmeye gittim.” Yelda bir an duyduklarına inanamadı.

“Bir an Ekin’i görmeye gittiğini söylediğini duydum sandım.” Sarp doğru duyduğunu söyleyince Yelda sevinçle “Sana bunu kaç kere söyledim, sonunda dediğimi yapmana çok sevindim.” dedi ama birden Sarp’ın sıkıntılı olduğu aklına geldi. “Ne oldu, yine mi kötü gitti konuşmanız?”

“Konuştuk demedim, görmeye gittiğimi söyledim. Uzaktan onu seyrettim.”

“Yani o seni görmedi.”

“Sanırım görmedi.” Yelda duyduklarından sonra abisinin durumuna üzülsün mü yoksa abisine kızsın mı, bilemedi.

“Bak abi, bu kızı seviyorsun, bu her halinden belli. Ancak onunla konuşmuyorsun, onu aramıyorsun. Bizim arabulucuk yapmamızı da istemiyorsun. Bu iş böyle sürmez. Daha ne kadar sürecek bu iş böyle?”

“Beni dinlemedi bile Yelda! Dinlemedi bile...”

“Yani kırgınsın ve inatla onun geri adım atmasını bekliyorsun.”

“Evet. Yani evet, kırgınım ama bir şey beklediğim yok.”

“Ben de inandım bir şey beklemediğine...” derken Yelda’nın sesinde hafif bir alaycı ton vardı. Ciddileşip “Abi onunla konuş...” diyecek oldu, Sarp sözünü kesti.

“Hayır Yelda, bu benim sorunum ve ben çözeceğim bu sorunumu.”

“Çözene kadar ne yapacaksın, böyle kendine eziyet mi edeceksin? Ya çözemezsen? Hayatını nasıl düzene koyacaksın?”

“Bilmiyorum ama son birkaç gündür hayatım hakkında daha fazla düşünmeye başladım. Ne yapıyorum, ne yapmak istiyorum üzerine kafa yoruyorum. Hayallerimin ne kadar Ekin’e odaklandığını anladım. Kendimi boşlukta hissediyorum ama bunu aşacağım.”

“O yüzden mi barda şarkı söylemeye başladın.”

“Müzik beni rahatlatıyor ve düşünmeme yardımcı oluyor. Ne var bunda?”

“Yok, bir şey yok canım. Sadece ne yaptığından emin olmanı istiyorum da.”

******

“Yeter artık, biz ne zaman bu kadar söz dinledik bu konuda? Yani yeter artık, bu kadar zaman geçti ve ne oldu? Sarp iyice bunalıma girdi. Aynı şarkıyı art ardarda dinleyip duruyor. Kendi barında sahneye çıkıyor ve başlarken bitirirken hep dinlediği şarkıyı söylüyor. Bence bir şeyler yapma vaktimiz geldi geçiyor bile.”

“Sadece Sarp değil, Yelda, Ekin de aynı durumda. Dediğine göre izin almış işinden üniversite sınavına hazırlanmak için. Evdekilerin dediğine göre de kendini odasına kapamış sabahtan akşama kadar ders çalışıyormuş. Yengesinin dediğine göre ise zorla onu dışarı çıkarmış ve gittikleri yer bir çay bahçesi olmuş. Hiç konuşmadan etrafına bakınmış durmuş. Sonra da kalkıp geri dönmüşler. Ailesi endişeleniyor Ekin için.”

“Ee, onunla konuşup Sarp’la konuşması için ikna edemedin mi Berna?”

“Hayır, Serkan. Kız nuh diyor, peygamber demiyor. Bu kadar inatçı olduğunu bilmiyordum.”

“Abim de aynı durumda Berna. Sarp da inat edip duruyor. İkisi de diğerinin adım atmasını bekliyor.”

Yelda, Berna ve Serkan bir araya gelip Ekin ve Sarp hakkında konuşmaya karar vermişlerdi. Haftalardır süren bu durum hepsini üzüyordu. Ne yapacaklarını konuşuyorlardı. Bildikleri tek şey ikisinin bir araya gelmesi gerektiğiydi. Serkan kendinden emin şekilde böyle durumlarda plan yapmanın kendisine bırakılması gerektiğini söyledi. Yelda “Yok canım, bu durum senin eline bırakılmayacak kadar önemli. Sarp’a bizim aramızdaki ilişkiyi söylemek için yaptığın planları duyduktan sonra senin bu konuda söz söylemeni bile istemiyorum.” diye cevap verince Serkan’ın suratı asıldı. Yelda Serkan’ın bu haline daha fazla dayanamadı ve “Tamam canım, söz söyleyebilirsin ama planı yapmayı tamamen sana bırakmıyoruz.” diyerek Serkan’ın gönlünü aldı.

