15 Kasım 2006 Çarşamba

Hayat Bir Oyun - 26. Bölüm

Bölüm 26: Emir ve Kavil

Sarp iş yerinin kapısından içeri girdiğinde gülümsemekten kendini alamıyordu. Pazar gününden beri her gün yüzünde gülümsemeyle kalkıyor, tüm günü yüzündeki aynı gülümsemeyle geçiriyordu ve gece yatağa yine aynı gülümseme ile giriyordu. Çalışanlar arasında Sarp’tan gizli bir bahis oynanıyordu; Sarp ne zaman gülümsemeyi bırakacak?
......
Ekin’in durumu da Sarp’tan farklı değildi. Ancak kimse Ekin’i bu kadar gülümserken görmediği için Ekin’in durumu daha bir dikkat çekiyordu. Hiç kimse alışkın değildi Ekin’in sürekli gülümsemesine. Fabrikada çalışanların merakını, sağ olsun, Gönül gidermişti. Haber çok güzel bir haber olduğu için bayıla bayıla anlatmıştı her sorana. Anlatırken de böbürlenmekten geri kalmamıştı. Nasıl böbürlenmesin ki? Koskoca Teksoy Holding’in sahibi Ekin’i oğluna istemeye gelecekti! Dört ayak üstüne düşmek bu olsa gerekti. Eh, Ekin de az değildi hani, ne yapmış, etmiş Sarp gibi birini kendine aşık etmişti. Hak ediyordu canım, Teksoylar Ekin’den iyisini mi bulacaklardı?

Ekin haberi aileye açıkladığında başta herkes çok neşelenmişti ama sonrasında Gülser Hanım’ın çığlığı gelmişti. O kadar kısa sürede nasıl hazırlanacaklardı? Ekin’in düşüncesizliğine çok kızmıştı Gülser Hanım. O panik haliyle bütün komşuları seferber etmeye kalkışmıştı. Neyse ki Gönül gibi sağduyulu bir gelini vardı. Hiç paniklemeden olayları idare etmişti. Vallahi kendisi de olmasa ne yapardı kayınvalidesi, hiç bilmiyordu Gönül. Saatine baktığında akşama az kaldığını gördü. Birkaç saat erken çıkacaktı işten. Toparlanırken aklına Ekin’in kuaföre gitmemeyi ciddi ciddi düşündüğü geldi ve ikna edip gönderişini hatırlayıp içinden güldü bu duruma. Bu kızı anlamak imkansızdı bazen. Koskoca Teksoylar... Vallahi anlamak imkansızdı bu kızı...
......
Sarp ofisinde masasının başında oturmuş parmaklarıyla tempo tutuyordu. Gözleri ise masanın üzerine koyduğu cep telefonundaydı. Kendine hakim olmaya çalışıyordu ama o kadar da iradeli değildi. Hele ki konu Ekin olunca. Daha fazla karşı koyamadı ve tüm benliğiyle duymayı istediği sesin numarası için kullandığı kısa yol tuşuna bastı.

Ekin kuaförde oturmuş Gönül’ün aklına niye uyduğunu düşünüyordu. Saçlarını yaptırmaya razı olmakla kalmamış bir de manikür yaptırmaya da ikna edilmişti. Bu kadar kolay ikna edilebilen biri olduğuna göre herkes nasıl oluyordu da inatçı olduğunu söylüyordu, işte bunu anlamıyordu.

