13 Kasım 2006 Pazartesi

Hayat Bir Oyun - 6. Bölüm

Bölüm 6: Serbestler ile Teksoylar

Serkan hala dün gece Sarp’la konuştuklarını düşünüyordu. Şaka yollu Sarp’ın dalgınlığına “aşık mısın” diye sorarak takılmıştı ve Sarp az daha içmekte olduğu kahveyle boğuluyordu. Uzun süre öksüren Sarp konuşabildiğinde Serkan’a hayatında biri olduğunu ve bir süredir bunu Serkan’a bile anlatmadığını açıklamıştı. Sarp bunu anlatırken suçlu gibi bakmıştı Serkan’a ama Serkan’ın bilmediği o suçlu bakışların sebebinin sandığı gibi uzun süreli ilişkisini Serkan’dan saklamış olması olmadığıydı. Ekin ile oynamaya karar verdikleri oyunu hiç kimseye, en yakın dostlarına bile, anlatmayacaklarına karar vermişlerdi ve Sarp bu karara uyarken Serkan’ı kandırmaktan suçluluk duyuyordu. Serkan Sarp’ın evlenmeyi bile düşündüğünü duyduğunda az daha küçük dilini yutacaktı. Dün geceki konuşmayı düşündü Serkan:
......
“Sarp, madem evlenecek kadar ciddi bir ilişkin vardı, niye şu yalancı evlilik fikrime karşı çıktın?”
“Ne bekliyordun Serkan? Zaten emin değildim Ekin’le ilişkimin ne noktaya gittiğinden. Sen bana yalancı evlilik fikrini hatırlatıp durdukça Ekin’in benim için önemli olduğunu ve O’nunla gerçekten evlenebileceğimi anladım.” Sarp bunu söylerken ne kadar da kolay sözlerin ağzından döküldüğünü fark etmişti. Sanki yalan söylemiyordu. Uzun süredir Ekin’le ilişkisi olduğunu söylerken suçluluk duyuyordu yalan söylediği için ama Ekin’le evlenebileceğini söylerken o suçluluktan eser yoktu.
......
“Haberiniz oldu mu Orhan Amca, Sarp sonunda evlenmeye karar vermiş.” Orhan Bey az daha koltuğundan yere düşüyordu. Önce Serkan’ın dediklerini yanlış duyduğunu düşündü ama Serkan anlatmaya devam ettikçe duyduklarının doğru olduğunu anladı. Yine de yaşanan onca olaydan sonra oğluna pek güvenemiyordu. Bu işi çözmenin bir yolu vardı. Sarp’ı bulup yüz yüze konuşması gerekecekti. Ancak öncelikle Serkan’ı çağırma sebebini konuşması gerekiyordu. Sarp hakkında duyduklarının önemi yokmuş gibi bir tavır takınıp Serkan’a “Yelda bugün Türkiye’ye geri dönüyormuş. Benim toplantım var, Feryal’in de bulunması gereken bir cemiyet toplantısı olduğu için karşılamaya senin gitmeni istiyorum.” dedi.

Serkan Yelda’nın adını duyduğunda seneler öncesinin baş belası kızını hatırladı. Sarp’la ikisinin peşinden ayrılmayan baş belası kız geri dönmüştü. Kendisine verilen görevden memnun olduğu söylenemezdi ama hangi ademoğlu Orhan Teksoy’a ‘hayır’ diyebilmişti ki Serkan desin? Uçağın varış saatiyle ilgili ayrıntıları öğrenip yola koyulmak için arabasına yöneldi.
......
İsmet Bey kızının kendisiyle daha doğru düzgün konuşmasını beklemişti ama artık sabrı kalmamıştı. Başta Ekin’in Kenan ile evlenmeyi düşündüğüne inanmıştı ve bu çok hoşuna gitmişti. Ne var ki Ekin’in fevri tavırları sonrasında aile fertlerine bölük pörçük anlattığı bilgiler kafasını karıştırmıştı. Kızı güya ülkenin sayılı zenginlerinden Orhan Teksoy’un oğlundan evlenme teklifi almıştı. İşin kötüsü teklife olumlu cevap vermeyi de planlıyordu kızı. Gençliğinden beri zengin kesimine karşı önyargılıydı. Bu duydukları da hiç hoşuna gitmiyordu. Artık beklemeye tahammülü kalmadığı için kızını karşısına oturtup konuşması gerekiyordu. Önce akşama kadar bekleyip Ekin işten dönünce konuşmaya karar vermişti ama beklemeye tahammül edemeyip öğle tatili vaktine yakın kızının çalıştığı fabrikaya yöneldi.