O sırada içeriye Mehmet girdi. Berna Mehmet’i görür görmez yüzüne bir gülümseme geldi ve “Doktor bey, nerede kaldınız?” diye sordu gülerek.

“Ancak gelebildim. Durum nedir? Bıkkınlık yaratacak kadar bunalım yapan Sarp’ı o bunalımdan kurtaracak bir plan buldunuz mu?”

“Şimdilik düşündüğümüz Ekin ile Sarp’ı bir araya getirmek ama bunun nasıl olacağını henüz bilmiyoruz.” Mehmet Berna’nın açıklamasını dinledikten sonra düşünmeye başladı. Sonra üçüne bakarak “En başlarda karışmamızın yanlış olduğunu düşünüyordum ama yanılmışım. Nereden bilirdim ki yirmili yaşlarını yaşayan iki kişinin bu kadar çocuk kalmış olacağını. Yani benim ilişkim için bile engel teşkil ediyor bunlar. Berna kendini suçlu hissediyor ve aklı onlarda kalıyor. Bu ikisi barışana kadar bana huzur yok.” Yelda Berna’ya döndü ve “Bunda senin suçun yok.” diye telkinde bulundu.

“Biliyorum Yelda ama elimde değil.”

“Bakın hanımlar...” Mehmet Serkan’a doğru dönüp “...ve beyler” diye devam etti. “...Bu ikisini bir araya getireceksek çok akıllı hareket etmemiz lazım. Önce her ikisini de dışarı çıkaracak bahaneler bulmamız lazım.”

“Hayatım, ben Ekin’i görmeye gittim. Dışarı çıkmıyor. Üniversite sınavına hazırlandığını bahane ediyor.”

“O halde bu işi yapacağımız tarih belli oldu. Sınavdan önceki gece bir araya getireceğiz bunları. Bu bize iki şey kazandıracak. İlki Ekin’i dışarı çıkarma bahanemiz olacak. Son gece ders çalışılmayacağına göre kafasını rahatlatmaya ihtiyacı olacak demektir. Biz de bunu sağlayacağız. İkinci kazancımız da sınav öncesi olduğu için Sarp ve Ekin kavga etmek istemeyeceklerdir çünkü ikisi de kavganın Ekin’in geleceğine mal olacağını bilecektir.” Serkan “Sarp için de bir bahane bulmamız lazım.” diye konuştu. Diğer üçlü başını sallayarak düşünmeye başladı.

“Abimin dünya umrunda değil ki. tek yaptığı işte odasında oturup o parçayı defalarca dinlemek ve akşamları bir süre herkese şarkı söylemek.” Birden Serkan’ın gözleri parladı. “Haklısın, kimseyle ilgilendiği yok. Hiçbir dostunu arayıp sorduğu bile yok. Feyzo Baba geçen gün söyleniyordu bana. En son bir gece gitmiş oraya ama Feyzo Baba bir düğüne gittiği için yokmuş. Çok zaman oldu diyordu.”

“O halde Sarp için de bahanemiz belli oldu. Serkan’ın fikrini kullanacağız demektir.” Mehmet’in bu söyledikleri üzerine Serkan Yelda’ya “gördün mü işte, bir de benim plan yapmama karşı çıkıyordun” der gibi baktı.

“Serkan ile Yelda Sarp’ı dışarı çıkaracak kişiler olsun. Berna ile ben de Ekin cephesini alırız. Kalan ayrıntıları sonra konuşuruz.”

******

“Bak Ekin, yarın sınav olduğuna göre bu gece çalışma bahanen de yok. Dışarı çıkıyoruz o kadar.” Ekin 15 dakikadır ayak diretiyordu ama herkes kendisine karşı olunca daha fazla karşı koyamadı. “Tamam Berna, nereye gidiyoruz?” diye sordu. Berna istediği cevabı almanın mutluluğuyla planladıkları gibi “Geçen gelişimde bahsettiğim Mehmet vardı ya o bizi bir pilavcıya götürecek.” dedi. Dışarı çıkıp Berna’nın arabasına binerken Ekin birden durdu ve “Ya sizin aranızda benim işim ne? İki sevgili baş başa gidin işte.” dedi.