Manikürü yapılırken çalan telefonuyla düşüncelerinden sıyrıldı. Telefonun ekranına baktığında arayanın Sarp olduğunu gördü. Yüzünde sürekli olan saf gülümseme daha da arttı “alo” derken telefona.
“Hey, dünya güzeli, hazır mısın bu akşam için?” Ekin gülmekten kendini alamadı ve “Dünya güzeli?” diye sordu.
“Aa, haklısın, benim hatam canım. Kainat güzeli, hazır mısın bu akşam için diye sormam lazımdı.” Ekin bir kere daha güldü. “Gönül’ün aklına uydum ve kuaföre geldim. Koskoca Teksoylar geliyormuş, mutlaka kuaföre gitmem lazımmış. Saçımı yaptırmasam da beni istemeye geleceğinizi söyledim ama Gönül gibi bir inatçının dırdırından kurtulamadım.”
“Aman aşırı güzel olma, evlenmek için çok bekleyemem, seni kaçırırım herkesin gözü önünde.” Ettiği lafa kendi de güldü Sarp.
“Sululuğu bırak da niye aradığını söyle.” Sarp Ekin’in bu lafı üzerine şakacıktan kırılmış gibi yaptı ve “Ne yani, sevdiğim kızı arayamayacak mıyım? Sesini duymayı özledim ve bir de bu akşam son anda vazgeçmediğinden emin olmak istedim.” dedi. Sonra ciddi bir ses tonuyla “Bu noktadan sonra seni kaybedersem öyle yıkılırım ki bir daha nasıl toparlanırım, bilmiyorum.” diye devam etti.
“Bu akşam ilk resmi adımı atıyoruz Sarp. Her şeyi geleneklere göre yapıyoruz. Sen vazgeçmediğin sürece benim vazgeçmeye hiç niyetim yok.”
“Asla! Asla senden vazgeçemem. Çabalasam bile vazgeçemem...”
......
Serkan şirketteki odasında önündeki işine odaklanmaya çalışıyordu ama bir türlü aklını işe veremiyordu. Pazartesi gününden beri Yelda ile arası limoniydi. Pazar gecesi evde olanlardan ancak pazartesi günü haberi olmuştu. Yelda pazartesi günü onu defalarca aradığını ama cep telefonunun kapalı olması sebebiyle ona ulaşamadığını söylemişti. Evi ve işyerini de aradığını ekleyince Serkan iyice köşeye sıkışmıştı. Pazartesi niye işe öğle vakti geldiğini, daha önemlisi o saate kadar nerede olduğunu açıklayamayınca da Yelda’nın gazabına uğramıştı. “Belki..” diye düşündü, “...belki akşamki kız isteme olayından sonra Yelda’nın kızgınlığı geçer.” Niye Ekin’i Sarp’a istemeye gitmeleri Yelda’nın kızgınlığını geçirtecekse?... Bu gergin durumun nasıl çözüleceğini biliyordu ama o çözüm için cesareti bulmakta zorlanıyordu.
......
Orhan Bey yüzünde kocaman bir gülümsemeyle karısının söylenişlerini dinliyordu. Çok iyi biliyordu ki bu söylenişlerin sebebi oğulları için en iyisini istemesinden kaynaklanıyordu. Yine de kendini “Ne hazırlanmak için vakit olmamasından bahsediyorsun Feryal? Alt tarafı kız istemeye gideceğiz! Bunun hazırlığı mı olurmuş? Giyeceğiz uygun kıyafetlerimizi, alacağız çikolatamızı ve bir buket çiçeğimizi, gideceğiz dünürlerin evine. Hepsi bu.”
“Sadece o değil. Oraya gideceğiz ama bunların adetleri nasıldır? Bizden ne bekliyorlar? Hiçbirini öğrenemedik. Gidip yanlış bir şey yaparız, ayıp olur.”
“Hanım, Serbestler bizden kızlarını istememizi bekliyorlar. İnan bana, başka bir beklentileri yok.” Feryal Hanım Orhan Bey’e ters ters baktı. Böyle zamanlarda bu kadar sakin olması deli ediyordu onu. Nasıl böyle sakin olabiliyordu? Bir anlayabilse...
......
Sarp eski odasında bej rengi keten takımının ceketini üzerine geçirdi ve aynada nasıl göründüğüne baktı. Dışarıda İstanbul’u ılık bir yaz gecesi sarmalamışken siyah gömleğinin yakasını düzeltti. Açılan kapıdan Yelda’nın kafasını uzattığını gördü.
“Ekin bu halini görence kesinlikle sana karşı koyamaz. Kızı vermeseler bile sana kaçar.” diye şaka yapan kız kardeşine “aman ne de komiksin” bakışı attı.
“Çiçekleri ve çikolatayı aldın mı?”
“Bu da soru mu, Yelda? Tabii ki aldım!”
“Hadi, çıkalım o zaman. annemler de hazırlanmışlardır.”
......
Ekin’in heyecandan eli ayağına dolaşıyordu. Gönül ile aldıkları kıyafetini aynada bir kere daha inceledi. Beyaz eteği ve ceketi yaza uygun görünüyordu ama ceketin içine giydiği turkuaz bluzdan emin olamıyordu. Giydiği kıyafet gözüne çok sıradan hatta sıkıcı görünmüştü. Sade bir kıyafette ısrar etmiş olduğuna pişman olmuştu. Sarp’ın çok hoşuna gidecek daha iyi bir kıyafet bulsaydı keşke.