Ekin’in herhalde en son bekleyeceği şey babasını fabrikada karşısında görmek olurdu ve şu an tam da hiç beklemediği o durumla karşı karşıyaydı. İçinde hafif bir panik duygusunun büyümeye başladığını hissetti. Soran gözlerle babasına baktığında babası “seninle bir baş başa konuşalım kızım” dedi. Ekin korkuyla yutkundu. Acaba babası işten dönmesini beklemeyecek kadar çok mu kızmıştı? Bu soru aklını meşgul ederken sessizce babasının yanında dışarıya doğru yürümeye başladı.

Dışarıda bulunan banklardan birine oturduklarında İsmet Bey derin bir nefes aldı. Ekin “işte şimdi başlıyor” diye düşündü. Kaygılı şekilde babasının yüzüne baktı.
“Bak kızım, annenden ve Kurtuluş’tan duyduklarım senden duyduklarımdan daha fazla. İşin aslını senden duymaya karar verdim. Şimdi anlat bakalım...”
“Ne anlatayım ki? Benden habersiz bana görücü geleceğini öğrenince sizlerin bilmediği bir gerçeği açıklamak zorunda kaldım.”
“Neymiş o gerçek?” Ekin bu soruya cevap vermenin zor olduğunu biliyordu. Sarp ile yalandan olmayan bir ilişkisi olsa bile babasıyla konuşması zor olurdu. Şimdiki tedirginliğinin sebebi Sarp’ın gerçek sevgilisi olmaması değil, genel olarak sevgilisinin olduğunu babasına anlatmasının zor oluşuydu.
“Biliyorsun işte baba. Kahvaltıda anlatmıştım” diyebildi sessizce.
“Ben hiçbir şey bilmiyorum kızım. Sen şimdi bu işin aslını bana anlat hadi.” Kaçış yoktu, Ekin önceden anlattığı hikayeye biraz daha detay katarak anlatmak zorundaydı. Görünen o ki dün kahvaltıda anlattıkları babasını tatmin etmemişti. Aynı hikayeyi biraz daha dikkatli ve detaylı olarak anlattı. İsmet Bey kızının konuşması sırasında sesinin nasıl heyecanlı çıktığını ve kızı ‘Sarp’ dedikçe yüzünün nasıl aydınlandığını görmüştü. Korktuğu başına gelmişti. Kızı gerçekten gönlünü bu adama kaptırmıştı. Geriye yapılacak tek bir iş kalıyordu. Kendince bu Sarp Teksoy denilen adamı soruşturacaktı.
......
Orhan Bey toplantının sonunu zor etmişti. Aklı hala Sarp hakkında duyduklarındaydı. Aklına hep o nişan gecesi ve sonrasında oğluyla aralarının açılmasına sebep olan olaylar geliyordu. Sarp ilk defa kendisini bu kadar şaşırtmıştı. Bir-iki gün içinde geri döneceğini sandığı oğlu neredeyse dokuz aydır geri dönmemişti. İşin kötüsü gururu yüzünden oğluna geri dönmesini istediğini de söyleyemiyordu. Sarp gittiğinden beri Feryal Hanım ile araları da eskisi gibi değildi. Feryal Hanım da bir anne olarak oğlunu çok özlüyordu ve olanlardan kısmen Orhan Bey’i sorumlu tutuyordu. Feryal Hanım kendisine hiç belli etmemişti ama Orhan Bey biliyordu ki Sarp’ı ikna etmeyi denemişti. Aslında Orhan Bey de için için eşinin ikna çabalarında başarılı olmasını istemişti ama işte aradan dokuz ay geçmişti ve Sarp hala geri dönmemişti.