“Saçmalama Ekin, hem başka arkadaşlar da olacak.” Ekin bir an durdu. Aklına kendisine bir oyun oynanıyor olabileceği geldi.

“Arkadaşlar? Bu arkadaşlar arasında adı Sarp olan biri yok, değil mi?” Berna gülümsememek için kendini zor tuttu. Mehmet’in planının ne kadar güzel olduğunu bir kere daha anladı.

“Saçmalama Ekin. Ben öyle bir şey yapar mıyım?”

“İşin aslı, yaparsın...” Berna gülmemek için kendini zor tutuyordu. Bu plan işe yarayacaktı. Bundan emindi.

“Peki, madem bana bu kadar güveniyorsun. Seni onun olduğu yere götüreceğim ve sana onu uzaktan göstereceğim. Şu an barda olması lazım. Muhtemelen kendine acırken şarkı söylemekle meguldür. Merak etme, onunla konuşmak zorunda kalmayacaksın. Sarp’la aranızda konuşacak bir şeylerin kalmadığını anladım artık.” Berna Ekin’in yüzüne dikkatlice bakıyordu. Mehmet’in dediği gibi karşı çıkmasına rağmen için için Sarp ile konuşmak istediği belli oluyordu. Israr etmeyeceğini söylediğinde Ekin’in yüzünde hayal kırıklığının izlerini görmüştü.

Arabaya bindiğinde planladıkları gibi Yelda’nın cep telefonunu çaldırdı. Bu Yelda ve Serkan’a harekete geçmeleri için işaret olacaktı. Serkan ile Yelda hemen Sarp’ı ofisinden alıp bar kısmına çıkardılar. Ona şarkı söyleme vaktinin geldiğini söylediler. Sarp saatine baktı ve biraz erken olmasına rağmen başlayabileceğini düşündü ve hazırlıklara başladı. Yelda hemen Berna’yı aradı, Sarp’ın hazırlığa başladığını söyledi. Kısa bir yolculuktan sonra Berna ve Ekin arabadan indiler. Berna’nın ikinci telefon gelene kadar Ekin’i oyalaması gerekiyordu. Kağıt mendil alma bahanesiyle yakındaki bakkala girdiler. Gereksiz yere uzatılan bir alışveriş sonrasında Berna telefonunun çaldığını duydu. Hemen bakkaldan çıkıp Sarp’ın olduğu bara yöneldiler.

İçeri girdiğinde Ekin’in kalbi yerinden çıkacak gibiydi. Her şeye rağmen hala deli gibi sevdiği adamı görecekti. Hem de haftalar sonra... Kapıdan girince kulağına müzik sesi gelmeye başladı. Anılar canlandı gözünde, kaçınılmaz olarak. Küçük bir sahnede şarkı söyleyen Sarp’ı görünce zaman durdu sanki. Özlediğini biliyordu ama gözleri Sarp’ın bedenini karşısında görünce özlemin boyutunu daha iyi anladı. Berna Ekin’i inceliyordu. “Hangi parçayı söylediğini biilyor musun?” diye sorduğunda Ekin ne dediğini duymayınca aynı soruyu tekrarladı. Ekin bilmediğini anlatır şekilde başını sallayınca “Parçanın adı I’m Not Driving Anymore. Rob Dougan diye birinin söylediği bir parçaymış. Bir gün arabada duymuş. Sarp’ın dediğine göre içinde bulunduğu duruma uyuyormuş. Ne demek istediğini anlıyor musun?” Ekin yine başını sallayarak anlamadığını söyledi. Gözlerini Sarp’tan ayıramıyordu. Berna Ekin’e baktı ve konuşmaya devam etti.