Düşüncelere dalmış aynada kendine bakarken odaya annesinin girdiğini duymadı bile. “Çok şık olmuş benim güzel kızım.” diyen annesinin sesini duyunca bir an boşuna geldi ve yerinden sıçradı. Gülser Hanım hemen Ekin’in yanına yaklaştı ve iki elini Ekin’in omuzlarına koyup kızının aynadaki yansımasına baktı. Ekin de aynı şekilde annesinin yansımasına bakıyordu.
“Güzel kızım, bir ana-babanın hayali hep budur. Çocuklarının mürüvvetini görmek... Ne var ki güzel kızımın yuvadan uçacağını bilmek hafif bir burukluğa sebep oluyor. Kız çocuğuna sahip olmak böyle bir şey işte. Sevinçle hüznü aynı anda yaşıyorsun. Böylesine zıt iki duyguyu da ancak kız çocukları yaşatabilir.” Ekin annesinin sözlerini dinledikçe aklını kurcalayan kıyafetini unuttu. Biliyordu ki Sarp sade bile olsa kıyafetini beğenecekti. Boşuna kuruntulanıyordu. Annesinin sözlerinin kalbinin en derinine işlemesine izin verdi ve nemlenen gözlerini kapatıp annesine sarıldı.
......
Feryal Hanım arabadan indiğinde ailesine döndü ve “Cep telefonlarınızı kapatın. Biri zamansız bir anda arar, ayıp olmasın.” dedi. Orhan Bey “Tamam Feryal, kapattık bile merak etme” derken iki kardeş birbirine bakıp gülümsedi. Anneleri her zaman anneleriydi işte, hiç değişmeyecekti. Kapıya yaklaştıklarında Sarp derin bir nefes aldı ve elindeki çiçek buketini ve çikolata kutusunu bir kere daha kontrol etti. Bir çeşit formalite olarak gördüğü bu gelenek yine de Sarp’ı heyecandan geriyordu. Kapı açılıp da ev ahalisini karşısında görünce kalbi yerinden çıkacak sandı. Ekin’in birazcık bir çabayla daha ne kadar güzelleşebileceğini görünce “kainat güzeli” diye mırıldandı. Feryal Hanım soran gözlerle Sarp’a baktı ama bir cevap alamayınca kendilerini selamlayan Serbest ailesine döndü.

İçeri girerken iki aşık bakışmaktan kendilerini alamıyorlardı. İkisi de küçük çocuklar gibi kıkırdaştılar. Sarp elindekileri verirken titreyen ellerine baktı ve bu kadar çok heyecanlanıyor olmasına bir kere daha şaşırdı.
......