Orhan Bey en sonunda dayanamayıp eşini aradı. Cemiyet toplantısı bittiğine göre duydukları hakkında yüz yüze konuşabilirlerdi. Feryal’in yakınlarda olduğunu öğrenince iş yerine gelmesini söyledi. Konuşacakları bir konu olduğunu söyleyince Feryal Hanım meraklanmıştı ama Orhan Bey konunun telefonda konuşulacak türden olmadığını söyleyince Feryal Hanım en kısa sürede ofise geleceğini söylemişti. Şimdi beklemekten başka çare yoktu. Havaalanına Yelda’yı almaya giden Serkan’a da bir-iki soru sorup olayın mahiyeti hakkında daha iyi fikir sahibi olmak isteyen Orhan Bey bir telefon konuşmasını da Serkan ile yaptı. Serkan’dan bahsi geçen kızın bir emekli ailesinin tek kızı olduğunu ve Sarp’ın bu kızla birkaç aydır birlikte olduğunu öğrenmişti. Serkan’a bunları niye daha önce anlatmadığını sorunca Serkan kendisinin de bunları yeni öğrendiğini söylemişti. En iyisi Feryal Hanım’ı beklemek olacaktı. Eşiyle konuşmaları şarttı.
......
Serkan Orhan Bey ile konuştuktan sonra saatine bir kere daha baktı. Yapmak zorunda kaldığı bu işe zaten gönüllü değildi. Bir de uçak rötar yapınca canı iyice sıkılmıştı. Uçağın havaalanına indiğini monitörlerden okuduğunda başındaki bu işten bir an önce kurtulacağını düşündü. Yavaş yavaş yolcu çıkış kapısına yöneldi ve Yelda’nın çabucak bagajını alıp kapıdan çıkmasını diledi.
.......
Yelda uzun bir süreden sonra doğup büyüdüğü topraklara geldiği için heyecanlıydı. Seneler önce başına gelenleri annesi öğrenince yurtdışına postalanmıştı. Aradan geçen onca zamana rağmen hala annesine karşı diş biliyordu. Annesinin o zamanki tavrını bir türlü affedememişti. Annesi O’nun duygularını hiçe sayarak fikrini bile sormadan O’nu resmen yurtdışına sepetlemişti.

Yelda kapıya yaklaştığında kendisini karşılamaya kimin geleceğini merak ediyordu. Abisi gelirdi hiç olmazsa. Annesinin gelmeyeceğine emindi ama abisi ve babası gelirdi herhalde. Bu düşüncelerle kapıdan çıktığında yolcularını bekleyen onlarca heyecanlı yüzü gördü. Bu yüzleri görmek O’nu hep tuhaf bir duygu içine sokardı. O bakışlar kavuşmanın heyecanını yansıtırdı ve Yelda da bu kavuşma hissine bayılırdı. Gözleriyle etrafını taradığında ne abisini ne de babasını gördü. Tekrar tekrar bekleyenleri taradığında boşuna uğraştığına kanaat getirdi. Gelmemişlerdi... Yelda kendini bu dünyada yapayalnız hissetmeye başlamıştı ki gözüne aşina bir yüz takıldı. Emin olmak için tekrar baktığında o yüzü bir zamanlar ne sık gördüğünü hatırladı. Abisinin kadim dostu Serkan oradaydı. Kendisinden başka birini beklemesi aşırı büyük tesadüf olacağı için Serkan’ın kendisini beklediğine inandı ve yanına yaklaştı.
“Merhaba... Serkan Abi...” Serkan kendisiyle konuşan güzel kadına afallamış bir şekilde baktı. Aklı karşısında gördüğünün Yelda olduğunu anlamakta güçlük çekiyordu.
“Ne o? Dilini mi yuttun?... Serkan Abi...” diye tekrar konuştuğunda Serkan konuşabilecek kadar şaşkınlığından kurtulabildi.
“Ye.. yel.. Yelda?”
“Etiyle, kemiğiyle ve tüm endamıyla karşınızda!” diye cevap verdi Yelda. Sesinde flört eder bir ton vardı. Serkan ise hayatında en son ne zaman bu kadar şaşırdığını hatırlamaya çalışıyordu ama görmekte olduğu güzellik nedeniyle adını bile hatırlamakta zorlanıyordu.
“Ee? Burada bu şekilde duracak mıyız,... Serkan Abi?” sorusunu duyduğunda Serkan ancak kendine gelebildi ve arabayı otoparktan alıp kendisini kapıdan alacağını söyledi. Hemen Yelda’nın valizlerini dışarı taşımasına yardımcı oldu ve sonra arabayı almaya gitti.
......
Feryal Hanım ofise girdiğinde Orhan Bey’in sabrı taşmak üzereydi. “Nerede kaldın Feryal?” diye sorduğunda karısından cevap olarak bir bakış aldı. Bu bakış ‘sakın başlama yine Orhan’ bakışıydı ve Orhan Bey’in de üstelemeye hiç niyeti yoktu. Hemen konuya girmek istiyordu. Feryal’e oturmasını işaret ettiğinde Feryal Hanım ne konuda konuşmaları gerektiğini sordu. Orhan Bey söyleyeceklerini kafasında tarttıktan sonra konuşmaya başladı:

“Konu, bizim hayırsız oğlumuz Sarp.” Feryal Hanım’ın tüm dikkati Orhan Bey’e yöneldi. Orhan Bey konuşmaya devam etti.
“Bizim hayta güya evlenecekmiş. Tabii ben bunun haberini O’ndan değil de bizim Serkan’dan duyuyorum. Beyzade gelip de bizimle konuşacak kadar bizi saymıyor.”
“Orhan! Sanki bilmiyorsun aranızda olanları. Hem böyle bir şey varsa bizim haberimiz nasıl olmadı. Cemiyette bu tür konular hemen duyulur. Sarp saklamak istese bile kız tarafından bir şeyler duyardık.”
“Kız bizim çevreden biri değilmiş.”
“Nasıl yani?”
“Kız emekli bir ailenin kızıymış.”
“Ne?!?” Feryal Hanım şaşkındı. Dahası duyduklarından memnun olduğu da söyleyemezdi. Bir emekli ailesinin kızı Teksoylar’a yakışan bir gelin olamazdı ki. Yine de merakına yenik düşüp dahasını öğrenmek istedi.
“Başka ne anlattı Serkan?”
“İşin gerçeği, hanım, pek bir şey anlatmadı. Üç aydan biraz fazladır görüşüyorlarmış. Eğer Serkan yalan söylemiyorsa O’nun da yeni haberi olmuş. Kızın adını ve nerede çalıştığını öğrenebildim ancak. Nasıl tanışmışlar, ne zaman evlenmeye karar vermişler, hiç bilmiyorum.”
“Orhan, bu kızın niyetinin hayırlı olduğunu nereden bileceğiz? Sarp her şeye rağmen oğlumuz. O’nu bu şekilde kurtlara yem edemeyiz.”
“Ben de bu sebepten bu kızı ve ailesini bir soruşturayım diyorum. İşin içinde neler var öğreniriz o zaman.”
“İyi olur. Umarım Sarp bir kan emiciye gönlünü kaptırmamıştır Orhan. Eğer doğru düzgün biriyse evlenmeleri bahanesiyle aranızdaki saçma sapan küslük de biter o zaman. Kendim bile inanmakta güçlük çekiyorum ama dokuz ay önce olsa asla ailemize yakışmayacağını düşündüğüm bir kızdan medet umar oldum.” Orhan Bey hiçbir şey söylemedi. Sessizce önüne bakmakla yetindi ama aklından oğlunun düzgün bir kıza gönlünü vermiş olmasını diliyordu. Belki bu sayede koskocaman ev yeniden kalabalıklaşırdı. Yelda da geldiğine göre yine tam bir aile olabilirlerdi. Bunu düşündüğünde Feryal Hanım’la kızları hakkında konuşmaya başladılar. Konu Yelda olduğunda nedense Feryal çok katılaşıyordu ama bu katılığa rağmen eşinin gözünde Yelda’nın gelmesinden memnun olduğunu görebiliyordu. Tüm sertliğine rağmen Feryal Hanım evlatlarını çok seven bir anneydi ve seven her anne gibi O da çocuklarını yakınında görmek istiyordu.
......
Arabadaki yolculuk Serkan için bir fırsat olacaktı. Karşısında göreceğini düşündüğü kız yerine aklını başından alan genç ve güzel bir kadın görünce kelimenin tam anlamıyla afallamıştı. Kadınlarla arası hep iyi olan Serkan şimdi ne konuşacağını kestiremiyordu.