“Ne yapması ve yapmaması gerektiğini söyleyen bir sevgiliye söylenen bir şarkı. Ona ayak uyduramadığını söylüyor bu sebepten artık arabayı kullanmadığını söylüyor. Araba bir metafor burada tabii ki. Onu yarı yolda bırakıp kaçıp gitmesini salık veriyor sevgiliye çünkü ona ayak uyduramıyormuş. Bir daha ayakları üstünde durabileceğini sanmadığını söylüyor.” Ekin’in yüzünde acı vardı. Geçen süre içinde Sarp’ın da acı çektiğini düşünememişti. Herkes acıyla farklı şekilde yüzleşiyordu. Sarp da bir kere kendisine anlattığı gibi bu durumu müzikle aşmaya çalışıyordu. Berna biraz sessiz kaldıktan sonra “Bir yanlış anlama sonrasında kendini savunmasına izin vermeyen bir sevgiliye bu şarkının söylenmesinin çok yerinde olduğunu söyledi. O günden beri bu parçayı her gün söylüyor veya dinliyor. Tabii ki bu seni ilgilendirmiyor. Hadi gidelim. Sanırım artık Sarp’ın bizimle gelmeyeceğine inandın.” diye devam etti. Ekin’i kolundan tutup dışarı çekerken Ekin hala Sarp’ın olduğu tarafa bakıyordu. Berna’nın arabasına doğru giderken hala arkasına dönüp çıktıkları mekana bakıyordu.

......

Mehmet, Feyzo Baba’nın yanında olanlar hakkında bilgi veriyordu. Berna’nın yolda olduklarını haber vermesiyle oturup ikisini beklemeye başladı. Feyzo Baba’ya da son bir defa daha planı bozacak bir şeyler yapmamasını hatırlattı. Bu plan kendi ruh sağlığını koruyabilmesi için de önemliydi. İlk defa kendisine meydan okuyabilecek kadar güçlü bir kadın ile karşılaşmıştı ve bu kadının değer verdiği iki insan bir araya gelmediği sürece huzur bulamayacaktı.

Berna tek başına oturan Mehmet’i Ekin’e göstererek “bak bu Mehmet” dedi. Yanına yaklaştıklarında Mehmet başını kaldırdı ve ikisini de selamladı ve uzanıp Berna’yı öptü. Ekin bunu gördüğünde Sarp’ı düşünmekten kendini alamadı. Mehmet elini uzatıp Ekin’e kendini tanıttı.

“Biz daha önce tanışmıştık. Siz Sarp’ın doktoru değil misiniz?”

“Evet, öyleyim. Yani öyleydim. Berna bahsetmedi galiba.” Berna ikisine de baktı ve “Ne? Ekin Sarp ile ilgili hiçbir şey duymak istemediğini söyleyince bahsetmek aklımdan çıkmış.” diyerek kendini savundu. Ekin etrafına bakındı ve “Arkadaşlarınız nerede?” diye sordu.

“Birazdan gelirler. Onlar gelene kadar biz boş oturmayalım.”

“Berna haklı, sipariş verelim.”

......

“Bak kanka, Feyzo Baba acayip kırgın sana. Bu defa da bizimle gelmezsen iyice gücendireceksin adamı.”

“Serkan daha bir şarkı söyledim.”

“Off kanka, bu akşam da söylemeyiver. Biz çıkıyoruz ve bence sen de hemen gel. Bizimle gelmeye tenezzül etmediğini düşünmesin. Çok kırılmış diyorum, anlamıyor musun?”

“Hadi abi, uzatma ama. Kimse seni işten kovacak değil bu gece şarkı söylemedin diye. Hem bu gece şarkı söyleyeceğin hiçbir yerde de duyurulmadığına göre problem de yok.”

“Peki, öyle olsun. Hadi çıkalım o zaman.”

......

“Ya bu adam niye bana gülümseyerek bakıyor. Siparişlerimizi alırken de bana bakıyordu. Pilavları getirdi yine gülümseyerek baktı.”

“Saçmalama Ekin. Sen de iyice paranoyak oldun.”

Serkan’ın arbasından inen üçlü eski bir minibüsten seyyar pilavcıya dönüştürülmüş aracın etrafına dizilmiş masalara yaklaştılar. Sarp’ın gözü ise Feyzo Baba’da olduğu için nereye gittiklerinde değildi. Feyzo Baba’yı göremeyen Sarp durdukları yere bakınca dondu kaldı. Kocaman açılmış bir çift göz kendine bakıyordu ve o gözlerin sahibi de kendisi gibi nefesini tutmuş öylece bakıyordu.

Serkan “aa, kimler de buradaymış” diye ortamı yumuşatmayı denedi ama başarılı olamadı. Elde ettiği sadece Sarp ile Ekin’in bakışlarını üzerine çekmek oldu. Ekin ve Sarp “Siz mi planladınız bunu?” diye sordu. Yelda “İkiniz de kuru bir inat uğruna boş yere acı çekiyorsunuz. Biz de böyle bir şekilde sizi bir araya getirmeye karar verdik.” Sarp Ekin’e baktı ve “Yalan söyleyerek, bizi kandırarak bir araya getirmeye karar verdiniz? Bizim onayımız olmadan?”