Mehmet eve girdiğinde yorgunluktan bitap düşmüş haldeydi. Çok erken bir saatte acil bir vaka için hastaneye gitmişti ve çok yorucu ve uzun bir günün ardından ancak eve dönebilmişti. Kanepede uyuklayan kadını görünce tüm yorgunluğunu unuttu. Amerika’dan memlekete kesin dönüş yapmasına sebep olan kadının yanına yaklaştı ve usulca öptü onu. Kadın gözlerini araladığında Mehmet’in yüzü aydınlandı.
“Geldiğini duymamışım. Ne zaman geldin?”
“Az önce geldim. Uykun geldiyse yatsaydın anne. Beni beklememeni kaç kere söyledim.”
“Erkendi daha oğlum. Biraz da ilaçlar beni böyle yapıyor.”
“Yani buradan anlıyorum ki ilaçlarını almışsın. Aksatmak yok, tamam mı annelerin en güzeli?”
“Tamam oğulların en yakışıklısı...” İkisi de güldüler. Mehmet annesinin odasına gitmesini seyrettikten sonra Berna’yı aradı.
“Yorucu bir günden sonra sesini duymak istedim. Bir doktoru hayatına sokmakla hata ettiğinin farkındasın, değil mi? Sevdiklerimize vakit ayırmak bile mümkün olmuyor bazen.”
“Benim şimdilik bir şikayetim yok. Aramana sevindim.”
“Her zaman ararım. Bir erkeğin görevi kız arkadaşının peşinden koşmak değil mi?”
“Bilmem, öyle mi?” İkisi de güldüler.
“Tabii ki öyle, Bernacığım. Ne yalan söyleyeyim, senin gibi bir kadının peşinden koşmaktan çok memnunum.”
“Sen ne zaman peşimden koştun ki? Ben de kolay kadın olduğumu sanıyordum.” Berna’nın sesindeki şakacı ton belli oluyordu. Mehmet de Berna’ya uydu ve neşeli bir ses tonuyla “Kolay kadın? Asla! Yani yarın benimle öğle yemeği yemeyi kabul edecek olman kolay kadın olduğunu kesinlikle göstermez. Akıllı ve eğlenmeyi bilen bir kadın olduğunu gösterir.”
“Öyle mi? Kendinize güveniyorsunuz, bakıyorum.”
“Bilmem, öyle galiba ama sadece bu da değil. Uzun zamandır hissetmediğim başka şeyler de var. Mesela uzun zamandır hiçbir kadın bana bu kadar meydan okumamıştı. Nasıl yapıyorsun, bilmiyorum ama beni fikirsel açıdan düşünmeye zorluyorsun. En sıradan konuyu seninle tartışmak bile beyin jimnastiği oluyor benim için ve bu, Berna Hanım, benim en çok aradığım özellik sizin gibi güzel hanımlarda.”
“Zekice, çok zekice Doktor Bey. Böyle bir iltifattan sonra yemek teklifine olumsuz cevap vermem mümkün değil.”
“Ben sadece gerçekleri söylüyorum. Gerçekleri söylemek seninle yemek yememi sağlayacaksa çok şanslıyım demektir.”
......
“İlginç bir geceydi.”
“Ya...” Sarp Ekin’in yüzüne baktığında kafasını kurcalayan bir şeylerin olduğunu gördü.
“Neyin var Ekin? İlginç bir gece olduğunu söylediğimde bir anda yüzün asıldı.”
“Yok bir şey, sadece...”
“Sadece ne?”
“Kurti’nin babanla iş ortaklığı kurmaya kalkışması çok patavatsızca oldu. Annen-baban kim bilir ne düşünüyorlar hakkımda...”
“Bence ne kadar iyi bir gelin adayı olduğunu düşünüyorlardır. Kurti’nin yaptığı sorun değil ki. Ben seninle evlenmek istiyorum, abinle değil.”
“Ama yine de annenin bakışlarını gördüm.”
“Aman Ekin, annemin her zamanki hali o. Sert bir mizacı vardır, kafaya takma.” Evin önünde yürüyerek konuşmaya devam ettiler. Kız isteme faslı bittikten sonra Sarp ailesini eve göndermişti. Kendisi taksiyle iş yerine gideceğini söyleyince kimse fazla laf etmemişti. İşin aslı Ekin’in biraz üzgün olduğunu sezdiği için böyle bir yalan uydurmuştu. Aklında taksiyle iş yerine gitmek yoktu. Sadece aklına gelen en iyi bahane bu olmuştu.
“Bilmiyorum, bence annen benden hiç hoşlanmıyor.” Ekin’in sıkıntısını gidermek için bir şeyler yapması lazımdı. Yanında yürüyen Ekin’in karşısına geçti ve Ekin’in yüzünü saçlarını geriye attıktan sonra avuçlarının içine aldı.
“Beni dinle, annem ilk anlarda sert tepki verebilen biridir ama sonunda hep adil davranır. Onun için tek önemli olan senin beni mutlu edip etmeyeceğin. Beni ne kadar mutlu ettiğini gördükçe de seni sevecektir. Tamam mı, canım?” Ekin Sarp’a baktı ve gözlerindeki samimiyeti gördü. Sıkıntısı tamamen geçmese bile iyice azaldı. Sessizce “tamam” dedi.

Ekin’in biraz da olsa rahatladığını gören Sarp tekrar Ekin’in yanı başında yürümeye başladı. Bu defa eve doğru yürüyorlardı. Sarp biraz da konuyu değiştirmek için “Biz şimdi sözlendik, değil mi?” diye sordu. Bu soru numarasını yapmıştı. Ekin gülümsemeye başladı. “Evet, sözlendik.. Artık evlilik yoluna girdik. Bir oyun olarak başladık ama gerçek olmakta her şey.”
“Az daha olmuyordu ama...”
“Dostlarımızın yardımıyla her şey yoluna girdi işte.”
“Haklısın, onlara çok şey borçluyuz.”
“Öyle...”
“Bence onlara teşekkür etmeliyiz. Bir yemek daveti verelim mi?”
“Davet mi? Nasıl ?”
“Bizim kafe-barda olabilir mesela. Serkan’ı, Yelda’yı, Berna’yı ve Mehmet’i çağırırız. Tabii bir de Feyzo Baba’yı...”
“Bence iyi fikir.”
“Tamam o zaman, ayrıntılar üzerine daha sonra konuşuruz. Kayınpederim iyice huysuzlanmadan sözlümü evine bırakayım. Ne olur, ne olmaz...” İkisi de gülümsediler. Son günlerde bu gülümsemeyi çok yapıyorlardı ama ikisinin de şikayeti yoktu.

0 yorum:

Template Designed by Douglas Bowman - Updated to Beta by: Blogger Team
Modified for 3-Column Layout by Hoctro