Yelda’nın aklından ise bir sürü soru geçiyordu ve bu soruların bir çoğu ailesiyle ilgiliydi. Daha fazla susmaya dayanamadı. Aklındaki soruların bir kısmının cevabını hiç olmazsa Serkan verebilirdi.
“Hadi annemin gelmemesini anlıyorum da babam niye karşılamaya gelmedi? Hiç olmazsa Sarp beni karşılamaya gelir diye umuyordum.” Serkan konuşmaya başlayanın Yelda olmasıyla rahatlamıştı. Hiç olmazsa muhabbeti Yelda’nın soruları yönlendirecekti.
“Babanın iş, annenin de cemiyet toplantısı varmış. Baban bu sebepten beni yolladı havaalanına.”
“Peki ya abim? O’nun neyi vardı?” Serkan bu soruyu nasıl cevaplayacağını bilmiyordu. Anlaşılan oydu ki Yelda’nın olanlardan haberi yoktu.
“Şey... Belki bunu benden duymaman lazım ama sen yurtdışındayken bazı şeyler değişti.”
“Ne demek değişti?”
“Abin nişanlanmaktan davetlilerin önünde vazgeçince babanla arasındaki ipler bir anlamda koptu. Abin dokuz aydır kendi başına yaşıyor ve babanın gölgesinde olmamak için ne gerekiyorsa yapıyor.” Yelda duyduklarına inanmakta güçlük çekiyordu. Evin altın çocuğu kendisi gibi problemli evlat olmuştu bir anda.
“Kiminle nişanlanacaktı?” Serkan Yelda’nın bunu bile bilmemesine şaşırmıştı.
“Galiba senin birçok şeyden haberin yok. Berna ile nişanlanacaktı. Aslında hiçbir zaman nişanlanmayı istemedi ama annenle baban çok baskı yaptılar ve abini nişanlanmaya zorladılar. Son anda nişanın olmayacağını söyleyip Berna’yı ve aile fertlerini davetlilerin önünde bırakıp çekti gitti. Gece geri döndüğünde baban o kadar kızgınmış ki abini evlatlıktan reddetmeyi avukatla konuşuyormuş. Zaten olaylar sonra iyice kontrolden çıktı ve abin de evi terk etti. Şimdi tek başına yaşıyor ve bir barın yöneticisi olarak çalışıyor.”
“Ciddi misin sen?”
“Niye yalan söyleyeyim ki bu konuda. Hele bir de dün gece bana evlenmeyi planladığını söylediğini söylesem iyice şaşıracaksın sanırım.” Yelda gerçekten de duyduklarına inanamıyordu. Aslında yaşadığını şaşkınlıkla ifade etmek yetersiz kalırdı çünkü olanların hiçbirinden haberinin olmaması sebebiyle hayal kırıklığına uğramış ve kendini daha da bir dışlanmış hissetmişti.

Serkan aniden sessizleşen Yelda’ya kaygı dolu gözlerle baktı. Yüzündeki hüznü görünce kötü hissetmekten kendini alıkoyamadı.
“Özür dilerim Yelda. Anlattıklarımla seni üzmek istemezdim.”
“Anlattıkların doğruysa özür dileyecek bir şeyin yok. Yani bu olanlar senin suçun değil ya.”
“Yani değil de... Üzülmeni de istemezdim.” Yelda Serkan’ın yüzüne ilk defa dikkatli baktı. Genç bir kızken fırlama olduğu herkesçe söylenen Serkan’da bu duyarlılığı mı gördüğünü düşündü. Seneler önce Serkan’a ilgi duymuştu ama sonra en asi günlerinde gönlü başka birine kaymıştı. Annesini çileden çıkartacak birine ve bunları hatırlayınca tüm heyecanları yaşamasına sebep olan o kişiyi düşündü, yurtdışına apar topar yollanınca bir daha hiç göremediği o adamı.
......
Sarp gündelik işleriyle uğraşıyordu ki telefonu çaldı. Eli cep telefonuna uzanıp ekrandaki numarayı gördüğünde donup kaldı. Telefon ise ısrarla çalmaya devam ediyordu. Kendini sarsıp telefonu cevapladığında ağzından meraklı ve kaygılı “Baba?” sözü döküldü.
“Seninle konuşmak istediğim bir konu var. Müsaitsen iş yerine uğramak istiyorum.”
“Mü.. müsaidim. N...ne za...zaman istersen gelebilirsin.” Geçen onca zamandan sonra, tüm o baş kaldırılarından sonra Sarp hala babasıyla konuşurken küçük çocuklar gibi tedirgin oluyordu.
“İyi o zaman, kapının önündeyim. İçeri geliyorum.” Sarp’ın cevap vermesine fırsat kalmadan Orhan Bey kapıda göründü. Sarp babasını görünce tedirgin bir şekilde yutkundu.
......
Orhan Bey Feryal Hanım ile konuştuktan sonra Sarp’ın yanına gidip oğluyla yüz yüze konuşmaya karar vermişti. Barın önüne geldiğinde ise telefon edip önce oğluna haber vermenin daha iyi olacağına karar verip uzun zamandır aramadığı numarayı çevirmişti. Şimdi ise oğlu karşısında duruyordu. Gözlerindeki tedirginliği görünce için için gülümsemekten kendini alamadı. Sarp nereye giderse gitsin, ne kadar asi çocuğu oynarsa oynasın hep o karşısındaki ürkek çocuk olarak kalacaktı. Bir kere ürkek davranmamıştı ve o zaman olanlar yüzünden oğlu aylardır evinden uzaktaydı. Belki şimdi işleri yoluna koyabilirlerdi. Ne de olsa evleneceği zaman eve dönebileceğini söylemişti.