“Sizin onayınızı bekleseydik daha çok beklerdik.” diye söze karıştı Berna. Ekin zar zor da olsa yaşadığı şaşkınlığı üzerinden attıktan sonra “Bu size hayatımıza karışma hakkını vermez.” diye cevap verdi Berna’ya.

Sessizliğini koruyan Mehmet söze karışma vaktinin geldiğini düşündü.

“Biliyor musun Ekin, ben sözü uzatmayacağım. Seni hastanede gördüğüm zamanı hatırlıyorum. Senin ne kadar kaygılandığını ve Sarp kendine geldiğinde hatırladığı tek şeyin sen olduğunu eminim sen de hatırlıyorsun. Sonra saçma sapan bir sebepten aranız bozuldu. Kim sorumlu bundan? Sen... Berna olmasa kim bilir ne kadar saçmalamaya devam edecektin. Sonra yine akıllara ziyan bir durum oluyor ve Ekin Hanımefendi ne yapıyor? Kaçıp gidiyor. Adalet sistemlerinde en önemli kavramlardan biri kendini savunma hakkıdır. Suçlu bile olsan kendini savunma hakkın vardır. Peki sen Sarp’a kendini savunma hakkı verdin mi? Hayır! Şimdi geçmiş karşımıza bize neyi nasıl yapacağımızı anlatıyorsun. Sen önce karşındakini suçlamadan önce dinlemeyi öğren.”

Ekin donup kalmıştı. Hayatı boyunca hiçkimse onunla bu şekilde konuşmamıştı. Buradaki herkesin Sarp’tan yana olduğunu biliyordu. Gözlerinde biriken yaşlara aldırmadan “Benim neler çektiğimi kimse düşünmüyor bile.” dedi. “Hayatım boyunca yaşamadığım bir şeyi yaşamaya başladım. Aşık oldum ama daha aşk yolunda emeklemeye başlamışken nelerle karşılaştım. Ben emeklerken koşmam beklendi. Ben ne yapacağımı bilmiyordum ki...”

“Haklısın Ekin, bilmiyordun ama bilenleri de dinlemedin. Aslında bu beni diğer konuya getiriyor. Ya sana ne demeli Sarp? Sana konuşmanı tavsiye etmiştim. Sen ne yaptın, ilk zorlukta kaçtın. Hayatını kendine zehir ettin. Ne bekliyordun tanrı aşkına? Ekin’in sana kucak açmasını mı? Biriniz temelsiz bir önyargının etkisiyle diğerinin suçlu olduğuna hükmediyor, diğeri gereksiz bir gururla kendini savunmak için yapması gerekenleri yapmak istemiyor. İkisinin de ortak noktası ne? İnatçılıkları!...”

Sarp ve Ekin aynı anda “Ben inatçı değilim.” dediler. Arkadan gelen bir sesle ikisi de irkildiler. “Öylesiniz. Bana anlatılanların yarısı bile doğruysa ikiniz de inatçısınız. O hikayeyi bilirsiniz. İki inatçı keçi köprüde karşılaşmışlar. İnatları ikisinin de canına mal olmuş. Sizler o iki keçi gibi azgın nehre düşüp boğulmayın.” diye konuşan Feyzo Baba’nın da söze karışmasıyla Ekin ve Sarp sessizce birbirlerine baktılar.

Sessizliği bozan Mehmet oldu. “Biliyor musun Sarp, sürekli dinlediğin parça yüzüncü defadan sonra sıkıcı olmaya başlıyor. Doktor olarak reçete yazma hakkım var ve ikinize de ilaç olarak birbirinizi yazıyorum. Şimdi bu kızın yarın sınavı var. Benim ettiğim ağır lafların üstüne fazlasını kaldıramaz. İkinizin de konuşmaya ihtiyacı var. Sınavdan sonra konuşursunuz.” dedikten sonra Feyzo Baba da söze karıştı.