“Hayırdır baba? Senin buraya geleceğini rüyamda görsem inanmazdım.”
“Ulan hayırsız, başkalarından evleneceğini öğreniyorum. İşin aslını astarını öğreneyim diye geldim. Senin gelip de anlatacağın yok. Anlaşılan bizleri defterden iyice silmişsin.”
“Ben değil baba, hatırlarsan sen silmiştin. Beni evlatlıktan reddedecektin.” Orhan Bey’in bu söz karşısında diyecek pek bir sözü yoktu.
“Sen de işleri yokuşa sürmek için elinden geleni yaptın.”
“Baba, bu konuya bir daha dönmeyelim istersen. Neyi öğrenmek istiyorsan sor, anlatayım.” Orhan Bey işi uzatmanın lüzumsuz olduğunu biliyordu. Eski yaraları kaşımanın yararı yoktu.
“Doğru mu bu duyduklarım?”
“Gel, şöyle oturalım baba ve duydukların evlenmeyi düşündüğüme dair haberlerse doğrular.”
“Nereden çıktı bu durup dururken? Serkan eğer doğruyu söylüyorsa O’nun bile yeni haberi olmuş.”
“Durup dururken değil baba. Serkan sadece yeni öğrendi.” diye söze başladı Sarp ve Ekin’le üzerinde konuştukları hikayeyi bir de babasına anlattı.
“Kimin nesi bu kız?”
“Kızın adı Ekin. Babası emekli, annesi ev hanımı ve bir de abisi var. Abisi evli ve bir çocuğu var. Hep beraber bir evde yaşıyorlar. Maddi zorluklar yüzünden çalışmak zorunda kalmış. Bu yakınlardaki fabrikada çalışıyor. Sanırım sen o fabrikanın sahibini tanıyorsun.” Orhan Bey başını sallamakla yetindi. Sonra ciddi bir yüz ifadesiyle Sarp’a baktı.
“Sen ciddi misin bu konuda? Berna ile kaç sene sözlü kaldın ve nişan gecesi kaçtın. Şimdi ise üç-dört aydır birlikte olduğun bir kızla evlenmeyi düşünüyorsun.” Sarp hiç düşünmeden cevap verdi.
“Gayet ciddiyim baba. Üç-dört ay değil, üç-dört hafta tanıyor olsam bile evlenmeyi düşünebileceğim birisi Ekin. Berna’ya karşı hiç şu an Ekin’e karşı hissettiklerimi hissetmemiştim. En basiti Ekin’le konuşabiliyorum. Beni dinlediğini hissedebiliyorum. Söylediklerime değer veriyor ama yanlış gördüğünü de söylemekten çekinmiyor. Eğer bir şeye inanmak istersen kadınlar ve onlara karşı hissettiklerim konusundaki tecrübeme güven.”

Sarp akla yatkın sözler söylüyordu. Hiçbir şey olmamışsa oğlu olgun bir insan olmuştu. Orhan Bey yine de temkinli olması gerektiğini biliyordu. Kendisi de soruşturup içinin rahatlamasını istiyordu. Oğlunun yüzüne bakıp “Hadi kalk gidiyoruz.” dedi. Sarp şaşırmıştı. “Nereye?” diye sordu.
“Nereye olacak hayta? Eve gidiyoruz.” Sarp tam itiraz edecek oldu ki Orhan Bey konuşmaya devam etti: “Kardeşin geldi ulan. Gel bir, beraber yemek yiyelim. Sonra istersen evine dönersin.” Sarp babasına birkaç saniye baktıktan sonra “peki” diye cevap verdi.

İkisi de bardan dışarıya çıkarken mutluydular. Sarp mutluydu çünkü evlenecek olması babasıyla arasını sahiden düzeltecek gibi gösteriyordu. Bu kadar dalgın şekilde düşünürken bir oyun içinde olduğunu unutmuştu bile ve aklında sadece Ekin’le gerçekten evleneceği vardı. Orhan Bey mutluydu çünkü kızı da gelince Teksoy ailesinde işler yoluna girmek için kıpırdamaya başlamıştı. Beraber yiyecekleri bu yemek de ilk adım olacaktı.

0 yorum:

Template Designed by Douglas Bowman - Updated to Beta by: Blogger Team
Modified for 3-Column Layout by Hoctro