“Bak Sarp yeğenim, bu kızı madem bu kadar sevdin, gurur yapmayacaksın. Bazı çiçekler dağın tepesinde olur. Tepeye çıkmaktan gocunmayanlar ancak o çiçekleri alabilir. Geldiğinden beri Ekin kızıma bakıyorum ve ne kadar narin bir çiçek olduğunu anlıyorum. Soldurma bu çiçeği.” Serkan hiç olmadığı kadar sessizdi. Yelda ile göz göze gelip duruyorlardı. İkisi de işlerin yoluna girmesini istiyorlardı. “Feyzo Baba haklı kanka.” Yelda da Ekin’e yaklaştı ve “bir kere olsun abimi dinle” dedi sessizce. İkisi de başlarını sallayarak denilenlere hak verdiklerini belli ettiler. Gözleri kesişti yine. İkisinin de ne kadar özlem dolu oldukları o bakışlardan belli oluyordu. Ancak Sarp sınav öncesi Ekin’i daha fazla tutmak istemedi. “Ekin’in sınavı var yarın. Çok önemli bir sınav öncesinde bu konuyu konuşmak doğru olmaz gibi geliyor bana. Sınav geçtikten sonra bolca vaktimiz olacak.” dedi. Herkes buna katılınca Berna Ekin’i eve bırakmayı teklif etti. Ekin Sarp’ın bırakmasını istiyordu ama sesini çıkarmadı. İkisi de farklı arabalara binerken gözlerini birbirlerinden ayıramıyorlardı.

......

Ekin uyandığında sınava birkaç saat vardı daha. Ancak ilk defa haftalar sonra huzurlu bir uyku çekmişti. Sarp’ı görmüş olmanın mutluluğunu yaşıyordu. Kahvaltıdan sonra sınava gireceğe yere gitmek için yola çıktı. Minibüs ile gitmeyi düşünüyordu ama son anda taksiye binmeye karar verdi ve minibüs durağının oradan bir taksiye binip sınava gireceğe okulun adını verdi.

Takside aklı Sarp’a kaymıştı. Acaba gerçekten ona haksızlık mı etmişti? Onu dinlemesini söylüyordu herkes ama bu Sarp’ın suçsuz olduğu anlamına gelmiyordu. Acaba geçen bu kadar süre içinde Sarp’ın sevgisinde azalma olmuş muydu? Oradan oraya atlayan aklına şimdi de Sarp’ın kendisiyle ne zaman konuşmayı isteyeceği gelmişti. Yoksa o mu aramalıydı Sarp’ı? Konuşmaya gittiğinde ne giymeliydi? Çekici bir kıyafetle mi gitmeliydi yoksa daha sıradan, gündelik bir kıyafet mi giymeliydi?

Taksicinin ücreti söylemesiyle kendine geldi ve başını kaldırdığında sınava gireceği okulun tabelasını gördü. Cüzdanından parayı çıkarıp tasiciye verdi ve taksiden indi. Karşısındaki binaya bakarken birden sınavda kullanacağı kalemlerin ve silgilerin olduğu torbayı takside unuttuğunu fark etti. Kimlikleri cüzdanındaydı ama kalemler, silgiler, su şisesi ve acıkırsa yesin diye aldığı aburcuburlar takside kalmıştı. Korkuyla etrafına bakınmaya başladı. Belki yakınlarda bir kırtasiyeci bulabilirdi. O sırada omzuna biri dokundu. Başını çevirip baktığında neredeyse küçük dilini yutuyordu.

“Sarp? Ne işin var burada?”

“Böyle bir günde seni yalnız bırakacağımı düşünmedin değil mi?”

“Şeyyy, yani ben beklemiyordum.”

“Umarım sakıncası yoktur, yani gelmiş olmamın.”

“Yok, yok da burada açık bir kırtasiyeci bulabilir miyiz sence?”

“Niye, ne oldu ki?”

“Gülme ama ben kalemlerimi takside unuttum.”

“O zaman benim getirdiklerimi kullanırsın. Torbaya bir sürü çeşit kalem koydum. Sonra bulabildiğim her çeşit silgiden de aldım. Hangisini tercih ettiğini bilemediğim için. Su da var torbada...” Sarp konuşmaya devam ediyordu ama Ekin gülümsemeye başlamıştı. Bu adamı çok seviyordu ve nasıl oluyor da bu kadar süre onu dinlemediğine şaşıyordu.

0 yorum:

Template Designed by Douglas Bowman - Updated to Beta by: Blogger Team
Modified for 3-Column Layout by Hoctro